Cumartesi “Lisedeyken bugünleri hayal bile edemezdim”

“Lisedeyken bugünleri hayal bile edemezdim”

14.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

“Kuzey Güney”in Simay’ı olarak tanınan genç oyuncu Hazar Ergüçlü yeni sezonda “Medcezir”le ekranlarda. 21 yaşında olan ve kariyerine bir Derviş Zaim bir de Uğur Yücel filmi sığdıran oyuncu: “Çok iyi yerlerde olduğumu ima etmiyorum ama lisedeyken bugünleri hayal bile edemezdim, gerçek olacağına inanmazdım”

“Lisedeyken bugünleri hayal bile edemezdim”

Beyaz bluzu, paçalarını kıvırıp giydiği boyfriend jean’i, ince topuklu sandaletleri ile çok “cool” görünüyor. Bundan yaklaşık bir sene önce “Kuzey Güney”in kötü kızı Simay’ken bir araya geldiğimiz Hazar Ergüçlü ile bu kez sezonun iddialı dizilerinden “Medcezir”in Eylül’ü olması vesilesiyle buluşuyoruz. Daha farklı bir Hazar Ergüçlü var karşımda, yine çok tatlı, güler yüzlü, biraz da çekingen ama kendisinin de söylediği gibi biraz “büyümüş”. Canlandırdığı karakterin etkisiyle belki, giyim tarzı değişmiş biraz. “Ben o gün giydiklerimi bugün de giyebilirdim, o tarzımı hâlâ koruyorum aslında” diyor: “Eylül benden daha becerikli topuklu ayakkabı konusunda, ben pek becemiyorum.”
Ergüçlü ile Kıbrıs’tan, ailesinin yanından “Artık evim burası oldu” dediği İstanbul’a döndüğü gün buluştuk ve sohbet ettik.

Haberin Devamı

Nasıl bir karakter Eylül?

İyi huylu, sevgi arsızı, bıcır bıcır, çok şirin bir kız... Barbie gibi. Çok steril bir ortamda yetişmiş. Dünyanın nasıl bir yer olduğunu bilmiyor. Tabii kendince üzüntüleri var ama bunları bastırma yöntemi bu zaten, bu sevgi arsızlığı, neşesi...

Nasıl bir genç Eylül, kendi 18’inizle kıyaslarsanız?

Çok daha farklı bir hayatı var benim 18 yaşıma göre. Daha yetişkin gibi yaşıyor. Çok zengin bir kere. Alışveriş yapsın, giyinsin, süslensin, gezsin, partilere gitsin... Ben öyle değildim.

Ece Yörenç-Melek Gençoğlu ile çalışıyorsunuz ikinci kez. Nasıl onlarla çalışmak?

Çok güven verici... Tabii işimiz hakkında kafa yoruyoruz ama o kadar temiz bir şey getiriyorlar ki önümüze çok rahat çalışıyoruz.

Haberin Devamı

“Medcezir” bir zamanların popüler dizisi “The O.C.”den uyarlama. İzler miydiniz diziyi?

O dönemde izlemiyordum ama iş gelince biraz izledim. Çok da izlememeye çalıştım açıkçası, bu bir adaptasyon olacağı için çok etkisi altında kalmak istemedim. Daha buraya özgü, daha farklı bir şey yapmak istedim.

“Simay karakterinin unutulmamasında bir zarar görmüyorum”

Serenay Sarıkaya ile yakın iki arkadaşı canlandırıyorsunuz. Nasıl, iyi anlaştınız mı?

Evet. Zaten o uyumu yakalamamız çok önemliydi bizim için. Gerçek hayatta da öyle bir yakınlık kurduğumuz için ekrana da yansıyacaktır bu durum diye umuyoruz. Set dışında da görüşüyoruz, birlikte dışarı çıkıyoruz.

Televizyonda kötü kızdan iyi kıza geçiş yaptınız. Seyirci Simay’ı nasıl unutacak sizce?

Tabii ki üstüme yapışmasını istemem ama Simay da benim çok sevdiğim bir karakterdi, tamamen unutulmamasında bir zarar görmüyorum. Eylül ondan çok daha farklı. Umarım başarılı olmuşumdur.

“Ercan Kesal’ın kalemini çok severim”

Dışarı çıkmayı pek sevmiyordunuz...

Hâlâ öyle... Ev ortamını çok severim; evde oturup kahve içmek, sohbet etmek daha bana göre.

Kitap okuyordunuz çok. Şu sıralar ne okuyorsunuz mesela?

Şu an “Bir İdam Mahkumunun Son Günü”nü okuyorum, Victor Hugo’nun. Ercan Kesal’ın “Peri Gazozu”nu yeni bitirdim. Çok severim Ercan Kesal’ın kalemini.

Haberin Devamı

“Ah keşke ben oynasaydım bu rolü” diye ağzınızı sulandıran bir rol oldu mu son zamanlarda?

Marion Cotillard benim en sevdiğim oyunculardan biri; onun “Midnight in Paris”te oynadığı Picasso’nun sevgilisi karakterini oynamayı çok isterdim.

Hollywood nasıl görünüyor size? Türkiye’de küçük adımlarla da olsa bir şey yapılıyor, mesela geçenlerde Russel Crowe geldi, bazı oyuncuları izledi...

Çok güzel, büyülü görünüyor tabii ama kısmet... Ben çok büyük hayal etmek gerektiğine inanırım her zaman. Çok iyi yerlerde olduğumu ima etmiyorum ama lisedeyken şu anı, bugünleri hayal bile edemezdim. Daha doğrusu ancak hayal ederdim, gerçek olacağına inanmazdım. Fark etmeden istediğimiz şeyler gerçekleşiyor. O yüzden hayal etmekte bir sakınca görmüyorum.

“Yemek yapmaktan nefret ediyorum”

Bir gününüz nasıl geçer?

Evde oturmayı seviyorum dedim ya, başkalarının evinde de oturmayı çok seviyorum. O yüzden sık sık arkadaşlarımı ziyarete gidiyorum. Yalnızlığımı çok seven biriyim. Eve kapanıp saatlerce kitap okuduğum da oluyor, arka arkaya iki-üç
film izlediğim de... Dışarıda yemek yiyorum ya da dışarıdan söylüyorum her zaman. Yemek yapmaktan nefret ediyorum.

Haberin Devamı

Ben de... Böyle böyle Yemeksepeti’ni zengin ettik. Benim annem telefonda hep “Yavrucum arada evde yemek pişir, sağlıklı bir şeyler geçsin boğazından” der. Sizinki öyle şeyler yapar mı?

Başlarda söylüyordu ama artık huyumu bildiği için söylemiyor.

“Büyüdüm. Tipim değişti. Gittiğim yerler, giydiklerim...”

Kıbrıs’tan bugün döndünüz. Aileniz nasıl, alıştılar mı bu duruma?

Alıştılar ama ben zaten çok sık gidip geliyorum, yapamıyorum başka türlü. Her fırsatta Kıbrıs’tayım. Bir kere soğuk ülke benim kimyama ters olduğu için sürekli Kıbrıs’a gidiyorum.

En son yaklaşık bir sene önce röportaj yapmıştık sizinle. O zamandan bu zamana neler değişti?

Benim söylemem ne kadar doğru olur bilmiyorum. Dışardan biri daha objektif yorum yapabilir ama illa ki büyümüşümdür. Her açıdan... Tipim değişti mesela. Gittiğim yerler, giydiklerim... İstanbul’a daha çok alıştım. Uzun sürdü biraz alışmam ama sonunda alıştım. Artık İstanbul’a geldiğimde “Oh eve döndüm” diyorum.

Haberin Devamı

Burası artık eviniz gibi oldu...

Evet, o zamanlar biraz kimliksiz kalmıştım. Eve gitmek istiyorum ama ev neresi bilmiyorum... Annemlerin yanı değildi, burası hiç değildi. Çok arada kalıyordum. Şimdi burası daha ev gibi...

”Abim, benim canım”

Büyüdüm derken...

Alışmak büyümenin bir göstergesi bence. O zaman da yalnızdım şimdi de yalnızım ama o zamanlar zorlandığım kadar zorlanmıyorum. Birtakım zorlukların üstesinden gelebiliyorum artık. Sakinleştim.

Eski Hazar olsa mesela...

Atıyorum, duşun başlığı kırıldığı zaman ben kriz geçirirdim; “Ben ne yapacağım, nasıl tamirci bulacağım” diye. Şimdi ağlamadan, zırlamadan gidip yenisini alıp kendim tamir edebiliyorum. Alışınca daha bir sakin karşılamaya başladım olayları.

Hâlâ abinizle yakın mı evleriniz?

Tabii, abim olmazsa olmazım, abim canım, çok önemli benim için. Onun yakınlarda olması beni çok rahatlatıyor.

“Lisedeyken bugünleri hayal bile edemezdim”

Hazar Ergüçlü, Turgay Kantürk, Ayça Bingöl, Beren Saat ve Uğur Yücel’in (soldan sağa) rol aldığı “Benim Dünyam” ekimde vizyonda.

“Uğur Yücel ile çalışmak muhteşem, melek gibi”

Derviş Zaim’in “Gölgeler ve Suretler” filmiyle başladınız sinemaya, şimdi de Uğur Yücel’in yönettiği “Benim Dünyam”da rol aldınız. Şanslı hissediyor musunuz kendinizi?

Çok şükrediyorum. Uğur Yücel ile çalışmak muhteşem bir şeymiş, bir melek yani. Aşırı iyi bir insan. Tatil yapamadım diye yakınıyordum ama hiç öyle olmadı. Büyükada’da çektik filmi. Rahat rahat, mutlu mutlu çalıştım. Etrafımda huzurlu, keyifli insanlar...

O zamanlar aklınıza gelir miydi, Kıbrıs’tayken, “Uğur Yücel’in filminde oynayacağım, en beğenilen dizilerde rol alacağım” gibi şeyler...

Hiç... Aklımın ucundan bile geçmezdi.

Ne hayali kurardınız? Geleceğe dair planlarınızda tiyatro okumak var mıydı?

Çok başka bir yerden girmiştim, avukat olacaktım. Hiç öyle uç hayallerim yoktu. Babamla birlikte oturduk, karar verdik. Babam dedi ki “Sen avukat ol”. İngiltere’de üniversiteden kabul de geldi ama sonra “Ben tiyatro okuyacağım” dedim. Babam ilk “hayır Hazar’cım” dedi. Çok kibardır o ama öyle lafları öyle bir tonda söyler ki bir şey diyemezsin... Sonra anlattım, o da beni dinledi ve kabul etti. Çünkü tiyatroya adım attığım gün “Hah işte burası benim, ben burada olmalıyım” dedim. Orada çok mutluydum, çok özgürdüm. Hiç utanmayacağım, çekinmeyeceğim bir yer -ki benim o çekingenliğim başa beladır. Yanlış anlaşılmama sebep olur çoğu zaman. İnsanlar soğuk olduğumu düşünür mesela.

Yazarlar