Cumartesi Bu yazıyı beni bilenler okusun!

Bu yazıyı beni bilenler okusun!

24.04.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bu yazıyı beni bilenler okusun

Sayın vefakar doktoruma sevgilerimi yolluyorum. Ayrıca yedi adet soyadıma kahkahalarla gülen okuruma da... Ne var yani, biz mi istedik! Arkadaşlar flört etti, biz boyuna evlenmişiz. Geri kalan soyadlarım ise sadece kaderin cilvesi. Bu arada üç yıldır hazırladığım (Barış kardeşimle birlikte) Posta'daki "Eski Dostlar" köşemin takipçileri hemen uyanmışlar duruma. Uskan'ı görüp, "A! O sizsiniz" diyorlar. Ayrıca da biri soruyor, "Oradaki kendi fotoğrafınız mı?" diye. Hayır sevgilim, o da başka bir kadının fotosu. Dalga geçme sırası bende. Nasıl bana "Artık inkar etmeyin, bildim kim olduğunuzu, siz Ayşenur Yazıcı'sınız. Hemen o saçınızı tekrar sarıya boyatın" gibi teşhisler koymuştunuz! En şaşkınınız da Sezen Aksu olduğuma karar vermişti! Biriniz de yazmıştı: "Gönül Yazar olup olmadığınız konusunda annemle iddiaya tutuştuk." En son merakınız da şudur: "Durdun durdun da niçin şimdi kendini 'ifşa' ediyorsun?" 1) Hep birlikte el ele verip yıllardır bayılttınız beni de ondan. 2) Son nefret soyadımdan yeni kurtuldum. 3) Yakında, "cancana" gibi çok ulvi bir işin ortasında olacağım, kendi adım gerekir. 4) Ve de "Bir dizide başrol oynayacağım" dermişim. Hayır, senaryo grubunda adım yazacak ekranlarda. Ne yapayım yani, "Yazan ve temize çeken; Sarıkız" mı diyeyim...Eskiye bakıyorum şöyle biraz da... Önceleri sizi çok hayretlere düşürmüşüm. Kendimi anlatmışım, başıma şunlar geldi diyerek. İstemişim ki, gençlerimiz hayat denen şu yamaçtan yuvarlanırken benim gibi oraya buraya çarpıp bir yerlerini fazla acıtmasın. Ama oğluma baktığımda görmüşüm ki bu imkansızmış. İnsanoğlu bir kartopundan bir çığa dönüşene kadar kendi tecrübelerini kendi yaşamalıymış. Bu öğütler çıkınca geriye ne kalmış? "Biri Bizi Gözetliyor"un merak edilen insan ve ev halleri. Aşk mektuplarınıza gelince... Özellikle yine genç olanlarınızın, beni yaşıtı sanıp gösterdikleri "ilgi". Dansa davet etmeler... Çıkma teklifleri... Yaşını başını almış beyefendilerin ise, "Sayın Sarıkız hanımefendi" diye başlayan ve "Kalbimin en derinliklerinden gelen hürmet ve muhabbetle" diye biten asarı antika yazıları...Ve yaşıtım olan olmayan kadın dostlar... Çocukların gidişatı ve kötü kocalar konusunda uzun uzun yazışmışız kendileriyle. (Söylemeden edemeyeceğim, kendime -izninizle- en yakın bulduğum ve şu dünyada -dertten yana- yalnız olmadığımı söyleyerek beni teselli eden o zarif hanımefendiler.) 2000 yılının bir kuşluk vakti elime aldığım kağıttan, bir "köşe"ye dönüşen anılar, anılar... Her şeyi hatırlıyorum. O dönemin yayın yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz'ın "Gel başla" demesi... Arkadaşım Ayfer'den alıp giydiğim fiyakalı çizmelerle koşturarak Milliyet'in ikinci katına gidişim... Deniz Alphan'ın yazdıklarımı beğenmesi... Editörlerimizin yazılarımı olduğu gibi basması... Aylacığımın benim için pembe floresan ışıklı çerçeveler hazırlaması... Ve "Bu yazıyı filanca okumasın" diye başlayan serüvenim... Sonrası mı? Kim bilebilir ki sayın dostlar? Not: Bu kez de fotoğrafını bas diye tutturanlarınız var. Basacağız elbet. Bu konuda armut Arda diyor ki, "Senin yerinde olsam, birden şu buruşuk halini koyup okuru şoka uğratmam. Her hafta alıştıra alıştıra, gençliğinden başla mesela." Zatıalilerini merak edenler pazar günü, Vatan Pazar'a bir baksın. Son Mohikanmış. Son hipopotam bence... Allah'tan oğlanı gayret ettim de güzel doğurdum. Yazara e-mail Bu hafta köşeme önce sizden gelen e-mail'leri koymayı düşündüm. Ama inanın hangisi daha güzel diye seçmekte zorluk seçtim. Sadece birini, binlerce tebessümümle aynen alıyorum buraya. İddia ettiğine göre hiçbir yazımı kaçırmamış. Dr. Fikri Sayıltepe diyor ki, "Bu içtenliğinizin ve bunu açık bir biçimde ifade edişinizdeki yaratıcılığınızın nedenlerini merak ederdim. Bir de anlattığınız şeylerin bir yazı taktiği olup olmadığını. Daha önce de söz ederdiniz ama hep yarım bırakırdınız. Fakat bu son yazınızdan sonra artık biliyoruz. Bu kadar yoğun yaşanan bir hayat size gerçek hikayeler kazandırmış. Hüzün ve zorlukla geçmiş çocukluğunuzu büyük bir mutluluğa çevirecek kadar güçlü bir kişiliğiniz oluşmuş. (...) Sizden bir alıntıyla satırlarıma son veriyorum sevgili Sarıkız. 'İyi şeyler hep bir yürek acısının ardından ortaya çıkar. İnsan mutluluk azgını iken veya keyiften zil takıp oynarken nasıl yaratıcı olabilir ki?'"

Yazarlar