Cumartesi Gereksiz bir kavga

Gereksiz bir kavga

04.06.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Gereksiz bir kavga

Yazara e-mail Faks: (0212) 505 63 88 Şimdi giderayak merak ederim, bu çekişmenin gerçek nedeni nedir? Sahiden bize göstermelik sundukları "Ben daha kaliteyim" mevzuu mu yoksa ten uyuşmazlığı mı ya da biraz kolaya kaçıp bizi eğlendirmek için mi? Hakan diyor ki, "Hıncal olur olmadık sıradan mekanları, kadınları filan öve öve göklere çıkaracak kadar 'basit zevkleri' olan biri." Böyle demeye getiriyor yani. "Oysa ben..." diye devam ediyor. Kendince bir şeyler anlatıyor. Haydi bu kez Hıncal cevap veriyor. Bu arada biz halkı umursayan yok. AKM'de sergilenen görkemli bir eserden sıkılabilir ama öte yanda Sarıyer'de mor ampullerin sallantısı altında bir Çingene kızının ritmik kalçalarını sanat eseri veya etkinliği olarak yorumlayabiliriz. (Altkültüre prim veren bir kalitesizler ordusu olarak.) Yani bazılarımızın da zevk anlayışı mı desem sanat anlayışı mı desem böyle olabilir. Ben şahsen bu farfaradan iki sonuç çıkarıyorum. İlki, Ahmet Hakan'ımızın unuttuğu, bizler bu köşelerde neyi göklere çıkartırsak çıkartalım veya neleri yerin dibine batırırsak batıralım, okuyucu dediğimiz grup çok dirençli. Öyle her şeye hemen ikna olmuyorlar. Ettiğimiz o iri iri lafların çoğu şahsi fikirlerimiz olarak çoğunlukla bize kalıyor. Okur karşısında ufak çelmelerden öteye geçemiyoruz yani. İkincisi, biz onca emek verilerek elde edilmiş bir başarıyı veya bir yapıtı, insafsız laflar ederek hiçe sayabiliyoruz. Bunun adına da eleştiri diyoruz. Bence en şuurlu eleştirmen mesleğini bir an önce terk edendir. Artık böyle düşünüyorum. Uluorta -kendim de dahil- bir sürü konuda ahkam kesenlere de sinirleniyorum. Doğrudan "eleştiri" müessesesine karşıyım yani. Galiba yaş ilerleyince bazı şeylere amuda kalkıp bakmayı öğreniyor insan. Sonra şu bizim tahlil sonuçlarının doğru olduğunu kim söylüyor? Hatta buralarda o iyiydi bu kötüydü demeye ne hakkımız var! Dedim ya giderayak oldum böyle. Yahu hepimiz mi sanat uzmanı, sosyolog, psikiyatr, pedagog, mimar veya botanikçiyiz? Ama laf aramızda en bittiğim şey her konuda ahkam kesebilme azmimiz. Tek korkum, artık değişik görüntüler altında ama hep aynı resmi yapan birileri olarak kalacağımız. Yeniden bu lüzumsuz kavgaya, biraz daha derinlere inerek dönersek, iki yazarımızın fikirlerini değil kalitelerini tartışmaya başladıklarını görüyoruz. İşin en gülünmeyecek tarafı bu. Söz konusu iki deneyimli yazarımız olmayıp, meslekteki yeniyetmeler olsaydı, ben bunu biraz yaratıcılık konusundaki tıkanmalara bağlardım. Bu yeniyetmeler bilirsiniz, yazacak başka şeyleri yoksa uluorta eleştiriyi veya hiç olmadık taklitçiliği yaratıcılık sanırlar. Oysa yine hepimiz biliriz ki halkımız, yeteri kadar kapasitesi olmayanlara ilişmez ama kötü taklitleri asla affetmez. Görüyorum ki, en kaliteli, en kültürlü, en seçkin olmak, olamasan bile öyle görünmek bir büyük telaş halinde hepimizi sarmış. Ama işin tuhafı "bu kalite" uğruna birbirimizin gözünü oyar hale gelmişiz. Yaşamak denen şey zaten yeterince zorlu bir süreç! Ve sadece bazı kavramların karşılığını biteviye, yorulmadan, bıkmadan aramak ve onlarla kendini kıyaslayarak önem kazanmak veya değersiz olmak değil. Yani sadece bundan ibaret değil. Ayrıca, kökünü dibe salmayan bir kalite, özenti ve zorlama değildir de nedir? Her zaman söylerim, bence kültürden kasıt sadece kalite ise, o da insani değerleri biriktirmekten ibarettir. Yazarlarımız bunu biraz düşünürlerse, kendilerini de bizi de bu gereksiz sıkıntıdan kurtaracaklardır. Not: Bu arada Hakan ve Uluç bu hafta barışır, haber ve yorum konusunda nal toplayan bir alık yazarınız olarak bendeniz fena halde bozum olurmuşum. Söz haftaya taze haberlerle karşınızdayım. "Kennedy'yi de vurdular abla biliyon mu?" şeklinde. Hıncal Uluç ve Ahmet Hakan arasında iki haftadır süregelen düelloyu büyük bir üzüntüyle izlemekteyim diyeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Tam tersi, son günlerde gündemdeki en matrak atışma olduğunu düşünüyorum. Millet geçim sıkıntısından bir köşelerde kıvrılıp kalırken ve geriye kalanlar da 2012'de gerçekleşeceğine kesin gözüyle bakılan kıyamet gününde topyekun öte yana göçmeye hazırlanırken, bu iki ünlü erkeğimizin birbirilerine karşılıklı "notlar" yazmasına vallahi gülmedim desem yalan olur. Beni affetsinler. Artık şu kıyamet gününü bile umursamayan bir fani olarak bu durumda ciddiyetimi koruyamamış olabilirim.