Cumartesi “Kendi kuşağımın şanslı oyuncularından biriyim”

“Kendi kuşağımın şanslı oyuncularından biriyim”

18.01.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Tiyatroya “Evim! Güzel Evim!”le dönen Füsun Demirel: “Sinemayla tiyatroyu paralel götürmek zor oluyordu, ben de sinemayı seçmiştim. Hiç de pişman olmadım. Kendi kuşağımın şanslı oyuncularından biriyim; hep çok iyi projeler geldi bana”

“Kendi kuşağımın şanslı oyuncularından biriyim”

Füsun Demirel deyince sizin de hep sofra kurarkenki hali mi gelir gözünüzün önüne? “Sıdıka”da, “Şaşıfelek Çıkmazı”nda, “Yalan Dünya”da kurduğu sofralar mesela... Hayatı iki sofra kurma vakti arasına sıkışmış kadınları büyük başarıyla canlandırdığından mıdır bilmem, benim hep o hali gelir aklıma.
İki yıldır “Yalan Dünya” dizisinde Servet’e hayat veren Füsun Demirel,
23 yıl aradan sonra tiyatroya döndü. Bulutiyatro’nun “Evim! Güzel Evim!” isimli oyununda rol alan Demirel’le prömiyerden bir gün önce bir araya geldik. Ebru Nihan Celkan’ın yazıp yönettiği oyunun ilk izleyicisi olma şansı buldum. Demirel bu oyunda da
sofralar kuruyor, sofraların etrafında mutlu aile ilişkileri kurmaya çabalıyor... Şiddete maruz kalan bir kadını canlandıran Demirel’le aile kavramını masaya yatırdık.

Tiyatroya bu kadar uzun bir ara vereceğinizi tahmin eder miydiniz?

Hiç etmezdim. Radikal bir karardı bu. Sinemayı tiyatroyla paralel götürmek zor oluyordu. Dostlar Tiyatrosu’nda “Üzbik Baba”ya hazırlanırken “Uçurtmayı Vurmasınlar” projesi önerildi. Onun setinden tiyatroya bırakmıyorlardı. O dönemde çok üzüldüm. Belki tiyatrodan Genco’yu (Erkal), filmden de Tunç Başaran’ı da üzdüm. O duygusallıkla böyle bir karar verdim; sinemayı
seçtim. Çünkü sinema çok iyi gidiyordu o yıllarda.

Haberin Devamı

Hiç pişman oldunuz mu bu seçiminizden?

Hiç olmadım. Kendi kuşağımın şanslı oyuncularından biriyim; çok iyi projeler geldi bana. Türk sinemasının 80’li ve 90’lı yıllarda klasik olmuş pek çok filminde rol aldım. Çok güzel anılarım oldu sinemada.

“Kader ağlarını örmüş, alternatif tiyatroda buldum kendimi”

“Ah keşke ben de rol alsaydım” dediğiniz bir tiyatro oyunu çıktı mı bu sürede karşınıza?

Bu süreçte Dario Fo oyunları çevirmeye devam ettim. Bir yandan da oynuyordum kendi kendime çeviri yaparken! Son birkaç yıldır alternatif tiyatrolara gidiyorum. Bazıları bizim “Yalan Dünya”dan genç oyuncuların rol aldığı oyunlardı hatta. O gençlerin tiyatro aşkı beni çok heyecanlandırdı. Bir odadan ibaret salonlarda, 30-40 kişiye çok büyük bir şevkle, benim
16 yaşımdaki o amatör heyecanıma benzer bir heyecanla, tiyatro yapıyorlar. Bundan daha güzel ne olabilir? Bu oyunlara gittiğimde “Ya şuralarda ben de bir şeyler söylesem” dedim durdum açıkçası. Kader ağlarını örmüş, ben de bir alternatif tiyatroda buldum kendimi.

Haberin Devamı

Diziden rol arkadaşınız Altan Erkekli “Diziyle tiyatroyu birlikte götürenler var ama bunu büyük bir özveriyle yapıyorlar. Motokuryeyle oyuna yetişenler oldu. Beni o heyecan öldürür” demişti röportajımızda. Sizin böyle endişeleriniz oldu mu?

Benim bu kadar ara verme sebeplerimden biri de o zaten. Bunca yıl sonra bu kadar yoğun biçimde dizi çekerken bir oyuna evet demiş olmamı yakın çevrem çılgınlık olarak değerlendirdi.
Garip bir dürtüydü beni buraya iten.

“Prömiyer akşamı son dakikada hastaneye mi yatsam dedim”

Neden bu oyunu seçtiniz peki dönmek için?

Bunu ben de kendime soruyorum. Fo’nun oyunlarından birinde oynamayı düşlerdim hep. Başka teklifler de aldım bu sürede. Ama bu oyundaki karakteri çok sevdim. Oyunun yazarı ve yönetmeni, Ebru’ya “Çok isterim ama dizi, çocuklar... Galiba yapamayacağım” dedim. O da “Tamam ama gel, bunu ekiptekilere kendin söyle” dedi. Bana tuzak kurmuşlar meğer. Ben hayır demek üzere kendimi hazırladım ve ekiple buluşmaya gittim ama o gün ekiptekilerle aramızda garip bir elektrik oldu. Birkaç saat içinde biz o aile olduk. Kıyamadım. Prova sürecinde hep benim evimde toplaştık. Bir baktım; ailem genişlemiş, ikizlerimin ablaları, abileri olmuşlar... Ebru da bu projeyi kabul etmemdeki büyük etkenlerden biri. Türk tiyatrosunda genç yazar çok zor yetişiyor. Ebru pırıl pırıl, genç bir yazar... Onu desteklemek bir görevdi. Bu oyun bu ülkede kadına dair söylenen en güzel sözlerden biri olacak. O nedenle de buradayım. Kadınların bizim sözlerimize, bizim küçücük dokunuşlarımıza ihtiyacı var. Bu oyunla aile içi şiddet gören tek bir kadına biraz cesaret verebilirsek, işimizi doğru yapmış olmanın huzurunu hissedeceğim. Ben bu oyunu kadınlar için oynayacağım. Çünkü bu ülkede en iyi şeyleri hak edenler kadınlar...

Haberin Devamı

23 yıl aradan sonra sahneye çıkmadan önce ne hisseder insan? Korku, heyecan, vazgeçme isteği?

Hepsi. “Prömiyer akşamı, son dakikada hastaneye mi yatsam?” diye geçti içimden mesela. O kaçacak delik arama duygusu çok doğal aslında. Çünkü televizyonda ürettiklerimiz
çok sanatsal şeyler değil... Burada arenaya çıkıyor gibiyiz. Seyircinin de beklentileri var. Onları hayal kırıklığına uğratmak istemem. Bütün bu sorumluluklar insanı eziyor.

Haberin Devamı

“İkizlerimi yetiştirirken dişiyi ve erkeği yakından gözlemleme şansı buluyorum”

Türkiye’de kadın hakları konusunda ne kadar yol alındı sizce?

Bugün daha çok kadın eşine ya da daha çok kız çocuğu babasına hayır diyebiliyor.
Bu başkaldırı erkin/erkeğin iktidarını sarstığı için de şiddet artıyor. Kadınlar medya sayesinde daha bilinçli. Çalışma hayatında daha fazla yer alıyorlar. Bu aşamada artık siyasetçilere iş düşüyor. Çalışmalarını çok yetersiz buluyorum. Sesimizi bunlar için çıkarmayacaksak, bunlar için çalışmayacaksak neden varız?

Sizin de çocuklarınız var, onların şiddeti bu kadar yoğun yaşayan bir toplumda büyümesi ne hissettiyor?

Kızım altı yaşında, 18’ine geldiğinde toplumda hâlâ kadına yönelik şiddetin bu kadar çok olmasından utanç duyarım. İkizlerimin biri kız, biri oğlan. Onları yetiştirirken dişiyi ve erkeği yakından gözlemleme şansı buluyorum. Erkek gerçekten çok saf. Kadın daha entrikacı çünkü kendini korumak zorunda. Oğlanın kendini koruma biçimi ise sertlik. Kızın entrikası altında ezilmişse ya kardeşine vuruyor ya da çok yüksek sesle bağırıyor. Kızımın orada yaşadığı tam anlamıyla şiddet aslında. İkisini de karşıma alıyorum. Oğlana kardeşine böyle davranmaması gerektiğini anlatıyorum. Kıza da “Erkekler sana böyle sert davranabilir, kendini korumayı öğreneceksin” diyorum.

Haberin Devamı

Annelere çok iş düşüyor yani...

Çok! Küçük yaşta verdiğiniz temel eğitim hayat boyu onunla kalıyor.

“Tokat bile yemedim hiç”

Türkiye’de aile sadece evlilik bağıyla kurulan bir olguymuş gibi görülüyor değil mi?

Aynen öyle. Bu çok yanlış bir şartlanma. Okullarda da çekirdek aile; anne-baba, çocuk diye öğretiliyor. Çocuklarımın okulunda da bunu tartıştım ben. Bir ailede anne, baba olmayabilir. Bir çekirdek ailenin içinde belki teyze var, nene var, abla var... Siz nasıl çekirdek aile budur dersiniz? Modern toplumda böyle bir şey yok.

Ama o şablonu öğrendiği için hep onu arıyor...

Ne yazık ki...

Siz LGBT bireylerin hak mücadelelerine de çok büyük destek veriyorsunuz değil mi?

Elimden geldiğince. 90’lı yıllarda Cihangir’de oturdum, o yıllarda daha çok transseksüellerin yaşadığı bir yerdi. Hep onların yanında olduk. Mağdur olanın yanında olmak bizim görevimiz. O yüzden üretimlerim hep onlara destek verir şekilde oldu, olacak. Bir kısa film çektik, “Pardon! Kim? Ben mi?”. Bir LGBT bireydir orada Deniz. Şahane eğitimine rağmen görüntüsü yüzünden iş bulamaz. “Siz beni hiçbir yere koyamıyorsanız, benim yerim neresi?” der. Finalde erkek tuvaletine gidemez, kadın tuvaletine
gidemez, özürlüler tuvaletine girer.

Sevgi dolu bir ailede büyümüş biri olarak şiddeti nasıl algılıyorsunuz?

Evet, ben sevgi dolu bir ailede büyüdüm, tokat bile yemedim hiç. Ama çok yakından tanıdığım biri şiddetin içinden çıktı ve benim hayatıma girdi. Onun travmalarını iyileştirmeye çalıştım. Uzun yıllar aldı. Eskiden ona sarılmak istediğimde bile ürkerdi, bir insanın ona dokunmasını şiddet olarak algılardı.
Şimdi sarılabiliyor. Onu çok seviyorum. Hayata yeni bir insan kazandırmışım
duygusu yaşıyorum ona bakınca.

“Benim hayatıma giren bir daha çıkmak istemez”

Çocuklarınız sizi tiyatro sahnesinde gördü mü?

Bu oyunu izlesinler mi karar veremedim. Beni öyle görmek onları üzebilir. Diziyi izlerken çok eğleniyorlar. Komedi olduğu için onu izletiyorum.

Ne hissediyorlar ünlü bir anneye sahip olmakla ilgili?

Alıştılar. Onlar da ünlü oldular. 50 yaş çocukları diye... Magazinel bir aile olduk.

Sanata ilgileri var mı?

Kızım vücudunu çok doğru kullanıyor. Baleye başladı. Çok hevesli. Oğlumun da ritim duygusu kuvvetli, kulağı çok iyi.

Doktor, mühendis olsunlar istemez misiniz?

Asla asla. Sanat insanın ruhunu onaran bir şey... Sanatla ilgilensinler isterim ama oyuncu olsunlar diyemem.

Çok isterlerse?

Çok isterlerse, çok yeteneklilerse ancak o zaman desteklerim. Engel olmam. Demokrasinin en iyi uygulandığı yerlerden biridir benim evim. Köpeğimizin de ciddi hakları vardır. O yüzden benim hayatıma giren çıkmak istemez.

Evde nasıl bir kadınsınız? Servet gibi titiz misiniz mesela?

Titiz değilim. Çok yoğun olduğum için öyle ev kadınlığı da yapamıyorum zaten. Fırsat bulsam yemek yapmak isterim ama. Organizatörüm ben evde. Günlük işleri organize eden, listeler yapan, işbölümleri planlayan... Bir de çok misafirlidir bizim ev. Mutlaka yatıda birileri olur. Komün hayatı yaşarız...

Hiç yalnız kalmak istediğiniz olmuyor mu?

Duşun altında sadece... Yalnızlıktan sıkılırım. Günübirlik gideyim diyorum bazen, iki saat dayanamıyorum.

Twitter’ı da çok aktif biçimde kullanıyorsunuz...

Evet, eşim, dostum çok öfkeli yazıyorsun diye uyarıyor bazen. Ama yaşadığım haksızlıkları herkes bilsin istiyorum, kimsenin şahsına hakaret de etmiyorum. Yaşadıklarımızı birey olarak
o kadar içimize attık ki bunca zaman... Sokaklara dökülemedik, bağıramadık, eylem yapamadık... Twitter gibi bir ortam bulmuşken çıldırdığımız anlarda insanlarla bunu paylaşma ihtiyacı duyuyoruz.

Yazarlar