Cumartesi Dizi yazmaktan vazgeçtim!

Dizi yazmaktan vazgeçtim!

19.11.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Dizi yazmaktan vazgeçtim

Bazıları üzülecek dedim ya, bundan böyle benim konularımdan esinlenemeyecekler! Örneğin Sibel Turnagöl'e "Kadın Polis" diye bir proje götürmüştüm. Kriminolog olacaktı Sibel. Kolej mezunu, köklü bir aileden gelme, hali vakti yerinde bir polis kadını oynayacaktı... Ediz Hun'un dizisinde rastladım Turnagöl'e. Böyle birini canlandırıyordu. Belki tamamen tesadüftür ama insan düşünmeden edemiyor işte. Sevgili okurlarım, çoğunuzun haberi olmayabilir ama benim TEVE dizi senaryosu yazdığımdan "birilerinin" haberi vardı. Şimdi vazgeçtiğimi duyunca "Oh kurtulduk bu ajan kılıklı kadından" diye sevinecekler. Ama aynı zamanda da üzüleceklerini biliyorum. Çünkü bu salak kadın artık destan destan konu ve yan hikaye uydurup önlerine koymayacak. Destanlar halinde diyorum, elalemin senaristleri tek sinopsis ve kısa hikaye özetleriyle "işi kaparken" bendeniz ikinci rol karakteri bile beş sayfa yazmışım. En kısa konu özetim 25 sayfa. Üstelik dizide geçecek (13'üncü bölümde bile) her olayı detay detay anlatmışım. Sonra da her yere dağıtmışım. Yazdıklarımın arasında benim için en önemlisi "Beyaz Güvercin" olanıydı. Önemliydi çünkü kendi hayatımdı (Geçen haftalarda piyasaya çıkan "Sarıkız" isimli kitabıma da bu senaryomun ilk sahnesiyle başlamıştım. Ayrıca beş yıldır kafamı "Roman yaz" diye didikleyen sizlerin de dürtüleriyle çıktı o kitap biliyorsunuz). Dizime gelince; bu köşede anlattığım anılarımın çok daha fazlası ve tabii biraz da kurgu vardı "Beyaz Güvercin"de. Genç bir kızın varlıkla yokluk arasında gidip gelen hikayesiydi. Mesela, tüm dizilerde başrol kızlar bir şekilde yükselen bir grafik çizerler ama bunlardan birinin durduk yerde "değişik bir isimle köşe yazarı" olması sadece tesadüfle açıklanamaz. Benim bu "buluşum" da başka bir dizide gözüme çarptı. Tebessüm ettim. "Beyaz Güvercin"e "olmaz" diyenlerden birinin yapımıydı üstelik. Galiba bir süre önce de ekranlardan kalktı. Başrolün "değişik isimle köşe yazarı olması" tabii bundan önce de vardı senaristlerin kafalarında, bundan sonra da olacaktır. Ve aklın yolu birdir bunu biliyorum ama bunu ben uydurmadım ki! Bu benim hayatım yahu! Yani isimsiz köşe yazmam.Şimdi siz sorarsınız "Ey Sarıkız, yayınlanmış neyin var?" diye. Geçen sene ATV'de oynayan "Kayıp Aşklar" isimli 90 dakikalık bir TV filmiydi diyeceğim ama diyemiyorum. Çünkü senaryo bölümünde ismim yoktu. Oysa yüzde 80'inde emeğim olan bir çalışmaydı. Kurgusu, karakterler, diyaloglar tek tek şu kafamda oluşturuldu. Hatta çocukluk aşkımın bana söylediği "Kaküllüm" sözcüğü ve başrol kızın "tülbent boyama işi" bile benim hayatımdan alıntılardı. Sonuç ne oldu? Dizi projesini bana getiren Ahmet Yurdakul kardeşim kanala teslim ederken benim adımı vermeyi unuttu. Sonra özür diledi. "O gün geç olduğu için değiştiremedi yayın sorumlusu ama ikinci gösterimde söz!" dedi. İkinci gösterim öncesi ben de telefon ettim kanala ama filmin jeneriğine yine ismimi koymadılar. Kendi hayatımı yazmıştım! Şimdi burada özellikle gençlere bir çift lafım olacak, dizi senaryosu yazıp "ilgili kişilere" yollayanlara veya buna niyetlenenlere. Bir kere, aklınızdan geçen her şeyi kaleme alıp, tekmilini birden yazıp yollamayın. İkincisi, varsa böyle bir gücünüz, ne yapın edin senaryonuzu doğrudan patronlara okutun. Ben inanıyorum ki, bir patron bunları okuma fırsatı bulsun ve yayından üç bölümde kalkan dizileriyle kıyaslasın, o dramanın başında hiç kimse kalmaz. Ama bunun olamayacağını hepimiz gibi o dramaların başındakiler de farkındalar. "Benimkine ne zaman sıra gelecek?" diye telaşlananlarınız da şu gerçeği unutmasın: Bilesiniz ki her kanal ve yapımcının önünde en az 200 senaryo dosyası okunmayı beklemektedir. Bunları inceleyecek ve tarafsız ön elemeyi yapacak kadrolar yoktur, olamaz da. Bu yüzden en iyiler bazen o yığınların arasında kaybolur gider. Konunun çözümünü bulan -benim bildiğim- tek isim ise Cengiz Özdemir'dir. İki gün öncesine kadar Star medya grup başkanı olan (Adını izinsiz açıkladığım için bana kızabilir ama zamanı gelmişti)... Dizi işini sonsuza kadar kapamış birinin gönül rahatlığı ile söyleyebilirim; Özdemir kurum dışından güvendiği ve hiçbir menfaati olmayacak kişilere bunları dağıtır (üstelik ücretlerini de ödeyerek), okutur ve ön elemeyi yaptırır. Bu yüzden piyasamızda dolaşan (TRT'den günümüze) "torpil, rüşvet" söylentilerinin de önüne geçmiş olur. Bana sorarsanız ayakta alkışlanacak bir uygulamadır. Geriye kalanlara da tavsiye edilir. Belki haklarında yapılan "Köşeyi döndü. Düne kadar evi yoktu, şimdi han hamam sahibi. Üstelik bir maaşla bu işler nasıl oldu?" dedikodularını da yapanların ağızlarına tıkarlar artık. Not: Bu arada tüm TV idarecilerine son bir öneri: Hangisi ilk kez "Bu ülkeye damgasını vurmuş insanların gerçek hayatlarını" dizi yaparsa, reytingi alacaktır. İnsanlar birbirinin kopyası düzmecelerden (buna kurgu diyorlar) bıktı çünkü. Sakıp Ağa'nın hayatından başlayın örneğin. Yazara e-mail Bu işten köşeyi dönenler