Cumartesi Cennetin dibine git

Cennetin dibine git

17.12.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Beslenme, barınma, bürünme, üreme meselelerini çözüp artık bir sonraki aşamaya geçsek. DVD player'ların bozulmadığı, evlerin eskimediği, gündelik hayatın "mesele" olmadığı bir dünyaya...

Cennetin dibine git

tubakyol@yahoo.com Ev bu halde.İlk sinyal DVD player'dan geldi. Ben de görmezden geldim. Ben böyle biriyim. İş biriktiririm. Yeterince iş birikmeden katiyen harekete geçmem. Bir sefer yerimden kalkayım, tam kalkayım; neyse yapmam gereken hepsini bir çırpıda yapayım, sonra yeniden rahat edeyim isterim. Benim önüme beş aylık iş yığsanız, dört ayda bitiririm. Ama beş dakikalık bir iş için, dört ay süre vermeniz gerekir. Ev ilgi istiyor. Ev bir sürü şey istiyor. Ev çok talepkar. Mızmız çocuklar gibi. Tıpkı çocukların kıyameti koparmadan evvel çaktıkları işaret gibi. Hah, birazdan başlayacak, susmamacasına ağlayacak. DVD player almak beş dakikalık bir iş. Görüyorum gazetelerde falan, marketlerde domatesin yanında satılıyor. Ama ben market alışverişi bile yapan biri değilim, o iş sevgilimin. Telefonla sipariş versem, bizim bakkal getirir mi?Getirmez mi?O zaman DVD player, evde onun işini gören bilgisayarlar da bozulmadan evvel ilgileneceğim bir iş değil. Dört ay oldu mu bilmiyorum ama DVD player'ın bozulmasının üstünden aylar geçmişti ki bir akşam bir arkadaş kucağında bir DVD player'la geldi. Bende film izlemenin tadı kaçmışmış. Benim bu tembelliğim, ona da zararmış. Tamam işte, mesele bitti.Bitti mi?Hayır, daha yeni başlıyor.Ah tabii ki ben anladım başıma geleceği, evde daha bir sürü şey bozulacak, bir sürü şeyin yenilenmesi gerekecek.Günün birinde aniden ruhunu teslim etmeden önce şu kombiye bir baktırsak. Bu buzdolabının kış ayarları mı ne, bir numaraları vardı; kullanma kılavuzunu bulsak. Printer'ın kartuşu bitti, değiştirsek. İlla ki bir gün koltukların da değişmesi gerekecek. Koltuktan sonra -uyum tabii şart!- halısı var, perdesi var...Evin zamanı geliyor.Birkaç yıl evvel bayağı uğraşıp didinip eve bir ayar vermiştim. Şimdi her şey yeniden başlıyor. Hem de öyle hep birden değil, -en nefret ettiğim şekilde- teker teker!Normal kimseler bu işleri öyle iş gibi değil, biriktirmeden, hatta zevkle yapıyor. Ama bu iş bana iş!Ki bu işe çoğu kimse galiba "hayat" diyor. İnsanlar böyle yaşıyor. Hafta içi iş, hafta sonu alışveriş... Evin zamanı geliyor Bende bir ayılık var. Mümkün olsa bir mağaraya çekilip, hapla beslenip bütün kışı üstümde bir battaniyeyle geçireceğim. Yazları da denize bir girsem, bir daha çıkmasam... Yok, hayvanların da gündelik hayat gaileleri var galiba. Ben öyle hayvan değil, insan değil; gündelik hayattan bağımsız bir yaşam formuna dönüşmek istiyorum... Gündelik hayat aksın diye çaba harcamak istemiyorum. Hem gündelik hayat niye kendi kendine akmıyor; ben bir türlü anlamıyorum.Her gün bir ne giyeceğim derdi, her akşam ne yiyeceğiz derdi... Niye hâlâ "Uzay Yolu"ndaki gibi hapla beslenmiyoruz? Üstümüze de hani şu vücuda yapışan, janjanlı "Uzay Yolu" kıyafetlerini giysek, hiç çıkarmasak. Seks de işte, ne yapacaksak yapsak. Ve nihayet beslenme, barınma, bürünme, üreme meselelerini çözüp artık bir sonraki aşamaya geçsek. DVD player'ların bozulmadığı, evlerin eskimediği, gündelik hayatın "mesele" olmadığı bir dünya...Buna galiba "cennet" deniyor. Denizden mağaraya...