Cumartesi 'İstanbul Turu'nun sesini açtık

'İstanbul Turu'nun sesini açtık

28.11.2020 - 03:06 | Son Güncellenme:

Hakan Bıçakçı, “iyi ki”leri arasındaki podcast’i “İstanbul Turu” için “İsminin ilk çağrışımı gibi eğlenceli veya turistik değil turumuz. Yer yer depresif, karanlık, öfkeli bir tona bürünebiliyor” diyor.

İstanbul Turunun sesini açtık

 

Yazar Hakan Bıçakçı aynı zamanda sıkı bir podcast dinleyicisiyken Beyoğlu Sineması ekibinden gelen teklifle mikrofon başına geçti ve “İstanbul Turu” adlı podcast’i hazırlamaya başladı. Her programda ayrı bir temadan yola çıkarak şehirdeki yansımaların konuşulduğu podcast yazarın “iyi ki”leri arasında artık. Şimdiye kadar bilimkurgu, edebiyat, sinema, festival, korku, kitap kültürü konu başlıklarının ele alındığı ve sohbetin en tatlı yerinde konunun İstanbul’a bağlandığı podcast’i farklı platformlardan dinleyebilirsiniz. Son kitabı “Normal Nefes Almaya Devam Edin” ile 2020 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nün sahibi olan yazara “İstanbul Turu”nu, podcast macerasını ve yeni bir şeyler karalamaya başlayıp başlamadığını sorduk.

Haberin Devamı

İstanbul Turunun sesini açtık

- Beyoğlu Sineması’nın katkılarıyla “İstanbul Turu” adlı bir podcast hazırlıyorsunuz. Öncelikle bu fikir nasıl ortaya çıktı?

Fikir Beyoğlu Sineması ekibinden çıktı. Hemen her bağımsız yapı gibi, Beyoğlu Sineması da ayakta kalabilmek için sevenlerinin desteğini bekliyor ve bunun için 1989 adında bir kulüp kurdu. Haftalık gazetesi, söyleşi programları ve podcast’i olan ilham verici bir sinema kulübü. Podcast’in moderatörlüğünü de bana önerdiler. Sık dinlesem de podcast hazırlamak gibi bir düşüncem yoktu. Aklımın ucundan bile geçmemişti. Ancak teklif, kişisel tarihimde yeri ayrı olan Beyoğlu Sineması’ndan gelince “Hayır” diyemedim. Konsept onlardan çıktı, isim benden. Konuları ve konukları birlikte seçtik. Şimdi geriye dönüp bakınca, iyi ki kabul etmişim diyorum.

Haberin Devamı

- Hakan Bıçakçı’nın İstanbul’unu anlatır mısınız?

Faklı temalarla şehri buluşturuyoruz. Her programda ayrı bir temadan yola çıkıp şehirdeki yansımalarına bakıyoruz ve finale doğru İstanbul’a geliyoruz. Şimdiye kadar bilimkurgu, edebiyat, sinema, festival, korku, kitap kültürü oldu konu başlıklarımız.

Kişisel bir yolculuk oluyor bu ister istemez. İsminin ilk çağrışımı gibi eğlenceli veya turistik değil turumuz. Yer yer depresif, karanlık, öfkeli bir tona bürünebiliyor. Arada kahkahalar da oluyor tabii. Bu sadece benden kaynaklanmıyor aslında. Her konukla sanki sözleşmişiz gibi aynı duygu ve düşünceleri paylaştığımızı fark ettim bu süreçte. Burada seçtiğimiz konukların mevzuya bakışını az çok tahmin etmenin payı da var tabii.

- Sizinle İstanbul turu yapacak olsak nasıl bir güzergah izleriz?

Aynı zamanda tarihi bir tur da oluyor programdakiler. Yani üzerine konuştuğumuz yerler şu an bizimle olamayabiliyor. Ama turu bugün burada olanlarla sınırlarsak Galatasaray’daki sahaflar çarşısına, Feriköy Bitpazarı’na, Tünel’e, Kadıköy’deki barlara, Maçka Parkı’na ve Beşiktaş’a uğrarız mutlaka. İzlenecek güzergâh, hava ve ruh durumuna göre değişir.

- İstanbul söz konusu olunca insana etki etmemesinin mümkün olmadığını da kabul etmek gerekiyor… Şehir özellikle pandemi halindeki süreç ne kadar sızdı size ve metinlerinize? Bir yazar olarak dönüştürücü gücü oldu mu üzerinizde?

Haberin Devamı

Kişisel olarak etkiledi beni tabii, ancak yazar olarak ne kadar etkilediğini zaman gösterecek. “Kurmacacı” olduğum ve yazarken doğrudan kendimden ve kendi hayatımdan yola çıkmadığım için bu etki çok belirgin olmayacaktır. Ama derinlerde bir yerlerde kendini hissettirecektir mutlaka. Yazma açısından, salgının ilk etkisi olumsuz oldu diyebilirim. Her şeyi olduğu gibi yazmayı da anlamsız bulmak gibi, aklımda bir şeyler olsa da oturup onları yazmak konusundaki isteksizlik gibi. Karantinanın ilk döneminde bir satır bile yazmadım. Daha çok ev temizliği ve yemek yapmak gibi işlerle uğraştım. Ama zamanla bu yeni gerçekliğe alışınca, tüm alışkanlıklarım gibi yazma da geri döndü.

“Dinlemenin ayrı bir hazzı var”

- Podcast’ler pandemiyle birlikte çok daha fazla eğildiğimiz içerikler oldu. Bu ilgiyi nasıl yorumlarsınız?   

Son birkaç yıl içinde sıkı bir podcast dinleyicisine dönüştüm diyebilirim. Çok iyi içerikler var, büyük bir ilgiyle takip ediyorum hepsini. Radyo, yıllar sonra podcast formunda geri döndü. Daha da gelişeceğini düşünüyorum bu alanın. Okumak ve izlemek zaten çok baskın hayatımızda (en azından benim hayatımda) ama sadece dinlemenin de apayrı bir etkisi ve hazzı var. Ayrıca bulaşık yıkarken, yemek yaparken veya kapalı gözlerle uzanırken mesela geriye sadece dinlenecek şeyler kalıyor.

Haberin Devamı

- Biz “İstanbul Turu”nu keyifle dinliyoruz peki Hakan Bıçakçı neler dinliyor, neler okuyor son dönemlerde?

Çok teşekkürler. Benim en sevdiğim podcastler: “KALT’ın podcast’i”, “Sinema Var”, “Gerisi Hikaye Korku Konuşmaları”, “Ben Okurum”, “Deniz Göktaş’a Ayıracak Vaktim Yok”, “O Tarz Mı?”, “Film Koması”, “Matruşka”… Bunların bir kısmı devam ediyor, bir kısmı sona erdi.

Okuduklarımsa çok daha karışık. Şu an Sebastian Haffner’in “Bir Alman’ın Hikâyesi” kitabını okuyorum büyük bir hayranlıkla ve tabii içeriği nedeniyle büyük bir dehşetle. Daha bitirmedim ama şimdiden tavsiye edebilirim. Müthiş yazılmış ve Hulki Demirel’in çevirisi de olağanüstü.

Haberin Devamı

İstanbul Turunun sesini açtık

“Mutlu ve şaşkınım”

- Bu yıl öykü dalında verilen Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nün sahibi oldunuz “Normal Nefes Almaya Devam Edin” ile... Bu ödülü almak bir yazar olarak ne ifade ediyor sizin için?

Çok mutlu oldum tabii. 2020 gibi kötü hatta korkunç haberlerle örülmüş bir senenin sonuna doğru böyle güzel bir haber almak şaşırttı da bir yandan beni. Özetle mutlu ve şaşkınım. Ödüle layık gören jüri üyelerine sonsuz teşekkürler.

- “Normal Nefes Almaya Devam Edin” 2019’da okurla buluşmuştu ve aslında 2020’ye de güzel bir mesajdı… Yeni bir metin okuyacak mıyız yakın zamanda sizden?

Çağın insanının panik hali ve iç içe geçmiş paranoyaları üzerineydi o isim ama bugün daha direkt çağrışımları var tabii. Metafordan çok fiziksel bir anlama büründü “normal nefes almaya devam etmek”. Yeni bir roman fikri var aklımda. Bilgisayarda da kopuk kopuk notlar. Konusu bana heyecan veriyor ama daha da çok işi var. 2021 sonuna doğru anca toparlarım gibi gözüküyor. Çok acayip başka şeyler olmazsa.

“Sıkılmak tabu, mutluluk ödev oldu”

- Evlere kapanmanın yeniden konuşulduğu ikinci dalganın kırıcı bir şekilde geldiğini görüyoruz, ilk dalgadan neler öğrendiniz? Yoksa yine duvarlara bakarım bir süre mi diyorsunuz?

“Duvarlara bakma” konusu evlere kapanır kapanmaz başlayan şu meşhur “verim terörü” üzerine söylediğim bir şeydi. Ve evet bunun faydalı olduğunu düşünüyorum. Yani kaçmak değil yüzleşmek. İnsanlar sıkılmaktan müthiş korkuyorlar hatta can sıkıntısını unuttular. Sıkılmak ve mutsuz olmak fobinin de ötesinde tabu oldu. Mutluluksa ödev. Herkes mutlu olduğunu ispat etmek zorunda hissediyor ve bunu sosyal medya üzerinden rapor ediyor. Sürekli kendini oyalayacak bir şeyler arıyor, suni şeyler. Kendisiyle baş başa kalmamak için. Bu zaten böyleydi, salgın iyice belirginleştirdi. İkinci dalga ise bizi bu kadar şoke etmeyecektir. Her şeyin ikincisi gibi.