Cumartesi Lüfer Bayramı kutlu olsun!

Lüfer Bayramı kutlu olsun!

15.10.2011 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yenikapı’daki İstanbul Su Ürünleri Hali’nde, topuklularının üzerinde kararlı adımlarla ilerliyor Defne Koryürek.

Lüfer Bayramı kutlu olsun

Bizi martılar, balıkçılar ve halin idari görevlileri karşılıyor bizi. “Bakanlıktan mı geliyorsunuz?”, “Hayır. Sivil toplum kuruluşundan geliyoruz.” diyor Koryürek. “Greenpeace’çi misiniz yani?”... “Onun gibi bir şey. Fikir Sahibi Damaklar’dan geliyoruz. Hani ‘Lüfer Timi’ rozetli ekip var ya...” Koryürek’in son sözünden sonra bir adım geriye çekiliyor görevliler. Bugün Fikir Sahibi Damaklar’ın duyunca geri adım attıracak etkinliklerine bir yenisi ekleniyor. Bundan böyle İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın kampanyası kapsamında ekim ayının üçüncü cumartesisi İstanbul’un “Lüfer Bayramı” olarak kutlanacak. Bayramın arifesinde Fikir Sahibi Damaklar’ın kurucusu Defne Koryürek’le etkinliklerin bir kısmının gerçekleşeceği su ürünleri halinde, kampanyaya en büyük desteği verenlerden şef Mehmet Gürs’le de sahibi olduğu Mikla restoranda buluşup hazırlıkları ve kampanyanın ne durumda olduğunu konuştuk. Her ikisi de gelişmelerden memnun. Böyle giderse tüketiciyi ve satıcıyı bilinçlendirerek üretim sürecine dahil etme çabalarının kısa süre sonra sonuç vermesini bekliyorlar.


“Adına ağıt değil, bayram diyelim ki bolluk gelsin”


Defne Koryürek Fikir Sahibi Damaklar hareketi lideri
-Bakandan çok büyük bir iltifat geldi, bayramın açılışını yapmak istedi. Biz de seve seve kabul ettik. Zira yöneticilerin sivil toplum kuruluşlarının sesini duyduğu anlar çok az oluyor. O anlardan birini yaşıyoruz.
-İstanbul Lüfere Hasret Kalmasın kampanyasının başından beri avlanabilecek lüfer boyunun 14 santimetre olmaması gerektiğini bakanlığa anlattık durduk. En az 24 olsun dedik. Ağustosun son haftası bir açıklama yaptılar. “Şimdilik 20 santimetre olsun, bir inceleyelim. Gerekirse daha yukarıya çekmeye de hazırız” dediler. Bunu çok olumlu karşıladık. Bugün dertlerimizin sadece balık olmadığı ortada. Tohum derdimiz var, GDO’lardan endişe duyuyoruz. Gıdamızla ilgili çok meselemiz var. Bundan açılacak kapılarla çok daha ilerisini görebileceğimizi düşünüyorum.
-Kampanyamız boyunca ses tonumuzu ılımlı tutmaya, kullandığımız kelimeleri doğru seçmeye gayret ettik. Nisan 2010’da başladık. Kasım 2010’da Greenpeace eklendi. Balıkçı STK’ları, akademisyenler yanımızdaydı. Sokaktaki vatandaş bu işi çok ciddi sahiplendi. Lokantacılarımızın önemli bir kısmı camlarına “Çinakop satmıyorum” yazıları astı. Hepimiz bir ucundan tuttuk. Bunların her birinin çok ciddi değeri var. Bir türü yok etmekten bahsediyoruz. Bu kadar vicdandan konuştuğunuz bir şeye böyle bir kalabalığı kattığınız zaman ortaya müthiş sonuçlar çıkıyor.
-Balıkçılardan büyük reaksiyon geldi haliyle... Çünkü bugüne kadar yaptıkları bir avı alternatif sunulmaksızın yapamayacak hale geldiler. O noktada dostluğumuzu esirgemeden o eleştirilere kulağımızı tıkamak durumundayız. Zira “Aman aç kalmasınlar” diye avlanmalarına izin verirsek kısa bir süre sonra doğada kalmadığı için zaten aç kalacaklar. Ancak hayatını buradan kazandığı parayla sürdüren insanların zarar görmelerine de izin veremeyiz.
- Halkımız da bilinçlenmeyebaşladı. 174’ü arayıp dert yananlar, benim telefonumu bulup arayanlar, Facebook sayfamıza sürekli mesaj bırakanlar... Bu çok heyecan verici. Bu bayram da onun için. Balığımızın yok olmasının önünde öncelikle biz duralım diye.

“Böyle giderse yakında lüfer karaborsaya düşecek”

-Bunun adına bayram dedik, bir anma, ağıt yakma demek istemedik. Tezgahta 50-60 lirayı bulmuş durumda lüfer. Bu paraya balık yenmez. Benim çocukluğumda lüfer bedava bir balıktı. Bizim derdimiz; bu balık karaborsaya düşmesin. Bayram diyelim ve her bir aşamasını kutlayarak bu balığa sahip çıkalım ki yenilebilir bolluğa gelsin. Bu şehrin sembolü olmaya devam etsin.
-Bu etkinliklerde kimseye parmak sallamak değil niyetimiz. Dünyadaki kaynakların durumunu, sürdürülebilirliğin koşullarını ve yeme-içme sektörünün geleceğini konuşmak.




“Ton balığının tamamen yasaklanma vakti geldi”


Lüfer Bayramı kutlu olsun




Mehmet Gürs Mikla restoranın sahibi, şef
-Lüfer bir simge. “Kod Adı: Lüfer” diyoruz zaten. Lüfersiz bir İstanbul, yedi tepesi olmayan bir İstanbul gibi bir şey. Peki Ege’nin, Akdeniz’in, Karadeniz’in balığı ne olacak? Kalkan diye bir şey kalmadı artık. Mavi yüzgeçli ton balığı bitti. Minimum avlanma boyutu yükseltilen üç tane balık var; lüfer, orfoz ve lagos. Bundan sonra palamutun, kalkanın yükselmesi gerekiyor. Ton balığı tamamen yasaklanmalı.
-Bu kadar yoğun bir kampanya yapıldı. Sonucu alındı. Bu çok önemli.
Çok sık olan bir şey değil çünkü.
Demek ki biz diğer balıkları da belki tek tek ele alarak kurtarabiliriz.

“Dünyada balık kalmayınca nefes alamayacağız”

-NumNum ve Mikla olarak balık avlama ölçüleriyle ilgili kampanyaların arkasında çok durduk. Asla yavru
balık kullanmıyoruz. Yemeğin sadece lezzeti değil, etik biçimde üretilip üretilmediği de önemli.
-Ton balıklı salata en çok sattığımız şeydi eskiden. Satmama kararı aldık ve menüye de yazdık neden satmadığımızı. Ama onun yerine başka bir şey koyuyoruz. Müşteriden çok pozitif tepki aldık.
-Eskiden “Bodrum’dan özel yumurtalı dilbalığı getirttim” diye hava atılırdı. Bugün canilik bunu söylemek. “Ben çok rafineyim”den ziyade “Ben görgüsüzüm”ün ifadesi bu. Sattığın her çinakobu kendi çocuğundan çalarak satıyorsun. Bu algıyı oturtabilirsek çok hızlı değişir işler.
-Kanun koymak yetmiyor, bu yasa uygulanabilecek mi? Daha dün çinakop ve sarıkanat gördüm Kasımpaşa’da tezgahlarda.
-Çok az çeşit tüketiyoruz. Niye istavriti, hamsiyi daha fazla kullanmıyorsun? Sadece Karadenizli mi yesin hamsiyi? Biraz yaratıcı olmak lazım. Kocaman bir balık değil de küçük bir parça balık yanında bol sebze yemek gerekir. Çünkü gerçekten azalıyor.
- Bu tempoyla gidersek 40 sene sonra dünyada bir tane balık kalmayacak. Benim çocuğum benim yaşıma geldiğinde ancak fabrika ürünü balık yiyebilecek. Bugünkü tavuk gibi. Denizlerde balık olmadığı için denizler sağlıksız olacak. Nefes alamayacak insanlar. Dünyadaki oksijenlerin çoğu denizden geliyor, ormanlardan değil.


Günün programı


- İstanbul’un En Baba Lüferi” olta avı yarışması
08.00-11.30, Fındıklı Parkı
-“Anne bak! Lüfer çizdim!”
13.30-15.30, Enstitü, Meşrutiyet Caddesi, Tepebaşı
-Boğaz’ın Efendileri”
15.30-17.30, Yemek Sanatları Merkezi, Nuruosmaniye, Çemberlitaş