Cumartesi “Biz beslenme çantasına muz koymayan kuşaktanız”

“Biz beslenme çantasına muz koymayan kuşaktanız”

24.04.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bu hafta vizyona giren “Siyah Beyaz”ın oyuncuları Şevval Sam, Taner Birsel, Erkan Can ve Nejat İşler filmdeki karakterleri ile kendileri arasındaki ortak yanı şöyle tanımlıyor: ”Bugünlerin ağır çalışma ortamında vahşileşmemek”

“Biz beslenme çantasına  muz koymayan kuşaktanız”

Ahmet Boyacıoğlu ülkemizde film festivali denince akla gelen ilk isimlerden biridir. Tıp fakültesini bitirip 20 yıl cerrahlık yaptıktan sonra kendini tam anlamıyla bu işlerin kucağına atmış, halihazırda Ankara Sinema Derneği’nin başkanı, Eurimages’ın Türkiye temsilcisi olan bir “sinema canlısı”dır.
Hal böyle olunca, bir senaryo yazıp çekmeye karar verdiğinde de etrafında Türk sinemasının en güzide aktörlerini, en başarılı teknik insanlarını toplaması zor olmamış. Ankara’nın meşhur müdavim barı Siyah Beyaz’a dair bir hikaye anlatan ve barla aynı adı taşıyan filmde Tuncel Kurtiz, Nejat İşler, Erkan Can, Şevval Sam, Taner Birsel, Derya Alabora ve bir görünüp bir kaybolan pek çok tanıdık yüz var. Yardımcı yönetmenin Özcan Alper, kamera arkasını çekenin “İki Dil Bir Bavul”un yönetmeni Özgür Doğan, görüntü yönetmeninin “Yumurta” ve “Süt”e imza atmış olan Özgür Eken olduğunu söylemek yeterli olur herhalde.
“Siyah Beyaz” seyirciyle buluşurken, barın sahibi ve üç müdavimiyle; Taner Birsel, Nejat İşler, Erkan Can ve Şevval Sam ile biraz filmden, biraz hayattan söz ettik.


Siz barın sahibi Faruk’u oynuyorsunuz. Yaşayan, üstelik tanıştığınız bir adamı oynamak zor bir şey olsa gerek...
Taner Birsel: Çok doğru, önceleri ne yapacağımı bilemedim. Fakat o kadar yakınlık gösterdi ki Faruk... Çok tipik, nevi şahsına münhasır bir adam. Bu açıdan bana kapı açtı, çok renkli bir kişilik. Sadece evinin duvarlarında 12 bin DVD var mesela. Barın duvarlarında 1700 küsur fotoğraf. Özel tikleri var, onların birkaçını kullanmayı denedim. Hayat enerjisi çok yüksek bir adam Faruk. Ve o enerji bence mekanı da ayakta tutuyor.

Filmdeki diğer karakterler tamamen hayal ürünü mü?
Erkan Can: Bizim karakterler müdavimlerin toplamı diye düşünüyoruz. Sıradan kimse yok, herkes rahatsız. Benim oynadığım Muzaffer hukuk okumuş ama avukatlık yapmıyor, klasik bir arabası var, bir atölyesi var, radyo tamir ediyor. Bir de Müzeyyen var, sümüklüböceği. Bar bunların evi. Oradan dışarı çıktılar mı korkuyorlar. İçlerinde büyük yalnızlıkları var bence. Günümüzde öyle değil mi zaten? “Hep yalnızlık var sonunda” diyor Mazhar abi.

Siz ekibin tek kadınısınız. Ayten bayağı sert bir karakter...
Şevval Sam: Bir maskülen tarafı var tabii. 35 yaşına kadar çocuk yapmak istememiş kariyer için. Güç peşinde koşan bir kadın, egosu biraz yüksek. Yalnızlığını dışarıdayken saklıyor. Bu grup içerisinde kendini tamamlanmış hissediyor.

“Gişe yapan Türk komedi filmleri bana göre değil”

Hikayede Tuncel Kurtiz “Biz dünyayı değiştiremedik ama dünya da bizi değiştiremedi” diyor. Sizler de değişen dünyayla birlikte çok değişmeyen insanlarsınız sanki...
Taner B.: Evet, bana sorarsan konservatif bir adamım. Hatta biraz ahlakçı olduğum bile söylenebilir. Kendimce birtakım ahlaki doğrularım var, onlara sahip çıkmaya çalışıyorum. İşimi yaparken özellikle.
Erkan C.: Tabii hepimizin kendimize göre etik prensipleri var, insani durumları var, kuralları var. Bu ahlaki durumların dışına çıkamayız. Buna göre yapıyoruz bütün işimizi. Bizim mutlu olduğumuz kanal burası, oyunculuk. Çalışırken eğlenmek çok önemli, eğlenmezsek yapamayız bu işi.
n Son dönemin çok gişe yapan komedi filmlerinde oynasanız da eğlenebilir misiniz?
Erkan C.: Yok, hayır. Eğlenemem. Yoksa öyle bin tane senaryo var evde, dolu. Kızım arkalarına resim yapıyor.

“40 yaşıma kadar böyle geldim, hâlâ iş veriyorlar”
Siz de tutan bir diziyi pat diye bırakabiliyorsunuz...
Nejat İşler: Hayatta disiplinle filan çok alakam yok ama meslekle ilgili disiplinsizlik hoşuma gitmiyor benim. Mesleki disiplini olan insanlarla yan yana geldiğim her yerde çalışırım, yaşarım da. Ama eğer fikir ayrılıklarımız varsa mesleğe bakışımızla ilgili, bir süre beraber olabiliyorsunuz, sonra da olmuyor.

Parayı düşünmeden bu kararı verebilecek lüksünüz var o zaman...
Nejat İ.: Böyle hareket ede ede 40 yaşıma geldim ve fena gitmiyor, hâlâ iş veriyorlar. Kimse “Kötü yaptın bu işi” diye parasını geri istemedi. Bu da şunu getiriyor tabii: “Ya şuraya kadar dayamayın şu bıçağı. Biraz daha insani şartlarda çalışabileceğimiz ortamlar yaratın, oraya zaten gelip yapacağız o işi. Ama şartlar bu kadar zorlanınca, bir süre sonra birilerini korumak zorunda kalıyorum. O sette çalışan çocuklar, teknik ekip, haftada belli bir paraya evet derken sen onlardan katbekat fazla para alıyorsun ve onlar 25-26 saat çalışıyorlar. Ben kendimi kötü hissediyorum, onlar geberene kadar çalışırken ben para kazanıyormuşum ve o parayı hak etmiyormuşum gibi geliyor. Bahsettiğin ortaklık şu olabilir, birbirimizle ve filmdeki müdavimlerle: Gittikçe vahşileşen çalışma şartları içinde galiba evet, buradaki insanların hiçbiri o kadar da vahşileşmedi.
Şevval S.: Ben sırf bu yüzden dramaları kabul etmiyorum artık. Ama iyi ki şarkı söylüyormuşum. Gerçi şarkı söylemesem de fark etmezdi, ben alıp başımı gidebilecek bir karakterim. Beş kuruş paramın olmadığı, karavanda yaşadığım, bir arkadaşımın bir odasında yaşadığım zamanlar da oldu. Para için gene ben kendi prensiplerimden fazla vazgeçmedim.

Hepinizin tavlanamadığı bir nokta var, parayla da şöhretle de, başarıyla da...
Nejat İ.: Başarıdan nasıl memnun olabilirsin ki bu şartlarda? Bir arkadaşın var senin, aynı okuldan mezun olmuşsun, pazartesi saat 10’da onun da dizisi var bir kanalda, senin de var. Seninki 1-2 gidiyor reytinglerde, onunki 11-12 gidiyor. Onunla akşam Cihangir’de bir kafede karşılaşıyorsun. O orada faturasını, kirasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Sen orada şampanya mı açtıracaksın yani? Olmuyor. Biraz da aile terbiyesidir belki. Biz hâlâ beslenmesine muz koymayan kuşaktanız.


“İki kadeh şarap içmeden izlemeyin”
Bu kadar önemli oyuncuyu bir filmde toplayan etken nedir sizce?
Nejat İ.: Ahmet’i tanımayan cevap veremez. Cevap Ahmet çünkü, o kadar. Hikaye de güzel, kentli bir hikaye. Bir de Ankara’nın hikayesi
çok anlatılmadı Türk sinemasında.

Şevval Sam’ın dediği gibi
“35 artı” seyirci kitlesine göre bir hikaye biraz...Şevval S.: Evet, 35 artı ve iki kadeh şarap içmeden seyredilmesi tavsiye edilmiyor.