Cumartesi Bu yazıyı ‘cenabetler’ okumasın

Bu yazıyı ‘cenabetler’ okumasın

21.01.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu yazıyı ‘cenabetler’ okumasın

Bu yazıyı ‘cenabetler’ okumasın

Bu yazıyı ‘cenabetler’ okumasın

Sarıkız'ın Anıları

Erler Film’le ilgili anılarıma devam etmeden önce bir şeyler söylemek istiyorum şu "manken kızlarımızın" durumu hakkında... "Ajda Pekkan’ın Önlenemez Yükselişi" diye bir yazı yazmıştı Yalçın Pekşen, yıllar önce. Entellerimiz de haince bir keyif almıştı. Ondan sonra moda oldu. Eline her mikrofon geçiren, güzel kızları bir köşeye sıkıştırıp "Ekmek kaç para?", "Quantum fiziği nedir", "Botiçelli, Toriçelli’nin abisi midir?" türünden sorular sormaya başladılar. Ayol ne bilsinler, niye bilsinler sonra?
Bu kızların işi güzel olmak. Bunun için ne kadar çok vakit lazım biliyor musunuz bakalım...
Bana sorarsanız ünlü olmak isteyen kadınlarımız ikiye ayrılır. Bir, dünyaya geliş nedenleri göze hitap etmek olan ve hedef kitleleri -genelde- erkekler olan görsel kadınlar; 2) Küçüklükten beri suratlarına bakılmadığı için kafalarını çalıştırmak zorunda kalan ve yine hedef kitleleri -ne yazık ki- erkekler olan entelektüel kadınlar. Bunların zaten öyle uzun uzun makyaja ve
bakıma ihtiyaçları da yoktur, nedenleri de.
Ee, geriye ne kalıyor? Birileriniz akıllı olun, birileriniz güzel, kavga bitsin. Türkiye’nin akarsularını sayamayan manken kızımız, gazeteci kızımıza soruyor mu
"Peki senin bacakların niçin çarpık?" diye.
Ve tabii ki, güzelliklerini bilgiyle donatan hanımefendilerimizle gurur duyuyoruz. Işık Yenersu, Tansu Çiller, Duygu Asena hemen aklıma gelen üç isim.
Anılara devam...
Ulusal’la üçüncü ve son buluşmam ise, özel televizyonların açılmasıyla oldu. Show TV’ye bir dizi çekiyoruz, Hülya Avşar oynuyor. Ümit Efekan yönetmen. Ben de bildiğiniz bok yedi başı. Senaryo tek tek taranıyor, içindeki 96 tane ev, çay bahçeleri, oteller, lüks arabalar, mezarlıklar, orman köşeleri, çaydanlık, tütsü filan; aklınıza ne gelirse buluyorum. Bu arada Sefa Önal abim, abartmış senaryoda, uçak, helikopter, sürat motoru, lüks yat filan gibi araçlar yazmış, hepsini buldum. Bölümlerden birinde helikopteri görünce odasına dalmışım istemeden. "Bir denizaltı kaldı bir de uzay aracı, onu da yaz, bulmayan ne olsun!"
Çekimlerin başlayacağı günün bir gün öncesi Türker Bey beni çağırdı. "Söyle o o....lara, yarın buraya hepsi gusül abdesti alsın gelsin, sette cenabet istemiyorum" dedi gülerek. Gelenekti çünkü, kurban kesilip dua okunacaktı. Ben de kızlara aynen söyledim. "O..lar size patronun selamı var, yarın...." diye. Onların kim olduklarına gelince yönetmen asistanı Filiz, besistan Sibel (Ömer Kavur’la evlendi sonra) kostüm sorumlusu Canan Göknil, oyuncu Maide Erçelebi ve Hülya Avşar. Bunları bir başka patron söylese laf ucuzlar. Oysa Türker Bey’i ne kadar da sevimli yapıyordu.
Çekimler başladı. Bu arada, Yeşilçam’ın bir kuralı vardır, mümkün olduğu kadar az masrafla iyi film. Avşar kızı dara düşüyor, senaryo icabı, evindeki müzayedede milyarlık tablolarını satacak. Bana verilen talimat doğrultusunda üç kuruşa oyuncu bulacağım, ki bunlar aynı zamanda çok şık ve zengin görünecekler. Elimde sihirli değnek var zannediliyor ya. En ucuz oyuncu veren Gözde Ajans’dan 15-20 kişi buldum. Patron da "Bizim ekibin kızlarını kullan. Şık gelsinler, figürasyonun önüne dizilsinler, halledin" dedi.
Kızlar dediği, yukarıdaki "cenabet" kadrosu. Ekibi uğurladım. Yarım saat sonra "Ümit Bey telefonda" dedi sekreter. "O yolladığın figürasyon değil milyarlık tablo, kıçlarına don bile alamazlar" diye haykırıyor Ümit. Aşağıya indim, Türker Bey’e aynen ilettim. Bu sefer patron başladı bağırmaya.
Elinde tansiyon aleti "O herife söyle, iyi yönetmen dediğin üç kuruşluk figürasyondan da
zengin görüntü alır."
Hepsini sevgiyle anıyorum. Ama, "Üç kuruşluk" figürasyon abi ve ablalarımı daha çok.
NOT: Bu arada "Sevgi’nin Gücü" Erler Film’in, Ümit Efekan’ın ve Hülya Avşar’ın en güzel dizisi oldu.





CUMARTESİ