Cumartesi Bu yazıyı Köpük ve Leydi okusun

Bu yazıyı Köpük ve Leydi okusun

16.02.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu yazıyı Köpük ve Leydi okusun

Bu yazıyı Köpük ve Leydi okusun

Bu yazıyı Köpük ve Leydi okusun

Sarıkız'ın Anıları

Walt Disney’in Türkçeye "Leydi’nin Aşkı" olarak çevrilen, "Lady and The Tramp" adlı 1955 yapımı çizgi filmini, günümüz gençliği pek bilmez. Onlar için özetlemek istiyorum. Hikayede Lady zengin bir evin asil ve nazlı köpeğidir. Bu süslü kız gel zaman git zaman arka mahallenin çirkin ve haylaz çocuğuna gönlünü kaptırır. Tabii ailesi karşı çıkar. Ve fakat kız onları dinlemez, kaçamak buluşmalar sonunda olan olur, Adriano Celentano kılıklı bu oğlan yüzünden Lady’nin başına gelmedik kalmaz ve arka mahallenin haylazlarıyla birlikte hapislere bile düşer. Sonuçta, bedenlerinin ömrü kısa olabilir ama duygularıyla insanlara fark atan dünyalarında aşk bir kez daha galip gelir. Kocaman bir spagetti tabağından, aynı uzun makarnayı yemeye başladıklarında makarna biter dudakları birleşir, film de biter. Belki de böyle bitmez, ben uydurdum. Gönlüm öyle istedi işte. Bizim Beşiktaşlı Leydi ise öyle sokak kuçularına bakmaz. Zaten gelinimiz olur. "Hörmetli" ve cici bir kızdır. Bizim Köpük de haremi olan adamlardan değildir, tek eşlidir ve onu hiç ihmal etmez. İyi sevgilidir, oğlumuz diye söylemiyorum. Lakin Leydi mazbut olsa da ev ahalisi azgındır. Bu hengamede arada bir ortalardan yok olur, büyük telaşlar yaşanır.

Leydi’yi kim kaçırdı?
İşte böyle bir günde, geçtiğimiz hafta Leydi yine evin içinde kayboldu. Önce Köpük’ü sorguladık. I-ıh, kahvaltıdan bu yana görüşmemişlerdi. Bütün bir gün deliler halinde -mahalle esnafı da dahil- Beşiktaş, Ihlamur arandı. Ağaçlara ilanlar yapıştırıldı. Cümle veterinerlere Leydi’nin eşkali bildirildi. Ve gece oldu. A! O ne? Derinlerden bir ses geliyor, üstelik bizim gelinin sesi. Bunun üzerine dünürün evinde kısa bir araştırma daha yapıldı. Ve çekyatın içinden uykulu gözlerle Leydi çıktı. Dedik ya, ev ahalisi bir tuhaf. Gece açılıp sabah kapanan çekyata bakmak hiç kimsenin aklına gelmemişti. Bu arada mahalle halkı bir süre daha Leydi’yi aramaya devam etti. Çünkü rezil olmamak ve ne kadar salak olduğumuzun anlaşılmaması için insanlara söylenemedi. Neden sonra "Arka mahallede bir kömürlüğe saklanmış" yalanını hiç yüzümüz kızarmadan uydurduk bir güzel ve Köpükcüğümle Leydi böylelikle Sevgililer Günü’nü birlikte geçirdiler.
Hazır laf bu güzellerimden açılmışken, Seren Serengil’in kocasına da değinmeden geçemeyeceğim. Değinmekten kastım, daha doğrusu arzum, şöyle omuzlarından tutup kuvvetlice sarsmak. Her ne kadar "dayak cennetten çıkmadı"yı savunsam da bu genç adam bende farklı duygular uyandırıyor. Buna sebep, TV’de her görüşümde "Ellerin kırılır inşallah" dediğim, sizin de bildiğiniz olay. Çimenlerin üzerine oturmuşlar, Seren ve ömrü oldukça böyle anılacak olan "Serengil’in kocası". Hani vücut gelişimini ziyadesiyle tamamlamış, akıl gelişimi için, heyhaaat dedirtecek cinsten. Yalan Rüzgarı kadınları gibi sadece ortalarda dolanırken gördüğümüz -asalak demeğe dilim varmıyor ama- hayatı boyunca simbiyotik takılan kocalardan. Neyse, çimenlere oturmuşlar, yanlarında bir-iki kişi daha var. Adam TV muhabirinin elinden mikrofonu almış, kızın kucağında oturan köpeğin başına vuruyor donk diye. Aklı sıra şirinlik yapacak. Bu görüntü aşağı yukarı 3 aydır yayımlanıyor "Televole"lerde. Biri de çıkıp bunun kafasına aynı mikrofonu, daha fazla ses getirecek şekilde niçin vurmuyor diye merak ediyorum. Sonuçta Walt Disney’in bu "kötü kurt"unu Panter Emel’e havale edip, bu vesileyle geçmiş Sevgililer Günü’nüzü kutluyorum. Köpüğüm senin de.






CUMARTESİ