Cumartesi “Büyük bir yıldız için çalışmak da sahneye çıkmak gibi...”

“Büyük bir yıldız için çalışmak da sahneye çıkmak gibi...”

29.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Sezen Aksu deyince akla ilk gelen isimlerden biri olan Yaşar Gaga, Aksu’nun yeni çıkan “Türkiye Şarkıları” isimli projesinin genel yönetmenliğini yürüttü. 15 yıl önce çıkardığı albümün ardından ön planda olmama kararı alan Gaga şimdi yeniden kendisi için bir albüm hazırlıyor

“Büyük bir yıldız için çalışmak da  sahneye çıkmak gibi...”

Ne iş yapıyorsun?” sorusuna net bir yanıt veremeyenlerden biri o. Yaptığı işin her detayıyla ilgilenen, çalışırken gecesi gündüzüne karışan, birlikte çalıştığı insanın eli, kolu olan ama “Mesleğiniz nedir?” dendiğinde durup bir süre ne diyeceğini bilemeyenlerden... Yaşar Gaga, “Sezen Aksu’nun menajeri” olarak anılsa da onu tanıyanların çok iyi bildiği gibi aslında bunun çok ötesinde. Evet, bir dönem onun vokalistliğini yaptı, evet, Sezen Aksu’ya ulaşmak isteyen herkes karşısında önce onu buluyor ve evet, Sezen Aksu’nun olduğu her fotoğraf karesinin bir köşesinde mutlaka onu da görüyoruz ama ikili arasındaki ilişki klasik sanatçı-menajer ilişkisinden çok farklı. Bana sorarsanız onun asıl işi bakmak. Bakmak ve gördüklerini söylemek. Doğarken ona, özelliği olan bir ses ve müthiş bir organizasyon yeteneği ile birlikte başka türlü bakan ve bizim görmediklerimizi gören bir göz verilmiş çünkü.
Güneşli bir kış gününde, Cihangir’de, evinin hemen altında yer alan kafeye doğru yürürken onu ne kadar çok merak ettiğimi düşünüyorum. Eşyalarını kafenin girişindeki ikili koltuğa ve hemen önündeki sehpaya yaymış, evindeymiş gibi rahat, çalışırken buluyorum onu. Röportaj için ikna etmek kolay olmadı ama şimdi bütün samimiyetiyle karşımda işte. Son 20 yılda içinden Yaşar Gaga geçmeyen bir Sezen Aksu projesi bulmak zordur ya, bu da içinden bol bol Sezen Aksu geçen bir röportaj oluyor haliyle.

“Türkiye Şarkıları” DVDprojesi fikri kimindi?

“Şarkı Söylemek Lazım” albümü çıktığında Sezen Aksu “Yıllardır hayalini kurduğum bir şey var, gelin bunu yapalım” dedi. Önce o DVD’de gördüğünüz etnik müzik gruplarını bulduk. 174 kişilik bir koro ile İbranice, Rumca, Kürtçe, Ermenice ve Türk tasavvuf müziğinden parçalar hazırlandı. Efes Antik Tiyatro, Aspendos Açık Hava Tiyatrosu, Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu ve Brüksel’deki Güzel Sanatlar Sarayı’nda bir dizi barış konseri yapıldı. DVD de işte bu konserlerin en özel anlardan derlendi.

Bu konserleri verirken tepkiler aldınız mı?

O zamanlar Kürtçe’ye bugün bakıldığı gibi bakılmıyordu. Çok riskli bir işti. Sezen Hanım’ın evine kadar ulaşan tepkiler oldu ama çok dirayetliydik. Pahalı bir prodüksiyon olmasına rağmen sponsor almadık. Sezen Hanım kendi kredileriyle yaptı bu işi.

Haberin Devamı

Neden konserlerin üzerinden yaklaşık 10 yıl geçtikten sonra çıktı DVD?

DVD başta planladığımız bir şey değildi. Sadece hatıra olsun diye yaptığımız çekimler vardı elimizde. Bir-iki sene yattı bu kayıtlar. Bir gün “Ben bunları seyretmek istiyorum” dedim. Kayıtların ses kalitesi çok iyiydi. Bir de Harbiye‘dekini izleyenlerin arasında Hrant Dink’in olması gibi çok özel anlar vardı bunlarda. “Bir gireyim şunun montajına” dedim. Böyle bir iş çıktı.

“Albümüm çıktıktan sonra ‘Bu iş bana göre değil’ dedim”

“Alakasız Şarkılar” isimli DJ performansları nereden çıktı?

İki sene önce Off Pera’da başladık. Oranın müşterisiydim. Kendimiz şarkılar çalıp eğleniyorduk arada. “Burada çalsana” dediler. Seve seve kabul ettim. Adını “Alakasız Şarkılar” koyduk çünkü hakikaten alakasız şarkılar çalıyoruz. İçimizi burkan bir Amerikan baladının arkasından Kibariye, onun arkasından da Duman gelebiliyor. Bu aralar Göksel’i çok çalıyorum, bence yılın albümünü yaptı. Sonra film müzikleri, etnik şarkılar, kimsenin bilmediği Sezen Aksu kayıtları... Artık her perşembe çalıyorum. Yakında “Alakasız Şarkılar”ın albümünü çıkarıyoruz.

Haberin Devamı

1997’de çıkan ilk albümünüz “Betanova”dan farklı bir şey olacak anladığım kadarıyla...

Evet, benim çaldığım konsepte göre ama mutlaka yeni üretilmiş şarkılar olacak. Kendim söyleyeceğim bazı yerlerde. Sezen Aksu “Aa bizim demo’ları da kullanalım” dedi. Ne diyeceğimi bilemedim, benim haddime düşmezdi böyle bir şeyi teklif etmek. Çok sürprizli bir albüm oluyor.

Bu kadar uzun bir aradan sonra yeni bir albüm çıkaracak olmak ne hissettiriyor?

Müziğe ara vermişim de şimdi geri dönüyormuşum gibi bir durum pek yok aslında. Sezen Aksu’ya vokal yaptığım yıllarda Sezen Aksu ve Aykut Gürel bana bir albüm yapmaya karar verdiler ve yaptılar. O yıllarda yeni insanların büyük yerlerde konser verme imkanları sınırlıydı. Ben de barlarda müşterileri eğlendiren bir insan olarak göremiyordum kendimi. Yani şarkıcılık yapacak alanım çok kısıtlıydı. Bir de sabah programlarına falan çıkmak gerekiyordu. Bir gün durup dedim ki; “Galiba bu iş bana göre değil”. Albüm yapmama kararı aldım ama bu geçen sürede çıkmış birçok albümde ismim vardır.

Haberin Devamı

“Oyuncu olmak istedim ama sınavı geçemedim”

Nasıl bir ortamda yetiştiniz?

Anne tarafı Selanik, baba tarafı Bulgaristan... Üç kuşaktır İstanbulluyuz. Ben buralara aidim ama gönlümün kapıları tüm kültürlere açık. Anneannemin Rum, Yahudi arkadaşları vardı. Bayramlarını kutlardık, onlar bizimkini kutlardı. Hayat biraz böyleydi o zamanlar... Annem seramikle uğraşıyordu, babam tekstille ilgili işler yapıyordu. Babamın sesi de çok güzeldir.

Yaramaz bir çocuk muydunuz?

Hiç değildim. Bunun acısını ergenlikte çıkarttım biraz. Saçımı kazıttım, sarıya boyattım, bir dönem yeşil bir kuyruk bıraktım. Onu da annem ben uyurken kesmişti. Küpe takmamdan da hiç hoşlanmamıştı ama anneannem çok beğenmiş, “Benim oğlum Osmanlı paşaları gibi oldu” demişti.

Ne olmak istiyordunuz küçükken?

Oyuncu. Ama konservatuvar sınavlarını geçemedim. Yeteneksiz bulundum herhalde. Bir de benim s’lerimde, ş’lerimde biraz problem
vardır. Şimdi düzeldi ama hâlâ hızlı konuştuğumda ortaya çıkar. Oyunculuğu kazanamayınca Güzel Sanatlar,
Tekstil-Tasarım Bölümü’ne girdim. Yarı zamanlı olarak da konservatuvar şan bölümüne gidiyordum. Bir yandan da Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne... Hafta sonları Altan Erbulak’ın oyunlarında küçük rollerde oynuyordum. Bir dönem “Bizimkiler” dizisinde, Bilge’nin konservatuvarda tiyatro okuyan nişanlısı rolünde oynadım. Kendim giremedim ya, bir şekilde konservatuvardan hıncını alıyormuşum gibi hissediyordum.

Haberin Devamı

Eskiden Kanlıca’da oturuyordum. Şimdi Cihangir’deyim. “Yalan Dünya”daki o apartmanda oturuyorum. Yeşillikler içinde yaşamak da güzel ama şehir hayatı başka... Üst komşum Hümeyra. Onun kapısını çalıp “Bir kahve içelim mi?” demenin lüksü hiçbir şeyde yok

“Ben hiç Sezen Aksu’nun menajeriyim demedim”

Sezen Aksu’yla nasıl tanışmıştınız?

Cem Özer’in “Laf Lafı Açıyor” programını yapıyordum. Bir gün Sezen, Cem’e laf arasında “Haftaya konserim var ama vokalistim yok” demiş. Cem de “Sen erkekte tiz sese bayılırsın, Yaşar diye biri var, tam senlik” demiş Sezen’e. Ertesi gün Sezen Aksu’nun sekreteri, o da Hande Yener o zamanlar, aradı; “Sezen Hanım sizi provaya davet ediyor” dedi. “Hayatımda aldığım en güzel teklif ama kabul edemem. Çünkü ben bir vokalist değilim ve o işin gereğini yapamam” dedim. Beş dakika sonra yine aradı. “Söylediklerinizi ilettim ama Sezen Hanım ‘Yine de rica etsem bir provada bizi izlemeye gelir mi?’ diyor” dedi. Kalbim küt küt gittim. Sezen Hanım provalarda mikrofonu uzattıkça ben kaçtım. En son genel prova yapılıyordu Rumelihisarı’nda, manyak gibi anfi tiyatronun en uzak köşesinden izliyorum. Yanına çağırdı önce. “Sen bir türlü karar veremedin değil mi?” dedi, “Veremedim” dedim. “İyi, ben senin adına karar verdim, sen artık vokaldesin” dedi. Ertesi gün sahnedeydim.

Haberin Devamı

Menajerlik nasıl gündeme geldi?

Ben hiç “Sezen Aksu’nun menajeriyim” demedim, biraz da ayıp bulurum bu lafı. Sezen Hanım’ın yönetilmeye ihtiyacı yok çünkü. Kendi albümümü çıkardıktan sonra “Şarkıcılık yapmayacağım” demem Sezen’in çok şaşırdığı bir şey. Bazı insanlar doğuştan şarkıcıdırlar, alır mikrofonu, çıkıp söylerler. Ben de çıkıp söyleyebilirim aslında ama yapım gereği önceden çalışmam, o duygunun içine girmem gerekiyor. Giremezsem de üzerimdeki stres sesime yansıyor. Bunları anlatınca psikolojimi anladı ve kendi halime bıraktı. Ben de o arada Sezen Hanım’ın yanında başka işler yaptım. Bu DVD’yi yapmaya başladığımız dönemde yeni bir kurumsallaşma içine girmek istediğini söyledi Sezen Aksu. SN diye bir şirket kurduk. Sezen Aksu’nun işleri şimdi bu şirket tarafından yürütülüyor.

“Çok nadir görülen hastalık Sezen’in de benim de başıma geldi”

Yakın zamanda bir rahatsızlık geçirdiniz...

T10 kemiğim kırılmıştı. Ameliyat oldum.
Üç ay hastanede yattım. Bu sırada vücudumun kortizon üretmediği fark edildi. Bunun adına “cushing sendromu” deniyor. Vücut kortizon üretmiyor, bağışıklık sistemi zayıflıyor. Bu hastalığın en büyük belirtisi kocaman bir yüz... Bacaklarım ince, üstüm kalın, tuhaf bir şişmanlık hali vardı. Tedavi oldum, şimdi sapasağlamım. Belim için de pilates yapıyorum.

Sezen Aksu da benzer bir hastalık geçirmişti değil mi?

Evet, çok enteresan değil mi? Çok az ihtimalle insanın başına gelebilecek bir hastalık, ikimize de geldi.

Neler yaptığınız hasta yattığınız dönemde?

Yazdım. Ve bu bana çok iyi geldi. Yazdıklarımı bir ekiple senaryo haline getirdik, bir dizi olacak. Ne kadar zengin olursanız olun, ne kadar güzel yerde yemek yerseniz yiyin, dostlarınızla ne kadar güzel zaman geçirirseniz geçirin, dünyanın en tatlı sevgilisine sahip olun hep bir eksik oluyor ya insanın hayatında...
İşte o eksikliği tamamlayan şey üretim.

Kaçta başlıyorsunuz güne?

Bir onu düzene oturtamadım hayatımda, bir de aşkı (gülüyor)... Çok geç yatmayı gerektiriyor yaptığımız iş. Öğleden önce uyanamıyorum. Oysa ben sabah enerjisini çok seviyorum.

Aşk?

Aşk da oturmuyor bir türlü. Çünkü âşık olacağınız kişiyi seçemiyorsunuz. Birine âşık oluyorsunuz, aslında o olamayacağınız birisi... Bunu zamanla karşılıklı olarak anlıyorsunuz.
Aşk zaten zor bir iş. Her şeyi olduğu gibi onu da oturtmaya çalışıyorum.

“Lady Gaga yüzünden Facebook’um kapatıldı”

“Bir gün Ozan Doğulu’yla karşılaştık, “N’aber Lady Gaga?” dedi. “Aa? Delirdin mi?” dedim. “Oğlum Lady Gaga diye biri çıktı görmedin mi?” diye sordu. “Bir o eksikti” dedim. Sonra Lady Gaga bir patladı, tutabilene aşk olsun. Bir gün Facebook sayfam kapatıldı ve bir e-posta geldi; “Sayfanız geçici olarak kapatılmıştır çünkü Facebook gerçek kullanıcıların yer aldığı bir platformdur. Lütfen gerçek soyadınızla girin”. Benden kimlik fotokopisi istediler, yolladım, açıldı. Lady Gaga’nın sayfası olduğu gibi duruyor. Hani Facebook gerçek insanların yer aldığı bir platformdu?”