Cumartesi Herkes sarmısak ya da soğan kokuyordu

Herkes sarmısak ya da soğan kokuyordu

10.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Akdenizde yaşayan dedelerimizin dedelerinin dedelerinin nasıl yemek yediğini biliyor musunuz? Bu konu hakkında yazılanlar çok az ne yazık ki...

Herkes sarmısak ya da soğan kokuyordu

Konu hakkında yazılanlar gerçekten çok az maalesef. O zamanlar bizim yaptığımız gibi mutfakla ilgili tarifleri yazıya dökmeyi kimse düşünmezdi ve birbirleriyle sözlü iletişim kurmayı tercih ediyorlardı... Ayrıca kadınlar daha az okuyordu!Temel besin maddeleri ekmek, zeytin, zeytinyağı ve şaraptı. Ama bol bol av eti yiyorlardı. Çok fazla pişirmiyor, o zamanlar halklar arasında mal değişiminde kullanılan pek çok baharatla süslüyorlardı. Deniz kıyılarında yaşıyanlar balık ve deniz ürünleri de yiyordu çünkü taşınmalar sırasında eti taze olarak muhafaza edebilmek çok güçtü. Bir de ağaçlarda ve çalılarda buldukları tüm meyveleri yiyor ve bala bayılıyorlardı. Her şeye rağmen otlara ve mantara karşı tedbirli davranıyorlardı çünkü zehirli olanları ile karşılaşmak çok kolaydı. Ayrıca zehiri antipatik bulduklarını öldürmek için kullanıyorlardı. Ama onlar her gün ne yiyorlardı? Kadınlar, çocuklarına ve savaştan ya da işten dönen kocalarına ne hazırlıyordu?Roma İmparatorluğunun hakimiyetine kadar konuyla ilgili yazılmış çok az bilgi bulunuyor ama kesinlikle söyleyebiliriz ki, büyük ihtimalle herkes sarmısak ya da soğan kokuyordu. Yazarlar ve şairler tarafından bunun altı sürekli çiziliyordu çünkü ilaç olarak da kullanılıyorlardı.Yunan mutfağı hakkında az da olsa bildiğimiz bir başka konu da anlatılan "mitolojik ziyafetler"di. Bu hikayeler sayesinde gezgin aşçılar olduğunu, bunların Akdenizde savaşa giden kahramanların gemileriyle gezip onlara zenginlere pişirilen türden yemekler pişiren, maceraperest halleriyle karışıklıklara karışıklık, dedikodulara dedikodu katan kişiliklere sahip olduklarını biliyoruz. Eski Yunan kitaplarında yazılan, zenginler için hazırlanan yemekler daha çok dini ritüellerle ilgiliydi. Tanrılar görünmez olsalar da hep davetliydiler. Onların onuruna masanın üzerinde çeşitli hayvanlar öldürülür, sonra taşın üzerinde kızartılırdı. İlk lokma her zaman tükürülür ve ilk koyulan şarap havaya doğru atılırdı... Ziyafetler felsefi kantolara, kahramanlık hikayelerine konu olurdu. Büyük ihtimalle çok sıkıcıydılar çünkü mitolojiden öğrendiğimiz kadarıyla, tanrılar son derece kaprisli, hiddetli, seks düşkünü ve ahlaksızdı. Bu uzun yemeklerden yararlanıp ev sahiplerinin karılarını "eğlendiriyor"lardı (hem de sıkça hamile bırakarak). Zavallı kraliçeler bu yemeklere hiç davet edilmez, sarhoş ve kesinlikle çok kötü kokarak dönen kocalarını evde beklerdi.Evet, dediğim gibi az yazılı doküman çok hayal gücü... Sonra gelenler daha şanslılar. Senin, benim, onların sayesinde bir sürü yazılı tarife sahip olacaklar. Seneler önce, özellikle de mitolojinin doğduğu bu ülkede, sempatik insan Yalvaç Ural ve birkaç kişi dışında kimsenin tanrılar, kahramanlar, onların aşkları, tradejileri hakkında bilgisinin olmaması beni büyük hayal kırıklığına uğratmıştı! Allahtan birkaç bin yıllık gecikmeyle ülkeye (tabii ki şiirsel anlamda her detayı atlayarak, hatalarla dolu ve ancak fast food yiyen gençlerin ve çağdaş yetişkinlerin hazmedebileceği türden) "Truva" filmi geldi. Bu durumda en sonunda geçmişe merak uyandığına göre, ben de Akdenizde yaşayan dedelerimizin dedelerinin dedelerinin nasıl yemek yediği konusunda birkaç bilgi vererek konuya katkıda bulunabilirim. Malzemesi: Bir avuç maydanoz, 1 lt. kırmızı şarap, 1 kaşık şarap sirkesi, 300 gr. saf bal. Hazırlanışı: Maydanozun yapraklarını ve saplarını şarabın içinde, sirke ve bal ekleyerek ve devamlı karıştırarak 10 dakika kadar kaynatın. Bir şişeye boşaltın ve birkaç gün serin yerde dinlenmeye bırakın... Bir rivayete göre tanrılar heyecandan ve aşktan yorulan kalplerine iyi gelsin diye bu şarabı içerlermiş... donatellapiatti@hotmail.com Tanrıların şarabı