Cumartesi Gözlerinde Cannes’lı yaşlar!

Gözlerinde Cannes’lı yaşlar!

26.05.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sizi kötü şeyler yerine iyi şeyler ağlatıyorsa artık, hayat sizi yeterince hırpalamış demektir. İşte o zaman siz, hakikaten yorgunsunuz demektir. Avşar’ın gözlerinde Cannes’lı yaşlar, tam da bu sebeptendir

Gözlerinde Cannes’lı yaşlar

Magazin dünyasının yorgun askeri Hülya Avşar:
Gözlerinde Cannes’lı yaşlar!

Sizi kötü şeyler yerine iyi şeyler ağlatıyorsa artık, hayat sizi yeterince hırpalamış demektir. İşte o zaman siz, hakikaten yorgunsunuz demektir. Avşar’ın gözlerinde Cannes’lı yaşlar, tam da bu sebeptendir

Clean diamond (temiz elmas) diye bir mesele vardır. Elmaslarla birlikte verilen ve özetle "Bu elmasta Afrikalı kanı yoktur" diyen "clean diamond" sertifikası, hanımefendilerin gösterişli oldukları kadar "politically correct" (politik doğruluk) olmasına yarar. Bu, elbette büyük bir palavradır. Her elmasın üzerinde siyah adamın kanı vardır. "Sahip", ancak elmasları kadar "cleanödir. "Beyaz sahipler" o kadar temizdirler ki, Afrika için AIDS ilacı fiyatını bir dolar bile indirmeyen ABD hükümetine karşı ağzını açmaz, sonra da eski donlarını AIDS kurbanlarını kurtarmak için açık artırmaya çıkarırlar. Cannes’daki AIDS toplantısı işte böyle bir "temiz iştir". Ama olayın memleket için önemi, Hülya Avşar’a jetset’in "kırmızı hattında" dünya magazin basınına poz verme imkanı sağlamasından gelir. Peki ama steril ve kutlu jetset toplantısını müteakip, havalanında bir magazincinin sorusu üzerine dökülen gözyaşlarının nedeni nedir? Avşar’ın söylediği gibi Bülent Ersoy’un duygulu destek telefonu mu? Bu Cannes’lı gözyaşlarının daha karanlık, daha derin bir sebebi mi vardır yoksa?

Misak-ı Milli’de sınıfsal konfor
O, kendi deyimiyle yıllarca "eşşek gibi çalıştı". Çok para sınıf atlamaya yetmeyeceği için üst sınıftan bir çocuk sevdi. Ama, düşmanlara karşı hâlâ tek başına olduğunu, hatta bu sefer bir de sırtında bir erkeği taşıyacağını çok geçmeden anladı. Hiç açık vermemeliydi. Zira bu yeni sınıfta herkes hatasını kolluyordu. Eski sınıfına geri düşme tehdidine karşı didinmeliydi. Hep içindeki bir şeyle savaşır gibiydi. Tam olarak "onlardan" biri olamamanın iç ezikliği mi? Onun çalışarak geldiği yere insanların doğuştan gelmesinin yarattığı haksızlık duygusu ve hınç mı? Ama zaman içinde çeşitli savunma mekanizmaları geliştirerek, hiç değilse aleme karşı sağlam durmayı öğrendi. Zaten üst sınıfın da öyle çok enteresan ve imkansız bir numarası yoktu! Yine de bir resim sergisinde, daha önceleri pek çekindiği kesimden bir "entelektüelle" kavga ederken sanki o adama değil, içindeki geçmek bilmeyen eziklik duygusuna saldırıyor gibiydi; bu yüzden kavgada gereğinden fazla hınçlıydı. Zaten herkesin "megalomanlık" dediği o "En güzel benim" cümleleri de aynı nedenle kuruluyordu. Bu sınıflı düzende, insanın içini bir türlü terk etmeyen ve eski yerini hatırlatan sesleri bastırsın diye!
Türk sinema tarihini anlatan sergide kendi fotoğrafını görünce de büyük ihtimalle bu yüzden ağlamıştı Avşar. Oralardan buralara gelmek için ne çok hırpalandığını aklına geliverince...

Forması düzgün kız
Hülya Avşar’ın insanın içine çamur gibi yapışıp kalan "kıroluk" duygusuyla baş etmek için kurduğu cümleler "Türkçe" idi. Yalnızca Misak-ı Milli sınırları içinde muteber olan savunma mekanizmaları geliştirmişti; buralarda sırtı yere gelmezdi. Ama daha da "yukarıda" bir dünyanın kapısında durunca...
Hollywood garabetleri kolejli çocukları gibi sereserpeydiler fotoğrafçılara poz verilen "ince kırmızı hatta". Oysa Avşar, koleje taşradan yeni gelmiş bir kız çocuğu gibiydi. Öyledir ya, formaları kurallara tamı tamına uygun olduğu için anlaşılır hemen oraya ait olmadıkları. Türk magazinciler ismini bağırınca "Susun, rezil oluyoruz" gibi bir sıkıntıyla kaldırıverdi elini havaya. Sorulara sanki dışarıdan izleniyormuş gibi bir endişe ile cevap verdi. Zaten ertesi günkü "yaş" röportajda da Türkiye’de hiç yapmadığı bir şey yapıp "Herkes bize bakıyor!" deyiverecekti. Kimse onu tanımamasına rağmen bakışlardan rahatsız olmasının nedeni neydi? Eski, tanıdık bir duygu mu? Bu kadar pervasız olamadığı eski zamanlarda, o "pırıltılı" dünyaya ilk adım attığında onu hırpalayan iç sesleri mi duydu yeniden? Buraya ait değilsin! Buraya ait değilsin!
Hülya Avşar, bu güçlü ve güzel kadın, ruhu derinden yorulmuş olmasaydı ağlamazdı hakikaten. Ve yine gördü ki, dibine kadar rahat ve pervasız olmak üst sınıfın tekelindeydi. Cannes’lı gözyaşları işte bu yüzden akmalıydı.




CUMARTESİ