Cumartesi Bizimki disiplinli bir hastalık

Bizimki disiplinli bir hastalık

21.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sema-Barbaros Çağa çiftinin resim sanatının önemli eserlerinden oluşan koleksiyonu izleyiciyle buluştu. Bazı resimleri satın alabilmek için 18 yıl bekleyen çift "Koleksiyonerlik disiplinli bir hastalıktır" diyor

Bizimki disiplinli bir hastalık

Haber ise şu: 1914 kuşağından günümüze Türk resim sanatının birçok evresini içeren ama bugüne kadar kimsenin bütünüyle görmediği bu "gizli koleksiyon"un büyük bölümü "Günyüzü" adlı bir sergiyle 19 Eylülde ilk kez izleyici karşısına çıkıyor. "Peki neden hepsi değil, yoksa bu bir koleksiyoner bencilliği mi?" diye sorunca da gülerek "Her duvarın bir sınırı var" diyor Sema Çağa. "Proje 4Lye de ancak yarısı sığdı." Beşiktaş Plazadaki bürolarında, resim koleksiyonları üzerine konuşurken "Koleksiyonerlik bir tür delilik" diyor Sema Çağa. Eşi Barbaros bey ekliyor: "Bizimki de disiplinli bir hastalık"... İkisi de hukukçu olan ve 30 yıldır resim toplayan çift koleksiyonlarını çocuklarından söz eder gibi şefkatle anlatıyor; "Ne güzeldir Fahrelnisa", "Ah, Dikmenin portreleri" gibi sözcükler dökülüyor dillerinden. Ama çiftin, yine bu önlenemez tutku sonucu şimdi Hikmet Onattan Feyhaman Durana, Fahrelnisa Zeidden Ömer Uluça birçok sanatçının yapıtlarından oluşan 297 parçalık olağanüstü bir koleksiyonu var. Türk resim sanatının önemli koleksiyonlarından birine sahipsiniz. Nasıl oluştu bu koleksiyon? Sema Çağa: Bir çocuğun büyümesi gibi bir şey bu. Resimle ilgilendikçe satın almaya başladık. Bir-iki derken çoğaldı ve yıllar sonra bir koleksiyona dönüştüğünü fark ettik. İlk hangi resimle başladınız? S.Ç.: Bizi resimle Yahşi Baraz tanıştırdı. Baraz, uzun bir galerisizlik döneminden sonra 1975te bir galeri açtı. Biz de yeni evli iki avukat olarak büyük ilgi duyduk o galeride gördüğümüz resimlere. Neden Türk resmini seçtiniz, mesela Batı resmi ya da başka sanat türünü değil? S.Ç.: Nedenini ben de o zamanlar değil de sonraları düşündüm. Çünkü insan bir işi niye yaptığını yaparken pek düşünmüyor. "Ben şimdi oturayım da Türk resmi arayayım", bütün bunlar bugünün cümleleri. Biz evimize birkaç resim almak gibi son derece sade bir zevkle yola çıktık. Ama sonra baktık ki tutkumuz bir koleksiyona dönüşmüş. Koleksiyonerliğin bütün cazibesine rağmen akıldışı bir yanı da var. S.Ç.: Evet, delilik, tam bir delilik. Sizinki ne boyutlarda? Barbaros Çağa: İkimizin de ciddi delilikleri var. Disiplinli bir hastalık bizimki. Bu biriktirme işinden vazgeçemeyeceğinizi ne zaman anladınız? S.Ç.: Önce pek bir şey düşünmeden birtakım resimler aldık. Aşağı yukarı 80 resim aldıktan sonra "Artık dönemeyiz" dedik. O zaman nasıl bir mantık işliyor? "Bu eksik, şu da bende olmalı gibi" bir şey mi? B.Ç.: Şunu söyleyebilirim. Bir resim için 18 yıl beklediğimiz bile oldu S.Ç.: Evet. Diyoruz ki bu çok önemli. Mesela Cevat Dereli, Ali Çelebi... Biz başladığımızda bu insanların isimleri bile bilinmezdi. Ama bizim aklımızdan hiç çıkmazdı o isimler. Hangi resimdi o? Kocameminin "Erenköy Karakolu" tablosu. 18 yıl bekledik çünkü Hakkı Ergin beyin koleksiyonundaydı ve o satmayı hiç düşünmüyordu "Biz çok seviyoruz bu resmi" dedikçe "Gelin bakın, ev sizin" derdi. Nasıl aldınız peki? S.Ç.: Ölmeden önce karar vermiş, bize geçmesini istemiş o resmin. Koleksiyonerlik büyük bir maddi yatırım da gerekiyor. Birikimlerinizi resim için mi harcıyorsunuz hep? S.Ç.: Evet ama hayat bir tercihtir. Bir şeyi almak istiyorsanız, bir başkasından fedakarlık ediyorsunuz demektir. İkiniz de hukukçusunuz ve az rastlanır bir tutkuyla Türk resmiyle ilgileniyorsunuz. Kim başlattı bu işi? S.Ç.: Galiba Barbarostan bana sirayet etti. Koleksiyonunuz gizliliğiyle de meşhur. B.Ç.: Sergilere eser veriyorduk; Hikmet Onat, Zeid gibi birçok ressamın sergilerine eserler verdik. Ama bir sergi olarak bütünüyle ortaya çıkarmayı düşünmemiştik. Bazı koleksiyonerler sahip oldukları eserlere sadece kendileri bakmak isterler. Sizde de var mı böyle bir şey? B.Ç.: Sanat eserini duvarına as, dünyayla ilişkisini kes. Buna hakkımız yok. Çünkü biz sanat eserini korumakla da yükümlüyüz. "Sami Yetikin çalınan resmi rüyalarıma giriyor" 18 yıl beklediğiniz "Erenköy Karakolu gibi maceralı başka eserler de var mı koleksiyonda? S.Ç.: Benim acıklı bir hikayem var. Ben 4 yıl kadar Garanti Bankasının Harbiyedeki sanat galerisini yönettim. O dönemde bir Sami Yetik sergisi açtık. Sergide bir de çok kötü bir çerçeve içinde Yetikin "Pariste Lüksemburg Bahçeleri" adlı tablosu da vardı. Ve çerçevesinin içinden o resmi çaldılar. Ben yıllardır o resmi bulmayı istiyorum. Aradan 19 yıl geçti, hâlâ rüyalarıma giriyor. B.Ç.: Ben de Ali Çelebinin "İp Atlayanlar" tablosunu bekliyorum, 20 yıldır. Adanalı bir kolleksiyoncu bizden daha önce davranıp aldı ama sabırla bekliyorum hâlâ. B.Ç.: Hâlâ beklediklerim var. Nereden karşılaşacağımı bilmediğim bir sürü resim. Neden? Diyelim ki bulamadınız. Zaten başka Ali Çelebiler yok mu elinizde? B.Ç.: Var ama "İp Atlayanlar"ın da olması gerekiyor. Bizde "Sincap"ı, "Kedi"si, "Balıkçı"sı var ama o yok işte. Nasıl olur? Bu resimleri sergilemek için ciddi bir mekan ihtiyacı da var sanırım. S.Ç.: Evet artık evde sergileyemiyoruz. Değişen bir müze atmosferi var evde. Ara sıra değiştiriyoruz. Diğerleri de depoda. Peki kaldırmayı düşünmediğiniz, hiç vazgeçemediğiniz eserler var mı? S.Ç.: Fahrünissa Zeid mesela. Bir de Ömer Uluç var. Ömer kendi prensiplerinden asla taviz vermez ama ona dikey iki resim yaptırdık. Biz sanatçılarla bire bir teması çok seviyoruz ama eserlerini alırken bunu onlarla konuşmaktan çekiniyoruz. Sadece Ömerde bir yaramazlık yaptık. Hep yatay resimler çalışan bu ressama iki dikey tablo yaptırdık. "Tek yaramazlığımızı Ömer Uluça yaptık" Sanatçılarla bire bir ilişki kurduklarını ama resimlerini alırken onlarla konuşmaya çekindiklerini söyleyen Sema Çağa "Tek yaramazlığımızı Ömer Uluçta yaptık ve hep yatay resimler çalışan bu ressama iki dikey tablo yaptırdık" diyor.

Yazarlar