Cumartesi Emin Oktay okumasın

Emin Oktay okumasın

23.03.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Emin Oktay okumasın

Emin Oktay okumasın

Emin Oktay okumasın

Sarıkız'ın Anıları

Roma-Galatasaray maçı az önce bitti. Bu haftaki köşemin konusu da belli oldu: "Türkler mi barbar yoksa Romalılar mı?" Fakat bu yazının size ulaşması 10 günü bulacak ve siz yine benle dalga geçeceksiniz, "Olay biteli yıl oldu, daha sen yeni mi duydun?" şeklinde. Hatta içinizden "Biliyon mu abla, Kennedy’yi de vurdular!" diyen hınzırlar da çıkacak. Olsun varsın ben yine yazacağım; ne yapalım gazete ekleri dünyanın her yerinde olduğu gibi bizde de en önce basılır.

Barbar Türkler!
Küçükken her nedense bir ara "barbarlık" kavramına takmıştım. Lise 2’ye geldiğimde de artık kararımı vermiştim, şu Emin Oktay bizi kandırıyordu. Mercidabık Savaşı’nı filan kahramanlık hikayelerine dönüştürerek anlatadursun, ben oturduğum sıradan dalgamı geçiyordum. Tabii bu fikrimi kimseye açmıyordum. Bana öğretilen tüm bilgileri ezberledim, pekiyiler alıp sınıflarımı geçtim.
O yaşlar -malum- okuduğunuz, gördüğünüz, size dikte edilen her şeyi kurcalama, yargılama ve her boka itiraz yaşıdır. Emin Oktay’ın sözcüsü tarih hocam da Osmanlı ordularının nasıl zaferden zafere koştuğunu anlatıyordu. Oysa benim bu "şen akıncılar" konusundaki tespitlerim farklıydı.
Aynen şöyle düşünüyordum: Şimdi Kanuni devrindeyiz, adamlar çayırlara uzanmışlar, her biri 100 kilo, bir oturuşta bir koyun yiyorlar, iş yok güç yok canları sıkılıyor tabii. "Yahu" diyor biri, saman çöpüyle bir taraftan dişini karıştırırken, "Kalkın şöyle Avrupa içlerine doğru bi gidek!" Haydi hazırlanıyorlar ver elini Kanije Kalesi. (Kanuni ile kale birbirini tutmuyor olabilir, saldırmayın e-mail’lere) Her neyse, Kanijelilerin hiçbir şeyden haberi yok, günlük işlerini yapmaktalar.
A! Bir bakıyorlar ki kapıda bir ordu siyah siyah adamlar. "Biz geldik! Verin paraları, verin karıları" diyorlar. İnsanlar şaşırıyorlar tabii. Neyse bizimkiler alıyorlar
altınları, kızları dönüyorlar geri.

O sene öyle geçiyor.
Bir gün biri yine koyunu yemiş, devşirme kızlardan birini de gebe bırakmış -ki ilerde padişah efendimiz olsun diye- diyor ki "Bu sefer de kalkın doğuya gidelim, Sasanilerin üzerine, değişiklik olur!" Böyle böyle bir doğuya bir batıya derken adımız çıkıyor barbara! Adımızı çıkarmakla kalmayıp bir "Haçlı seferi" de bize düzenliyorlar sinirden. (Ayrıca bunların sinirleri hiç geçmiyor, bu günlerde "Bizi neden almıyorlar?" diye sorup durduğumuz Avrupa Savunma Ordusu işte bu ordu bana kalırsa)
Neyse biz konuya dönelim. Az önce TV’de izlediğimiz gladyatörlü, aslanlı Roma maçı görüntülerine. Biz bir zamanlar bunlara barbarlık adına ne yapmışsak az bile yapmışız. Yaşıma ve konumuma yakışmayacak bir hezeyanla söylendiğimin farkındayım. Ama şu anda sinirimi başka nasıl yeneceğimi bilemiyorum. Üstelik ben bir de Fenerbahçeliyim.
Bizi yetiştirirken ana babalarımız, din ayrımı yapmadan insan sevmeyi öğretmişlerdi. Her dinden ve mezhepten arkadaşlarım oldu.
12 yaşında kurduğum çetede sağ kolum, canım kadar sevdiğim arkadaşım Horipsima bir Ermeni kızıydı. Boynunda haçıyla siyah giysiler içinde sürekli İncil okuyan büyük ninesi, saç dökülmesine iyi geldiğini söyleyen teyze Azat’ın zeytinyağına "yatırdığı" sıçan kavanozu, bahçedeki su tulumbası ve kırçıl keçileriyle bizlerden farklı ama bir o kadar da bizdendiler. Dostluğumuz yıllarca sürdü. Ermeni soykırımı iddialarına, Avrupa’daki Türk düşmanlığı söylevlerine inat hâlâ da sürmekte... n

Not: Ha tarih dersi ha Susurluk. Bize açıklanan ve şimdilik bu kadarıyla yetinmek zorunda bırakıldığımız bilgiler doğrultusunda, anı yazan Sarıkız’dan düzen bozan gazeteci kıza terfi edene kadar, yukarıdaki Baltacı Mehmet Paşa’nın baltasıyla idare edeceksiniz; n’apalım!






CUMARTESİ