Cumartesi “Kişilikliyseniz, kağıt parçasıyla da güzel görünürsünüz”

“Kişilikliyseniz, kağıt parçasıyla da güzel görünürsünüz”

14.08.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

İstanbul Moda Fuarı Cemil İpekçi’nin tasarladığı kağıttan koleksiyonla açılacak. Özel bir şovla sergilenecek giysiler gazete, paket ve çikolata kağıdı gibi malzemelerden oluşuyor

“Kişilikliyseniz, kağıt parçasıyla da güzel görünürsünüz”

Cemil İpekçi’nin Beyoğlu’ndaki küçük atölyesinde sohbet ediyoruz. 26-28 Ağustos tarihlerinde CNR Expo Fuar Merkezi’nde gerçekleştirilecek İstanbul Moda Fuarı’nda sergileyeceği kağıttan koleksiyonundan söz ediyor. “Yansıma” adlı 60 parçalık bu koleksiyonda abiye, spor, pantolon, ceket, etek her şey var. Defilede koreografiyi ise Yasin Soy’un yaptığını söyleyen Cemil İpekçi, “Çizgidışı bir gösteri olacak. Beni artık sıradan bir defile kesmiyor. Artık görsel bir şov, giysilerde ışık, efektler, hatta teatral şeyler istiyorum. Yarın kayalardan da, balık derisi ya da kılçıklarıyla da bir defile yapabilirim” diyor...
Giysiler bu organizasyondan sonra Mardin, Hollanda ve Slovakya’da da defile ve sergilerle tanıtılacak.

Nereden çıktı kağıttan giysi tasarlama fikri?
Kağıt çok önemli bir şey yaşamımızda. Hem çok kıymetli hem de çöpe atılacak kadar değersiz. İnsanların uğruna dünyayı çalkaladığı para da kağıt. Kağıtlara çizdim, yazdım, kağıtlardan okudum ve kağıdın hayat bulması gerektiğini düşündüm. Duygularımı kağıtta daha iyi ifade ettiğimi gördüm. Satenlere, ipeklere ihtiyaç yok. Kişilikliyseniz bir kağıt parçasıyla da güzel görünürsünüz.

Neler var bu kağıtlarda?
Kağıda boyaları sıçratabiliyorum. Çöpe atacağım gazeteleri giysilere dönüştürebiliyorum. Kalıp kağıtları, kasapların etleri sardığı yağlı kağıtlar, paket kağıdı, çikolata kağıdı da kullandım. Bazı giysilerde benimle yapılmış röportajları görebilirsiniz. Ama etnik tasarımın dışına çıkamadım yine.

Nasıl bir defile bekliyor insanları?
Karagöz ile Hacivat gibi, hicivli, gölge oyunları olan, içinde benim de yer alacağım bir gösteri olacak. Bu bir moda gösterisi değil. Zaten modadan nefret ettiğimi herkes biliyor. Modaya ben 40 yıl önce “faşist” ismini taktım, hâlâ da öyle. İnsanları mahvediyor, diktatörlerden daha çok insanlara hükmediyor. Benim modacı olmam mümkün değil. Kimseye “Benimkiyle en güzel olursun” deme hakkım yok.

Nesiniz peki?
Profesyonel giysi tasarımcısıyım. Dekorasyon, iç mimari ve yemek tasarımcısıyım da aynı zamanda.

“Sezen, Liszt ve Chopin dinledim”

Koleksiyonun adı neden “Yansıma”?
Duygularımı, fikirlerimi, aşklarımı yansıtıyor. Tabii ki herkes koleksiyona bakıp beni anlayacak değil. Böyle bir zorlamam da yok. Hiçbir sanatçı sanatını beğendirmek için yapmaz zaten. Sanat tükürük beziniz gibidir. İstemeden içinizden çıkar.

Nelerden etkilendiniz?
En çok müziklerden etkileniyorum. Koza dönemimde şarkılara takılıyorum. Sezen
Aksu’yla çok fazla doğururum. Bu koleksiyonda ise Chopin, Liszt ve Sezen Aksu’nun “Denge” adlı şarkısından etkilendim. n

“Ajda her haliyle bir idol”
Hangi ünlülerin giyimini beğenirsiniz?
Mercan Dede ve Sezen Aksu’nun giyimini çok beğenirim. Modaya uymaz, istedikleri gibi giyinirler. Gönül Yazar ömrüm boyu âşık olacağım bir kadın. Bu kadar mı her şeyi taşıyabilir insan? Ajda Pekkan her haliyle bir idol. Bülent Ersoy da farklı giyinir ama çok benim tarzım değil. Onun gibi büyük bir sesi olan bir sanatçının üzerinde o kadar büyük giysiler görmek istemiyorum. Hiçbir şeye ihtiyacı yok. Bir çuvala bile sarınsa kılığına bakan olmaz.

“Kapalıçarşı’yı her hafta görmeli ve koklamalıyım”
Müdavimi olduğunuz mekanlar var mı? Ne okursunuz, ne dinlersiniz?
Cihangir’deki Firuz Ağa kahvesine beni dadım çocukken de götürürmüş, hâlâ da en çok orayı severim. Nevizade’de İmroz’u severim. Nişantaşı’na sık giderim, orada büyüdüm. Sultanahmet’ten vazgeçemem. Kapalıçarşı ve Mısır Çarşısı’nı haftada
bir mutlaka görmeli ve koklamalıyım.
Et sevmem; balık, tavuk ve sebze çok severim. Müzik olarak da Bach’tan türkülere kadar pek çok şey dinlerim.
Boş zamanlarımda da tarih, tekstil, meditasyon, düşünce gücü ve
mimariyle ilgili kitaplar okuyorum.

“5 yaşındayken kendimi ünlü biri gibi hissediyordum”
Tasarıma çok erken yaşlarda başladınız...
Evet, hep meraklıydım. Ben böyle doğdum. Tasarımı düşünmediğim bir zaman yok. İlk olarak 4 yaşında minik
bir mendil şasesi yaptım, üstüne de kanaviçe işledim. 5 yaşında bir palto,
6 yaşında da jüponlu bir etek diktim.

Bu kadar ünlü olacağınızı tahmin ediyor muydunuz o zamanlar?
Ben kendimi hep ünlü hissettim.
5 yaşındayken de kendimi yıldız hissederdim. Bu nedenle de ünlü olduğumda çok bir şey değişmedi. İnsanlar beni alkışlamadan önce ben kendimi
o kadar çok alkışlıyor ve seviyordum ki... Beni göklere çıkardıklarında zaten oradaydım. Bu nedenle de hiç şımarmadım. Bunun adı egoizm değil. Kendinle barışık olmak. Ben şöhret olmak için ve para için çalışmadım. Benim için hayatımda para gerçekten en kıymetsiz kağıt parçası olmuştur. Ama yine de hep yaşamak istediğim gibi yaşadım. Sevgi dolu, özgür, taviz vermeden, isyankar, baş kaldıran, şeffaf bir insan oldum hep.