Cumartesi "İnsan evlenmez mi..."

"İnsan evlenmez mi..."

02.02.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:

En yerleşik, en değişmeyeceğini zannettiğimiz şeylerin bile bir doyma noktası var. Yüzlerce yıl sürebilir ama gün gelir en normal kabul edilen şey bile artık o kadar normal olmayabilir

İnsan evlenmez mi...

tubakyol@yahoo.com Televizyona baktı. Boş boş. Çünkü televizyonun sesi kısık, müzik dinliyoruz."Bir kez evlendim" dedim."Ha şöyle, sadede gel" manasında bir jestle tekrar bana döndü. "Biliyordum" dedi, "Tanıdığım bütün Türk kadınlar, evlenmek istesinler ya da istemesinler, mutlaka en az bir kez evlenmiş oluyorlar. Sonra ya yine evleniyorlar ya evlenmiyorlar... Ama mutlaka bir kez evlenmiş oluyorlar. Aileleri yüzünden..." Karısı da onu destekledi. Neden bilmiyorum, ben itiraz ettim. Aileyle ilgili olmadığını, "kadınca" bir şey olduğunu söyledim. Kadınların "kimsenin evlenmek istemediği kadın" olmak istemedikleri için evlendiklerini, bunun dünyada da böyle olduğunu falan anlattım.Şurada biz bize konuşuyoruz, hadi gerçeği söyleyelim: Tabii ki aile yüzünden! Bir Türk ile evli, Türkiye'de yaşayan bir İngiliz, tanıştığımız akşam sordu: "Evli misin?" Değilim. Bir erkek arkadaşım var. "Evleneceksiniz..." Hayır. "Evlenmek istemiyor musun?" Hayır. "Evlenmeyeceksiniz..." Tuba Ünsal geçen hafta bizim ekte yayımlanan röportajında bunu çok güzel anlatıyordu: "Evlendiğim gün annemle babamın herhalde en mutlu günleriydi. Ki benimki yine de liberal bir aile. Bizim ailede evlenmeden birlikte de yaşayabilirsin, erkek arkadaşlarımız da olabilir, ailemizle paylaşırız." Evlenmiş-ayrılmış olduğum halde, babamın biriyle birlikte yaşadığımı ilk öğrendiği günü hatırladım... Üstelik bizimkiler liberal de değil, sosyal demokrat.Sosyal demokrat aileler, bilirsiniz, her konuyu çocuklarıyla gayet demokratik bir şekilde tartışırlar. Tartışma da şöyle yürür: Anne-baba karşılarına çocuğu oturtup kendi doğrularını anlatırlar. Çocuk itiraz ederse, hiç üşenmez, ta en baştan bir daha anlatırlar. Çocuk yine itiraz edip bildiğini okursa, kendini Anababa Mahkemesi'nde bulur. Anababa Mahkemesi'nden de hep anne-babanın istediği kararlar çıkar; niyeyse!Babam da beni karşısına aldı ve kendi doğrusunu anlattı. İtiraz etmedim. Her şeyi baştan dinleyecek değildim. Sadece kararımı değiştirmedim. Ve babam Anababa Mahkemesi'nin kararını açıkladı: "Biz artık senin evine gelmeyiz."Beni red mi ediyorlar? Beni reddediyorlar. Bu cümlenin tercümesi çok açık. "Artık seni görmek istemiyoruz" diyorlar. Derhal Anababa Yüreği'ne şerh düştüm: "Ama ben sizi özlerim" dedim, "Siz gelmezseniz, ben size gelirim."Ben ne yaparsam yapayım, babam beni evine kabul etmemezlik yapmaz. Bir şeye itiraz ediyorsa, benim iyiliğimi istediği için itiraz ediyordur. Maksadı hayatımı zorlaştırmak değil ki. Beni sever. Onları sevdiğimi bilir. Bana kıyamaz.Ama yıllarca evime gelmedi. Yıllar geçti, evlenenler boşandı... Ve yıllar, ilişkimin en az evlilik kadar "düzeyli" olduğuna sonunda babamı ikna etti.Görüyorsunuz kıstas hâlâ evlilik. Anababa Mahkemesi... Tuba Ünsal röportajda evlilikten bahsederken "Babam ve Oğlum" filminden bir diyaloğu da örnek veriyordu: "Fikret Kuşkan, Özge Özberk'e 'Evlendin mi?' diye soruyor. Özberk 'İnsan evlenmez mi...' diye yanıtlıyor. Yani o kadar normal bir şey ki..." Evlilik artık o kadar normal bir şey değil.En yerleşik, en değişmeyeceğini zannettiğimiz şeylerin bile bir doyma noktası var. Yüzlerce yıl sürebilir ama gün gelir en normal kabul edilen, hiç tartışılmadan "doğru" kabullenilen şey bile artık o kadar doğru, o kadar normal olmayabilir.Petek Dinçöz'le Can Tanrıyar'ın "Beyaz Show"da, canlı yayında, Can Tanrıyar'ın ifadesiyle "RTÜK Başkanı'nın telkiniyle" ve bizzat RTÜK Başkanı'nın şahitliğiyle evlenmeleri de evliliğin artık Türkiye'de "normal" olmamasının miladıdır. Evlilik, nikaha ihtiyacı olmayanlar için de, birine "Seni ömür boyu seveceğim" demenin bilinen en iyi yolu olduğu için normaldi.Evlenen çifte RTÜK Başkanı'nın "RTÜK sizinle gurur duyuyor" dediği gün, romantik bir manası kalmadı. Evlilik "zeminini" kaybetti, "düzeyini" yitirdi.Babam, evlenmiyorum diye benimle gurur bile duymuş olabilir.Şimdi evlenenler artacak tabii. Bu ara dönem daha çok nikah kaldırır. Ama sayıca çok az da olsa bazıları da "Seni ömür boyu seveceğim"in RTÜK'ün onlarla gurur duymayacağı bir versiyonunu illa ki bulacaklar. Başka nasıl normal olacaklar?* * *Ve belki 30 yıl, belki 50 yıl sonra, ileride bir gün, "Türkiye'de evlilik ne zaman normal olmaktan çıktı?" sorusu tartışılırken, umuyorum ki tarihte geri gidip olan bitene bakan bir sosyolog cevabı kolaylıkla verecek: "Bir zamanların magazin ünlüleri Petek Dinçöz'le Can Tanrıyar'ın evlendirildiği gün!" "RTÜK sizinle gurur duyuyor" İnsanların en az iki kişi durması gerekiyor galiba. Nikah falan laf, onlar sonraki icatlar. Sadece kendini güvende hissederek uyumak için bile en az iki kişi gerekiyor olabilir... Tabii en mühimi üreme meselesi.Ya da siz deyin "Yalnızlık Allah'a mahsus", ben diyeyim "Kadın-erkek, bir elmanın iki yarısı..." Michel Tournier "Kızılağaçlar Kralı"nda "Kadının niye tam anlamıyla kendine ait cinsel parçaları yok?" diye sorup, Eski Ahit'ten de alıntı falan yaparak, sonunda cevap verir: "Bunun nedeni kadının kendisinin bütünüyle bir cinsel parça olmasıdır. Sürekli taşıması zahmetli olduğundan erkeğin çoğu kez bir yerlere bıraktığı, ondan sonra da gerek duyduğunda gidip aldığı cinsel parçası." Bu da bir tür "Adem'in kaburga kemiğinden yaratılan kadın" açıklaması... Tournier tezini doğrulamak için "Bilindiği gibi, gereksinim duyduğu aygıtlara, araçlara, silahlara uyum sağlama, işi bitince de bunları bir kenara bırakma -hayvanların tersine- tümüyle insana özgü bir durumdur" diye devam ediyor ve... Çuvallıyor!Madem alet kullanma sadece insana özgü, hayvanlarda da cinsiyet ayrımı olmasını nasıl açıklayacak? Hayvanların niye dişisi-erkeği var?Evrimde yeterince geri gidildiğinde, elbet bir aşamada, sadece eşeysiz üreme vardı. Kadın-erkek sonra ortaya çıktı. Bu yüzden de Tournier'nin bu "fazla erkek" açıklamasının manalı bir yanı yok değil. Ben gerçi "fazla kadın" bir açıklamayı tercih ederim; eğer illa ki biri diğerinin "cinsel aleti" olacaksa, herhalde doğurganlık özelliği olan taraf, diğerini içinden çıkarıp atıp "alet" haline getirmiştir. Bunda sırf eğlencesine ısrar da edebilirim ama en iyisi gelin şunda anlaşalım: Başlangıçta "erkek" ya da "kadın" diye bir şey yoktu, dolayısıyla biri diğerini içinden atmadı, var olanı adilce paylaşıp ikiye ayrıldılar. O gün bugündür de tekrar "bir" olmak için birlikte durmaya çalışıyorlar. Kadın, erkeğin cinsel parçası mı?

Yazarlar