Cumartesi “Etrafımız Simay gibi tiplerle dolu”

“Etrafımız Simay gibi tiplerle dolu”

15.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Dizide ortalığı karıştıran Simay karakterini canlandıran Hazar Ergüçlü “Çaresiz kaldığımda onun başvurduğu çözümlere başvurmuyorum ama neden öyle davrandığını anlıyorum” diyor

“Etrafımız Simay gibi tiplerle dolu”

Hazar Ergüçlü nam-ı diğer “Kuzey Güney Simay” genç yaşında, televizyondaki ilk işinde büyük bir başarı yakaladı. Kariyerinin henüz başında olmasına rağmen iki de film sığdırdı bu kısa süreye. Ailesi avukat olsun istiyordu ama o oyunculuğu seçti. Bunun için memleketi Kıbrıs’ı bırakıp İstanbul’a yerleşti: “Çok özlüyorum tabii, insanın memleketi gibisi yok ama iyi ki gelmişim buraya” diyor. Daha önce sadece televizyon ekranlarında gördüğüm Hazar Ergüçlü kafenin kapısından içeri girdiğinde, ben de onunla ilk defa yolda karşılaşanlar
gibi düşünüyorum; “Bu kadar minik miymiş?” Evet, Simay karakterinden daha küçük gibi duruyor ama 20 yaşında, ayakları yere basan biri var karşımda. Ergüçlü ile memleketi Kıbrıs’ı, İstanbul’daki hayatını, anasınıfından beri uzattığı ve ilk kez rolü için kestirdiği saçlarını konuştuk.

Kuzey Güney ikinci profesyonel işiniz. Çok konuşulan bir dizide, önemli bir rolünüz var. Tahmin etmiş miydiniz böyle olacağını bu işe başlarken?

Hayır tabii ki. Dizi piyasasını anlayabilecek kadar bilgi sahibi değildim. Diziye başladığımda bir anda bu kadar insan tarafından tanınmak biraz zor, bir değişik geldi. Yaptığımız işin bu kadar başarılı olacağını tahmin etmiştim ama.

Haberin Devamı

Aileniz avukat olmanızı istiyormuş. Oyunculuğa nasıl başladınız?

Çocukken çok bıcır bıcırdım. Herkes “Sen tiyatroya gitmelisin” diyordu ama benim kafamda öyle bir hedef yoktu. Hep İngiltere’ye gideceğim ve avukat olacağım diye düşünüyordum. Ya da başka bir şey... Ama İngiltere’de okuyacaktım. Bunun için sınavlara da girdim, her şey tamam gibiydi. Son dakikada bir psikolog yönlendirmişti beni tiyatroya. Tiyatroya bir gittim, “Burası benim” dedim.

Kıbrıs’ta kalmak planlarınızın arasında yoktu hiçbir şekilde o zaman...

Yurtdışında okumak, anne-babadan ayrı yaşamak istiyordum. İstanbul’a gelmekle çok da iyi etmişim diye düşünüyorum. Kıbrıs’ı çok özlememe rağmen... İnsanın memleketi hakikaten ayrı oluyor. Elimden geldiğince gitmeye çalışıyorum ama çok fırsatım olmuyor.

Haberin Devamı

Alıştınız mı İstanbul’a? Nerede oturuyorsunuz?

Beşiktaş’ta oturuyorum. Çok keyifli bir yer, her yere yakın. Ama zor bir hayat, Kıbrıs gibi rahat bir yerden gelince özellikle... Kıbrıs gibi herkesin birbirini tanıdığı bir yerden gelip bu kadar yabancının olduğu bir hayatın içine düşmek zor geldi ilk başta. Şimdi alıştım ama yine de zor. O “lay lay lom” hayatı özlüyorum. Evim orada, annem, babam... Bazen buradaki sorumluluktan kaçıp oraya gitmek bana çok iyi geliyor. Gerçi artık Kıbrıs’ta da o kadar rahat koşullar yok ama yine de küçük bir yer olduğu için herkes birini tanıyor ve destek oluyor. Neyse ki benim de burada abim var. Hemen bir sokak ötede oturuyor, avukatlık yapıyor.

Endişeleriniz oldu mu tek başına buraya gelirken? Dönmek istediğiniz zamanlar oldu mu?

Endişeli geldim ama asla geri dönme isteğim olmadı. Buraya gelirken de hiç arkadaş bulamazsam, ya okulda başaramazsam diye düşündüm ama en kötü ihtimalle Kıbrıs’a geri dönerdim. Aslında böyle bir korkuya gerek yok, herkes bir şekilde aşıyor bunları. Yalnızlık korkusu falan çok küçük engeller. Hele İstanbul gibi bir yerde illa ki kendine göre bir şey bulur insan.

“Kıvanç o kadar iyi oynuyor ki sizi de gaza getiriyor”

İzleyici Simay karakterine bir yandan sinir oluyor, bir yandan da onu seviyor. Siz ne düşünüyorsunuz Simay hakkında?

Simay’ı oynamak çok keyifli. Büyük bir değişim de geçirdi; o yüzden onu aşama aşama, renk renk canlandırmak çok büyük keyif. Ece (Yörenç) ve Melek (Melekoğlu) çok güzel yazıyor. Simay hem bizden biri hem de bana çok yabancı. Ben onun gibi davranamam, asla öyle biri değilim. Çaresiz kaldığımda onun başvurduğu çözümlere başvurmuyorum ama neden öyle davrandığını anlıyorum. Etrafımız Simay gibi tiplerle dolu.

Haberin Devamı

Rol arkadaşınız Kıvanç Tatlıtuğ’un çok geniş bir hayran kitlesi var. Siz de Kıbrıs’tayken izler miydiniz onun dizilerini?

Evet evet izlerdim. Kıbrıs’ta da Türkiye kanalları izleniyor zaten.

Aklınızdan geçer miydi bir gün “Aşk-ı Memnu”daki Behlül ile karşılıklı oynayacağınızı?

Hayır, hiç. Zaten “Aşk-ı Memnu” çekilirken daha benim tiyatro ile alakam yoktu.

Nasıl onunla karşılık sahneleriniz?

Çok güven veriyor karşısındakine. Onunla oynarken saçmalamanız ya da o durumu sevmemeniz mümkün değil. O kadar iyi oynuyor ki sizi de gaza getiriyor. Bütün rol arkadaşlarımla oynarken çok keyif alıyorum. Benim için çalıştığım insanlarla arkadaş ilişkisi kurabilmek çok önemlidir. Bu beni rahatlatan bir şey. Bu açıdan çok şanslıyım bu sette.

Haberin Devamı

“Kendimi ilk kez izlemeden önce gözlerimi kapatıp dua etmiştim”

Genelde sizin gibi güzel, genç kadın oyunculara daha derinlikli karakterler yerine güzelliklerini öne çıkarabilecekleri roller gelir. Ama size Simay gibi ya da “Açlığa Doymak” filmindeki Sena gibi karakterler geliyor. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Hiç bu şekilde düşünmemiştim çünkü ben kendimi sizin gördüğünüz kadar güzel bulmuyorum açıkçası. Güzelliğimi kullanacağım bir rol gelecek kadar güzel olduğumu düşünmüyorum.

“Açlığa Doymak” filmi için kilo verip çirkinleştiniz üstelik.

Evet, altı kilo ben verdim, eksi 7 kilo zayıflama makyajı yapıldı, bir de bunu üzerine eksi 15 kilo daha makyaj yapıldı.

Film nasıl gidiyor, nasıl eleştiriler aldınız?

İyi tepkiler alıyorum. Zaten filmin yönetmeni Zübeyir’e (Şaşmaz) çok güvenerek girdim bu işe. Çok mutluydum, zıp zıp zıplıyordum yerimde bu karakteri oynayacağım için. Umarım yansıyordur bu.

Haberin Devamı

Bazı oyuncular kendini izlemekte zorlanır. Sizde nasıl durum?

Ben de çok zorlanıyorum. Çok zor geliyor kendime bakmak.

Nasıldı mesela ilk filminiz “Gölgeler ve Suretler”de kendinizi izlemek?

“Gölgeler ve Suretler”de Altın Portakal’daydık. Ben de ilk kez orada izleyecektim. Jüri de orada izleyecek, hayatımda hiç oyunculuk yapmamışım, oyunculuğa dair hiçbir fikrim yok... Film başlamadan önce gözlerimi kapatıp “Allahım sen bana yardım et” diye dua ettiğimi çok iyi hatırlıyorum. Sakin görünmeye çalışıyordum ama yüreğim ağzımda izledim. “Ben nasıl yaptım bunu, bir filmde oynuyorum resmen, farkında mıyım?” diye kendi kendime triplere girdim.

“Sen bu kadar küçük müydün?’ diyor görenler”

Sokakta tanınıyorsunuzdur artık... Ünlü olma fikrine alışabildiniz mi?

Yokmuş gibi davranıyorum. Bu bir tercih meselesi, çünkü ben istediğim her şeyi yapmaya devam etmek istiyorum. Tanıyanlar çıkıyor ama tanımayan da çok var. Ben olduğumu anladıkları zaman da çok şaşırıyorlar “Sen bu kadar küçük müydün?” diye; “Çok minik görünüyorsun” diyorlar.

Gerçek hayatta Simay gibi bir tarzınız da olmadığından tanımakta zorlanıyorlar sanırım...

Evet, hiç öyle değilim. Ben çok daha rahatlığı severim ona göre giyinirim. Bol jeanler, beyaz tişörtler... Onun gibi üstüme başıma çok özenmem. Marka takıntım yoktur, cebime göre takılırım. Pazardan da alışveriş yaparım.

Daha çok gençsiniz ama bakım yaptırır mısınız? Kremlerle aranız nasıl?

Etiler’de İnci Soydan diye bir uzman var, ona gidiyorum cildim için. Cildimi inanılmaz toparladı. Onun özel bir kremi var kendi yapıyor, onun dışında hiçbir şey kullanmıyorum.

“Anasınıfından beri ilk kez saçlarımı kestirdim”

Upuzun saçlarınızı rolünüz için kestirdiniz...

En son anasınıfındayken annem kestirmişti saçlarımı. Çok ağlamıştım, hatırlıyorum. Ondan beri hiç kestirmedim. 12-13 sene kadar sadece uçlarından aldırdım. Modelini falan da hiç değiştirmedim. Zaten hiç sevmem saçlarıma dokunulmasını. Kuaföre de gitmem pek.

Bu durumda “Simay delirecek ve eline makas alıp saçlarını kesecek” dendiğinde ne hissettiniz?

Senaristimiz Ece Yörenç arayıp söyledi. Ama o kadar tuhaf bir şey oldu ki zaten... Ece beni aramadan bir gece önce arkadaşlarımla oturuyorduk “Ben çok sıkıldım saçlarımdan, galiba kestireceğim” dedim. Hatta “Bir Ece’yi arayıp onunla konuşayım bu konuyu” dedim. Yattım kalktım, Ece aradı (gülüyor).

“Kıbrıs’taki herkes kızı gibi görüyor beni, sahipleniyor”

Normalde Kıbrıslılar’ın hafif bir aksanı olur. Sizde yok...

Diksiyon dersleri aldım, bir de biz orada sürekli Türkiye kanalları izliyoruz. Çok aşina olduğumuz bir ağız İstanbul ağzı.

“Küçük bir yer Kıbrıs, herkes birini tanır” dediniz. Komşu teyzeler, eş-dost izliyordur o zaman...

Evet, çok tatlılar. Sağolsunlar, çok mutlu oluyorum. Herkes kızı gibi görüyor sahipleniyor. Diziden önce de böyleydi bu.

Aileniz ne düşünüyor?

Çok mutlular ve şaşkınlar. Resmen kader oldu benim buraya gelişim, bu işe başlamam, insanlardan ilgi görüyor olmam... Bir iş geldi ve bir anda başka bir yere götürdü hayatımı. Çok gurur duyuyorlar benimle, diye düşünüyorum en azından (gülüyor).

“Klasiklerin hayranıyım, açıp açıp Victor Hugo okurum”

İstanbul’a ilk geldiğinizde çok ne şaşırtmıştı sizi?

Trafik! Beş dakikalık yolları iki saate gidince şoke olmuştum. Her yer çok uzak geliyor burada, Beşiktaş, Nişantaşı bile. Kıbrıs’ta 15 dakikada şehir değiştiriyorsunuz.

Boş günlerinizde neler yapıyorsunuz? En çok nereyi seviyorsunuz İstanbul’da?

Galata’yı çok seviyorum. Karşıyı severim çok; Kadıköy, Moda taraflarını. Genelde evde ya da çok popüler olmayan yerlerde eğleniyoruz arkadaşlarla.

Oyunculuk dışında ne yapmayı seversiniz?

Dans etmeyi çok severim. Kitap okumayı acayip severim. O yüzden “Boş zamanlarınızda nereye gidersiniz?” diye sorduğunuzda
cevap veremedim pek. Gitmem çünkü, evde oturur kitap okurum.

Şu sıralar ne okuyorsunuz?

“Sevme Sanatı”, Erich Fromm. Klasiklerin hayranıyımdır. Açıp açıp okuduğum yazarlar arasında Victor Hugo var. Çok etkiler beni, okuyup ağlarım.

Yazarlar