Cumartesi "Belgesele Anadolu'da daha çok ilgi gösteriyorlar"

"Belgesele Anadolu'da daha çok ilgi gösteriyorlar"

28.01.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye'de kadın belgeselciler ulusal ve uluslararası alandaki başarılarıyla dikkat çekiyor. Ama hâlâ ne filmlerini TV'lerde gösterebiliyor ne de destek alabiliyorlar. Anadolu'da yaşayanların çalışmalarına daha çok ilgi gösterdiğini söyleyen yönetmenlere göre belgesel dendiği zaman halkın aklına balinaların aşk hayatı ya da karıncaların ev yapma çalışmaları geliyor.

Belgesele Anadoluda daha çok ilgi gösteriyorlar

Türkiye'de kadın belgeselciler 2005'te başarılarıyla öne çıktı axcum011.jpg Türk sineması kimilerince sürekli uzun metrajlı kurmaca filmlerden ibaretmiş gibi ele alınır. Bir tek "başarısız" uzun metrajlı kurmaca yapmış yönetmen bile yazılısı, görseli, işitseliyle bütün kitle iletişim araçlarını mangalda kül bırakmayan demeçleriyle işgal ederken sinemanın "has"ını da yapsa belgeselciler, kısa filmciler, canlandırmacılar "popülerleştirilmeye müsait" görülmez! Kültür (ve Turizm) bakanlıkları kağıt üstünde destek vaat etse de onlara "amatör" muamelesi yapar. Televizyon kanalları ise destek olmak şöyle dursun, filmlerini yayınlamak için üste para ister! Hatta RTÜK televizyon kanallarına ceza olarak belgesel yayınlatıyor! Oysa Türkiye'de son derece özgün yapıtlar veren pek çok yetenekli, becerikli, azimli, idealist sinemacı var. Özellikle geçen yıl içinde beş genç kadın belgeselci Berke Baş, Melis Birder, Bingöl Elmas, Pelin Esmer ve Belmin Söylemez ulusal ve uluslararası düzeyde elde ettikleri başarılarla öne çıktı. Berke Baş: Belgesel birçok yaratıcı kararın alındığı, sinemanın tekniklerinin, ifade biçimlerinin kullanıldığı bir format. Burada bir yönetmen olarak mutlaka çok baskın çıkıyorsunuz; konunuza, karakterlerinize karşı filtre görevi görüyorsunuz. Konunuzu başka bir şeye dönüştürerek ifade etmeye çalışıyorsunuz. Ve bu dönüştürdüğünüz şey gerek teknik gerek ifade yönünden altyapısını sinema sanatından alıyor. Belmin Söylemez: Yaptığımız işleri yaratıcı belgesel olarak tanımlayabiliriz. Klasik televizyon belgesellerinde olduğu gibi bir anlatıcı ses, hikayenin hissiyatını belirleyen bir müzik yok. Karakterlerin kendi ağızlarından, konunun kendi sesleriyle oluşan bir anlatım var. Bingöl Elmas: Belgesel sanatın estetiğinden ve bilimin bilgisinden faydalanıyor. Kurmacadan farkı şu: Öyküyü yaratmıyorsunuz, var olan öyküyü fark ediyor ve peşine düşüyorsunuz. Gerçekliğine fazla müdahale etmiyorsunuz. Belgesel bir sinema türü. Televizyona ait bir türmüş gibi yanlış algılanır Türkiye'de. Sizin belgesel sinemaya yaklaşımınız nedir? Melis Birder: Belgeselin sinemaya en yakın olduğu bölüm montaj. Çekerken kurmacada olduğu gibi kişilere karakterlere müdahale yok, sadece onların hayatlarına şahit oluyor ve onlarla birlikte bir şey yaşamaya başlıyorsunuz. Yaratıcılığınız montaj sırasında ortaya çıkıyor. Pelin Esmer: Belgeselin önemi oyuncuların, anlattığım hikayenin gerçek olması. Ben bir filmi yapsam da yapmasam da o olay gerçek. Bu fikir beni en çok heyecanlandıran şey. Belgeselin kurmacadan temel farkı bu. İkisinin sinemasal estetik açıdan başka bir farkı yok. Zaten dünyada kurmaca-belgesel ayrımı kalkmaya başladı. Birçok festivalde milyonlarca dolarlık filmlerle alçakgönüllü belgeseller aynı kategoride yarışıyor. "İzleyiciyle nasıl buluşacak?" Berke B.: Gerçekten bütçesi olmayan, o gün cebimizde ne kadar varsa onu harcadığımız prodüksiyonlar yaptık. Asıl sorunum şu: Film artık seyircisiyle buluşacağı anda bir profesyonellik gerekiyor. Benim montajımdan şüphem yok, çekimlerim de iyi ama seyirciyle buluşma noktasında artık başka bir şey devreye giriyor. Pazarlama, dağıtım planı, insanlarla bağlantı kurma... En çok bunun eksikliğini hissediyorum. Belmin S.: Yaptığımız şeyin gerçekten bir parçası haline geliyoruz çekim yaparken. Biraz daha profesyonel çalışma ortamını özlüyorum. Son belgeselim "34 Taxi"de sürekli otomobillerde çekim yaptığım için fiziksel olarak da çok yoruldum. Dağıtım, pazarlama sürecinin de profesyonelleşmesi gerek. Bu ayrı bir iş ama biz maalesef hâlâ festivallere kendimiz gönderiyoruz. Melis B.: Filmin seyirciyle buluşmasında bir sürü teknik zorluk yaşıyoruz. Ben "Onuncu Gezegen"i aslında Amerika'da gösterilmesi için yapmıştım. Irak'ta olup bitenleri göstermek için. Bu ayın sonunda MoMA'da gösterilecek, yine belli bilinci olan kişilere ulaşacak film. Oysa başka bir bilince sahip olması gereken insanlara açılmasını istiyorum. Bu da ancak TV yoluyla oluyor. Türk TV'lerinde ise belgesele hiç ilgi yok. Belmin S.: Bedavaya göstermek istiyor, hatta bazen üstüne sponsor arıyorlar. "Reklam alırsanız gösteririz" veya "Gece yarısından sonra gösterelim" diyorlar. O zaman zaten seyirciyle buluşmaz! En büyük sorunlardan birisi bu: Belgeseller seyirciyle nasıl buluşacak?Melis B.: Kendi seviyemizdeki insanlar dışında ulaşmıyoruz seyirciye. Ben o zaman lüks bir şey yapıyormuş hissine kapılıyorum. Bunun rahatsızlığını duyuyorum. Belgeseller küçük bütçeli de olsa eziyeti büyük olabilir. Sizin film çekerken karşılaştığınız temel zorluklar nedir? "Bu işi yapanlar küçümseniyor" Berke B.: Kırgınlıktan çok kızgınlık oldu. "Nasıl olsa belgesel" deniyor. Bir küçük görme var. Türkiye'deki anlayışın sorumlusu sadece televizyoncular değil. Belgeselciler de belgeselin anlamını çok sıkıştırdılar. Belmin S.: Türkiye'de belgesel dediğimiz zaman insanlar balinaların aşk hayatlarını, karıncaların ev yapmalarını düşünür. Yurtdışında gördüğüm belgeseller muhteşem. Sinemaya da çıkıyorlar, televizyonda da gösteriliyorlar. Anadolu'da da İstanbul'dan çok daha dolu ve farklı bir ilgiyle karşılaşıyorsunuz, çok daha güzel tepkiler alıyorsunuz.Bingöl E.: Bize her gün bir sürü telefon geliyor, "Belgesel film festivali yapmak istiyoruz" veya "Bu filmleri nerede gösterebiliriz?" diye. Bir yandan da mesela Ebru Gündeş konserinde kaç bin kişi varken, 10 kişiye film göstermek için çalışmanın acısını da hissediyorsunuz.Melis B.: Antalya Film Festivali'nde zamanlama yanlışlığından filmimin gösterimine bile katılamadım. Çok lüks, inanılmaz paralar harcanmış. Ve biz belgeselciler olarak bir otele atıldık. Charlie Chaplin'in torunu geliyor, inanılmaz olay oluyor, kırmızı halılar seriliyor. Ama biz belgeselimize 10 bin dolar bulamıyoruz. Kültür Bakanlığı'na başvuruyoruz, "Amatörsünüz, size 5 bin YTL verebiliriz ancak" diyorlar. Türkiye'de size ilgisiz kalınmasına, takdir edilememenize karşı bir kırgınlığınız oldu mu?

Yazarlar