Cumartesi "Bayramda artık seyirci gibi biz de dinleniyoruz"

"Bayramda artık seyirci gibi biz de dinleniyoruz"

05.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bayramda artık seyirci gibi biz de dinleniyoruz

Ramazan Bayramı vesilesiyle bir araya geldiğimiz Gazanfer Özcan, "Son 10 yıldır, bayramlar dinlenme zamanlarına dönüştü" diyor. Birçok bayramı sahnede geçiren Özcan: "Şimdi oynamaya bile teşebbüs etmiyoruz çünkü bizim seyircinin yüzde 80'i şehir dışında oluyor" axcum011.jpg Küçücük tiyatronun, nohut oda kıvamındaki müdür odasında buluştuk Gazanfer Özcan'la. Sadece beş dakika geç geldi ama iki kez telefonla aramasına karşın bin bir özürle selamladı. Eski bayramlardan "Avrupa Yakası" dizisine, tiyatronun tozlu anılarından yeni oyunlarına kadar çok uzun konuştuk. Her fırsatta "Ne içersiniz, aman orada rahat değilsiniz" diye gerçekten içten bir ihtimamla ilgilendi. Hani, bir gün görmüşün konuğuyla ilgilenebileceği gibi, yoksa "Aman basın mensubuyla iyi geçineyim" ilgisi değil. Yönetim kurulu onur üyesi, okulun en yaşlı ve saygıdeğer hocası, emekli olmuş ama danışmanlık yapan genel müdür kıvamında bir beyefendi. Hüsnü Kuruntu'dan Tahsin Sütçüoğlu'na ünlü Gazanfer Özcan mimikleri eşliğinde keyifli birkaç saat geçirdik. Eski bayramlar dostlukların, yakınlaşmaların, iyiliklerin bir arada yaşandığı zamanlardı. Durumu müsait olanlar, yardıma muhtaç olanlara koşturur, evlerde şölenler düzenlenirdi. Hele son 10 yıldır, bayramlar dinlenme zamanlarına dönüştü. Şehrin aşırı yoğunluğuna direnemeyen insanlar, bayramları dinlenme fırsatı olarak değerlendirmeye başladı. Bu yardımlaşma ilişkileri falan da yozlaştı. Buluşmamız bayram arifesine denk geldi. Her ne kadar "Eski bayramların tadı nerede?" dense de, yine de bayramlarda bir coşku var gibi... Evet, hep aynı. Biz Hacıbekir'den akide şekeri, lokum ve badem ezmesi alıp ayrı kaplarda misafirlerimize sunardık. Gücü yeten çikolata da alırdı. Şimdi de bir yönüyle böyle."Turnelerle geçti ömrümüz" Aslında örf ve adetler hep aynı, değil mi? Aşkım, torunum Tarık, şimdi 18 yaşında. Anne karnında da sahneye çıktı o. Bakıyorum da, hem okulu çok seviyor hem de tatili iple çekiyor. Torununuza baktığınız zaman, yine de farklı bir bayram anlayışı görüyorsunuzdur ama. Çok uzun yıllar. Şimdi oynamaya bile teşebbüs etmiyoruz çünkü bizim seyircinin yüzde 80'i şehir dışında oluyor. O zamanlar ilave matineler koyardık. Zaten çok çalıştık hep. Haftada dokuz oyun oynayıp boş günlerde de yakın illere turnelerle geçti ömrümüz. Çoğu bayramı sahnede geçirmişsinizdir... Programa ilave bir güzellik koyardık. Mesela 60'larda Orhan Boran çok sükseliydi. İki perde arasına onu çağırırdık, seyirci alkış kıyamet... Seyirci aynı ücret içinde birkaç program görüyor... Bayramlarda oynarken, oyun içinde değişiklikler de yapar mıydınız? Herkes gibi, dinlenerek geçiriyoruz. Ayın 11'inde, "Müsteşar Bey" oyunuyla perdeyi açıyoruz. Provalar falan, zaten bir hayli yorgunuz. Bu yıl nasıl geçiyor? Şimdi biz hep "Bir elimiz yağda, bir elimiz balda" gözükürüz ama hep dışarıda kazanıp tiyatroyu besledik. Eski zamanlarda, bir tiyatrocu diğerine aczini belli etmezdi. Şimdi 150 kişilik bir salonumuz var. Bu yıl yardım da alamadık, kendi yağımızla kavruluyoruz. Arada seslendirmeye de gidiyoruz. Tabii bu ekstralar hep sizin cepten çıkardı... "Vergi borcumuz 300 milyar " Vergi borcumuz vardı, 5 milyardan 30'a kadar çıktı. Hastalıklardan dolayı ödeyemedik. Bugün 300 milyara dayandı. Vergi Dairesi'ne her hafta gidip 2,5 milyar ödüyorum. Bu da sadece borcu büyütmüyor, zaten ana parayı da sormuyorum artık. Sayın başbakanla, şimdi sizle oturduğumuz gibi diz dize oturduk. İlgilendi sağ olsun... Yardım alamamanızdaki gerekçe neydi? Yardım bir tiyatrocunun en son çaresidir. Keşke sanat dallarında bir vergi affı olsa ve vergiden muaf bir tutum benimsense... Keşke belirli bir yaş sınırı konsa, diyelim ki beş yıl ayakta kalmayı beceren bir tiyatrodan vergi alınmasa... Bir sponsor bulma şansınız yok mu? Bizim aile yaşantımız Hüsnü Kuruntu'daki aile yaşantısına benzer. İç içeyizdir ama ciddi bir ilişkidir. Birbirimizi çok severiz ama eski babaların çocuklarını uykuda sevmesi gibi, resmiyet de vardır. Ben sıkıntılarımı onlara hiç belli etmem. Geleneksel Türk ailesinin örf ve adetlerine riayet etmeye çalıştım. Sevgi dolu ama otoriter. "Beni el üstünde tuttular" Bu durum bütün aileyi de etkilemiştir. 56 yıllık beraberliğimiz var. Gönül'ün ilk eşinden olan bir oğlu, benim de ilk eşimden olan kızım Fulya; hep birlikte yaşadık. Gönül Ülkü hanımla kaç yıldır evlisiniz? Evet, çok iyi dosttuk. Kadınla erkek dost olamıyor işte... Şeytan giriyor insanın aklına... Tanıştığınızda başkalarıyla evliydiniz... İlk defa. "Avrupa Yakası" için teklif geldiğinde garipsedim önce. Yabancı ve genç bir ekip. İlk defa milli oldum yani. Ama şunu söyleyeyim ki, bana layık olduğumun çok üstünde değer verdiler, ihtimam gösterdiler. Beni el üstünde tuttular. İlk kez televizyonda Gönül Ülkü'süz oynuyorsunuz. Alıyorum, iyi yerlere de harcıyorum. Dizi olmasa, tiyatro belki açılamazdı. Benden başka üste para verip de kendini alkışlatana zor rastlanır! Bazen düşünüyorum da, benim konumumda bir sanatçı, Batı'da çok farklı yaşar. Ama Allah bize çok başka bir şey verdi: Uzun yıllar süren bir ilgi ve sevgi. Hele şimdi, 7 yaşındaki çocuklardan da aynı sevgiyi görüyoruz. Bunun karşılığı parayla ölçülemez... n Diziden iyi para kazanmadınız mı? Vergi borcunu halledemiyor mu? "Bir bayram günü beş kuvvet komutanı ve genelkurmay başkanı bizim tiyatroya geldi" Hele Azak Tiyatrosu'nu görmeliydiniz..Bütün holding patronlarını tiyatroda görüp tanıdım. Bizim tiyatro modaydı. 1965'te, bir bayram günü, beş kuvvet komutanı ve o zamanın genelkurmay başkanı Cevdet Sunay hep birlikte bizim tiyatroya geldiler. Bu bizim için de, Türkiye için de büyük olaydı. Cevdet Sunay cumhurbaşkanı olunca da her oyunumuza geldi. Çocukluğumdan beri hatırlarım, sizin salonlara bilet bulmak hep çok zordur... Bir gün tiyatroya geldim, saat sabahın 11'i. Yokuşta uçsuz bucaksız bir kuyruk. "Bu adamlar nereye gidiyor?" diye düşündüm. Meğer bizim tiyatronun gişesinin önündeymiş kuyruk! Ve böylece mi moda başladı? Ustalarım... Vasfi Rıza mesela, ucuzlamaya hiç tahammülü yoktu. Bedia Muvahhit bu işin ciddiyetle yapıldığında daha değerli olduğunu öğretti bize. Seyirci bizden ucuz bir tarz beklemedi. İşin asaletini baltalayacak hiçbir şeye teşebbüs ve tenezzül etmedik. Siz hep fars, vodvil oynadınız; ucuzlamaya çok müsait bir tarz; nasıl oldu da bir çizginin üzerinde kaldınız? Hiç yok. Son rol en sevdiğim rol. Geçmişe hemen sünger çekerim. Hep şimdiyi yaşarım. "Yine oynasam" dediğiniz bir rol var mı? Gazanfer Özcan 1931'de İstanbul, Cihangir'de doğdu. Taksim Erkek Lisesi'nde okurken, amatör tiyatro oyunculuğuna başladı. Kendisinden 10 yaş büyük oyuncu abisinin veremden ölümünün acısını hiç unutmadı. 1953'te Şehir Tiyatroları'nda kadrolu oyuncu oldu. 1962'de Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan Tiyatrosu'nu kurdu. Sayısız film ve televizyon dizisinde rol aldı. Neredeyse 60 yıllık sahne hayatında canlandırdığı karakterlerden şimdilik sonuncusu "Avrupa Yakası"nın babası Tahsin Sütçüoğlu. 60 yıldır sahnede