Cumartesi Dünya susuyor!

Dünya susuyor!

13.01.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ocak ayı geldi ama hava hâlâ sıcak. İklimdeki bu değişiklikler, küresel ısınmadan mı acaba? Dünyanın ‘suyu ısınırken’, dünyalılar susmayı yeğliyor

Dünya susuyor

Dünya susuyor!

Ocak ayı geldi ama hava hâlâ sıcak. İklimdeki bu değişiklikler, küresel ısınmadan mı acaba? Dünyanın ‘suyu ısınırken’, dünyalılar susmayı yeğliyor

DERLEYEN: TUBA AKYOL

Dünya susuyor
Son yılların en sıcak kışını yaşıyor Türkiye. İstanbul’da güneş, sahneden çekilmemekte ısrarlı. Yağmur yağsa bile sıcaklık kışa yakışır şekilde düşmüyor. Yoksa uzun süredir canhıraş bağıran çevreciler haklı mı? Global ısınma yüzünden çok zor günler mi bekliyor insanlığı?
Salt Türkiye değil, dünyanın pek çok yerinde iklim tepetaklak oldu. Geçtiğimiz yıl, birçok ülkede insanlar sel, hortum, fırtına, kuraklık gibi - doğal olduğu şüpheli- afetlerle karşı karşıya kaldı. Kanada’yı hortum vurdu, Alaska’da ilk kez fırtına çıktı... Hindistan, Bangladeş, Kolombiya, İtalya ve İsviçre’yi sel götürdü; Ortadoğu, Orta Asya kuraklıktan kavruldu.
Yapılan ölçümler dünyanın ısındığını gösteriyor! Az sayıdaki bilim adamı, global ısınmanın ardında, henüz vâkıf olunamayan doğal süreçleri olduğuna inanıyorsa da; büyük çoğunluk, sanayileşme sonucu açığa çıkan karbondioksit ve metan gazının küresel ısınmada başrolü oynadığında hemfikir.

Tehlike çığ gibi...
Ortalama sıcaklıktaki birkaç derecelik oynamanın tam olarak nelere neden olacağı konusunda da fikir birliği henüz yok. Ama bilinen o ki, iklimdeki bu değişiklik, insanlık için pek de hayırlara vesile olmayacak.
Sel, kuraklık, hortum gibi felaketlerin iklimdeki bu değişikliğin bir sonucu olduğu aşikar. Hatta orman yangınlarının sayısında yaşanan patlama da küresel ısınmayla ilişkilendiriliyor. Ortalama küresel sıcaklığın 5 derece yükselmesi, sıtmadan ölen insan sayısında patlama yaşanacak anlamına geliyor.
Avrupa Birliği bünyesinde yürütülen "Permafrost ve Avrupa’da İklim" projesi, Alp Dağları’ndaki buz kütlelerinin eridiğini ortaya koydu. Afrika’daki Klimanjaro Dağı’nın durumu da pek parlak değil. Bizim mütevazı Uludağ’da da kar yoktu geçtiğimiz bayram tatilinde. Bu erime, birtakım insanların kayak zevkinden mahrum kalmasından çok daha büyük bir tehlikeye işaret ediyor: Toprak kayması ve çığ...

Suyun fazlası nereye akacak?
ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, Grönland’da eriyen buzların, yılda 4.5 trilyon litre suyun oluşmasına yol açtığını açıkladı. Ortaya çıkan bu fazla su nereye akıyor peki? Yapılan ölçümler, deniz seviyesinin yükseldiğini gösteriyor.
Buzulların erimesi sonucu artan deniz suyu seviyesinin, pek yakında üzerinde yerleşim olan karaların su altında kalmasına neden olacağı düşünülüyor. Sanayileşmiş ülkelerin atmosfere verdiği sera gazlarının sonuçlarına, okyanustaki küçük ada devletler katlanacak önce. Milyonlarca insanın evsiz kalması anlamına geliyor bu. Küresel ısınmanın birinci derecede suçlusu kabul edilen ABD bile, son kertede kendini kurtaramayacak. Çevre örgütü Pew Center’a göre, ABD kıyılarındaki 23 bin 700 kilometrekare, yani neredeyse Trakya büyüklüğünde bir alan sulara gömülecek.
Deniz seviyesinin yükselmesinin bir diğer sonucu da, kıyılara yakın tatlı su kaynaklarındaki tuz oranının artması. Yani küresel ısınma, içme ve sulama suyu sıkıntısına neden olacak.

Akdeniz gider tersine
Küresel ısınma dünyanın geri kalanında deniz suyunun yükselmesine neden oluyor olabilir, ancak Akdeniz’de durum biraz farklı. Akdeniz’in su seviyesi, düşüyor. Akdeniz’de su seviyesi her yıl 1.4 milimetre azalırken, Karadeniz’de yılda 1.2 milimetre artıyor. Britanya Southampton Okyanus Bilimleri Merkezi’nden Dr. Michael Tsimplis, farklı iklim etkilerine ve barajlar nedeniyle Akdeniz suyundaki tuz oranının artmasına bağlıyor bu durumu. Hazır yeri gelmişken, enerji üretiminde "en çevreci" yöntemin barajlar olduğu da hayli tartışmalı. Baraj havzası, bitki örtüsünün çürümesine yol açarak büyük miktarlarda sera gazının atmosfere verilmesine neden oluyor çünkü. Küresel ısınmada barajların payı inkar edilemez yani. Baraj yapımında rekora koşan Türkiye’nin bu konuyu daha kapsamlı araştırmasında fayda var.

Bazıları sıcak sever
Küresel ısınma insanlığın devamı açısından tehlike çanlarının çalmasına neden oluyor. Ama aslında, dünya yüzeyinin ısınmasından karlı çıkan canlılar da yok değil. Bazı türler, bu ısınmaya paralel değişiklikler geçirmeyi beceriyor. Science dergisinde yayımlanan bir araştırmaya göre, Norveç’te yaşayan dipper’lar iklimdeki değişiklikten çok memnun mesela. Karbon döngüsüyle yaşayan bitkilerin de, atmosferdeki karbonun artmasından yararlı çıkacakları aşikar.
Zenginleşmek için sanayileşiyor, rüzgar ve güneş gibi temiz enerji kaynakları yerine fosil yakıtlar kullanmaya devam ediyoruz. Oysa pek yakında, tüm servetimiz bile, bir damla içme suyu satın alamayacak. Küresel ısınmaya karşı şimdiden önlem almak, yaraları sarmaktan çok daha kolay. Üstelik kesinlikle daha ucuz!

Küresel ısınma nedir?
İnsan tarafından atmosfere verilen gazların sera etkisi yaratması sonucunda dünya yüzeyinde sıcaklığın artmasına küresel ısınma deniyor. Sera etkisinin artması, atmosferin üst bölümünün yani stratosferin soğumasına, alttaki troposferin ise ısınmasına yol açıyor.

Sera etkisi doğal
Sera etkisi doğal bir süreç aslında. Sera etkisi, dünyada yaşam olması için gereken sıcaklığı sağlıyor.
• Su buharı, karbondioksit ve metan gazı, dünyanın üzerinde doğal bir örtü oluşturuyor. Ancak fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi, bu örtüyü oluşturan gazların, atmosferde normalin çok üzerine çıkmasına neden oldu.
• Dünyanın yüzeyi güneş ışınları tarafından ısıtılıyor. Dünya bu ışınları, tekrar atmosfere yansıtıyor.
• Dünyaya ulaşan güneş enerjisinin yaklaşık yüzde 70’i, böylece tekrar uzaya gönderlmiş oluyor. Ancak bazı infrared ışınlar, sera gazları tarafından tutuluyor. Bu da atmosferin, ısınmasına neden oluyor.
• Sera etkisi, dünyanın yeterince sıcak olmasını sağlıyor. Ancak bazı bilim adamları, insan tarafından fazla miktarda sera gazının atmosfere verilmesinin bu karmaşık dengeyi zedelediği ve küresel ısınmaya neden olduğu görüşünde.

Global ısınma mı, nükleer kış mı?
Dünyanın geleceğine ilişkin kehanetler muhtelif. Bazı bilim adamlarına göre, global ısınmadan çekinmemize gerek yok, zaten pek yakında donarak öleceğiz. Nasıl mı? Süpervolkan diye bir şey var. Bunlar aslında dağ değil, bir nevi alçak basınç alanı ya da büyük ve sıkışmış kraterler olarak tanımlanabilir.
Jeologlar, er ya da geç, bir süpervolkanın patlayacağını ve bu patlamanın yarıkürede, hatta global düzeyde, sıcaklığı önemli ölçüde düşüreceğini söylüyorlar. ABD’de Yellowstone Milli Parkı’nda bulunan bir volkanın patlamasının geciktiği belirtiliyor. Yellowstone’un 600 bin yılda bir harekete geçtiği sanılıyor. Son patlamanın üzerinden ise 640 bin yıl geçti.

İnanmayan kuşlara sorsun
MİKDAT KADIOĞLU

Eskiden madenciler, madene beraberlerinde bir kanarya indirirdi. Çünkü kuşun fenalaşması, havadaki metan gazının arttığının habercisiydi. Şimdi de hızla yok olan narin kuş türleri, bize atmosferimizin kimyasal bileşimin iyice bozulduğunu göstermekte. Sadece İngiltere’de son 25 yılda 22 milyon çift kuşun, 17 milyon çifti yok oldu.
Küresel ısınma ve iklim değişimi; seller, kuraklık, insan, hayvanlar ve tarım kuşaklarının yer değiştirmesi, kutuplardaki buzulların erimesi ve deniz su seviyelerinin yükselmesi gibi dünya üzerindeki tüm canlı yaşamı için birçok tehlike oluşturuyor.
En büyük doğal afet olan kuraklığın etkisi; en fazla, suya talebin en yüksek olduğu zamanlar hissedilir. Nüfus arttıkça ihtiyaç duyduğumuz su miktarı da artıyor. Ama gelişmiş ülkelerdeki gibi, köy, kasaba, şehir ve ülke bazında kuraklık ile mücadele ve su kaynaklarımızın yönetimi için "kuraklık mücadele planlarını" geliştirebilmiş değiliz.
Hükümetler Arası İklim Değişimi Paneli’ne (IPCC) göre 1990’da Türkiye’de yılda kişi başına düşen su miktarı 3 bin 70 metreküp. Fakat bu suyun büyük bir kısmı, ihtiyaç olan yerlerde değil. İklim şartlarının değişmeyeceğini kabul etsek bile, sadece nüfus artışı nedeniyle 2050’de Türkiye’de bu miktar 1240 metreküp olacaktır.
Artan nüfus ve küresel iklim değişimi sonucu daha kurak bir iklime sahip olacağımız göz önüne alındığında 2050’de Türkiye’de bir yılda kişi başına düşen su miktarı 700 ila 1910 metreküp arasında olacak. Yani su fakiri bir ülke olacağız.
Dünya nüfusunun yaklaşık üçte biri deniz kıyılarındaki 60 kilometrelik alanda yaşıyor. IPCC tahminlerine göre 2100 yılına kadar deniz su seviyesindeki artış 40 ila 65 cm arasında olacaktır. Bu durumda adalarda, kıyı şeritlerinde, kıyı şehirlerinde ve nehir yataklarında yaşayanlar ile birlikte balıkçılık ile ve kıyılarda turizm tesisi işleten ve tarım yaparak geçimini sağlayanlar, yerleşim ve geçim alanlarını kaybedebilecektir.

Küresel ısınma göç nedeni
Günümüzde de kuraklık, ekolojik bozulma ve çevre tahribatı ile birlikte küresel iklim değişiminin sonuçlarına bağlı olarak mülteci sayısındaki artış da hızlanmakta. Belirli bir iklimin ve bitki örtüsünün bulunduğu şartlarda yaşayabilen insan ve birçok hayvan, ekolojik şartların değişmesi ile ya yok olmakta, ya da yaşamını sürdürebileceği bölgelere göç etmektedir.
Bugünlerde Türkiye üzerinden Avrupa’ya kaçmaya çalışan göçmenlerin büyük bölümü Afrika ve Asya’da iç savaş ve/veya kuraklık, salgın hastalık ve kıtlığın pençesindeki ülkelerin vatandaşlarıdır.
1992’de Rio de Janeiro’da "Küresel düşün, yerel hareket et" ilkesinin eyleme geçirilebilmesi için dünya bir araya toplanmıştı. 1997 yılında Kyoto Protokolü ile endüstrileşmiş ülkeler için sera gazları emisyonlarının azaltılmasına yönelik hedefler belirlendi. Bu hedeflere ulaşma yöntemlerini belirlemek için Lahey’de 13-25 Kasım 2000 tarihleri arasında bir araya gelmişti.
Lahey’de iklim görüşmelerinin çıkmaza girmesine ABD’nin, Kyoto anlaşmasının "karbon lavabosu" kullanma hakkını verdiğini iddia etmesi ve sera gazlarını azaltmak yerine üçüncü dünya ülkelerine "ağaç dikmek", henüz karbondioksit üretimi düşük olan gelişmekte olan ülkelerin "haklarını satın almak" ve hayvanların metan gazı üretmesini engellemek için "gaz yapmayan yem" üretmek gibi yollar "enteresan" önermesi neden oldu.
Öyle görülüyor ki endüstrileşmiş ülkeler 21. yüzyılın en büyük çevre problemini önlemeye yönelik bir şeyler yapmak için pek gönüllü değil. Bu durumda bizim gibi gelişmekte olan bir üçüncü dünya ülkesinin vatandaşları için en kötü ihtimali düşünüp küresel iklim değişimi ile birlikte yaşamayı öğrenmekten başka bir yol görünmüyor.



CUMARTESİ