Cumartesi Muhtelif konular

Muhtelif konular

30.10.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Muhtelif konular

Bu hafta köşemin konusu muhtelif. Biraz havadan sudan yani. Mesela, yazar-çizer takımı ile siz okurlardan, Savaş Aydan, bir Şirket-i Hayriye kaptanından ve Paşa isimli bir köpek kardeşimden söz edeceğim bugün. Konular her ne kadar muhtelifse de, gördüğünüz gibi konu mankenlerim çok değerli. Hava ve su kadar...Önce, geçen haftaki "Kamera arkası kadınları" yazıma gelen, küskün yazar arkadaşların ve Savaş Ay hayranı okurların yolladığı mektuplara cevap vermek isterim. Yazımı okumayanlar için özetle, "Ünlü mankenlere kültür soruları sorarak onları alay konusu yapan, aslında kendileri vitrinde olmak isterken, çirkin ve yeteneksiz olduklarından kamera arkasında kalmış, kompleksli yazar çizer arkadaşları" eleştirmiştim. Halen aynı şekilde düşünüyorum. Ayrıca yazımda sözü geçen "Annesini öldüresiye döven ve bir kanalda türkü yarışmasında jüri üyeliği yapan kadın"ı görmezlikten gelen ve bu zulme duyarsız kalan (Şenay Düdek, Pakize Suda hariç) arkadaşlara söyleyecek laf bulamıyorum. Savaş Aya gelince.. Sözlerimin içinde Savaşı kasteden, onu eleştiren hiçbir şey yoktu. Bir kere ben "kültür soruları" demişim. "Proust kimdir?", "Eserlerini say bakayım?" cinsinden sorular soranları. (Yıllar önce Vivet Kanetti sormuştu bana. Modellik yaptığım günlerdi.) Savaş Ayın kızlara yönelttiği konular ise, her Türk vatandaşının bilmesi gereken en basit kavramlar. Bize tarif edilen kültürle yakın-uzak ilgisi olmayan ve sadece herkesin bilmek mecburiyetinde olmadığı soruların hiç birini sormadı ki Savaş... (Kızlar da sağ olsun, Yaşar Kemal ve Adnan Menderesten bihaber oldukları için çuvallıyorlar bu arada.) Benim eleştirdiğim grup bu kızlara tuzak soru soranlar. Röportaj değil adeta bir sorgulama! Savaş ise sorgulamaz bilirsiniz, sadece sohbet eder. Ayrıca Savaş ünlü bir adamdır. Mesleğinde kendini ispat etmiştir. Vitrin yeteneklerine sahiptir, isterse aktör de olur, şarkıcı da... Yani benim anlattığım grupla yakından uzaktan alakası yoktur.* * *Bu yazıdan sonra hemen kendinizi dışarı atıyor ve saat 14.30da Emirgan vapur iskelesinde oluyorsunuz. 20 yıllık, dünya efendisi Rizeli kaptanınız Bahattin Güneş, sizi motor botu (ufak bir gemi) ile oradan alıyor ve İstanbulun şirin iskelelerine götürüyor birer birer. Sizler de benim gibi yedi yıl sonra ilk kez bir deniz taşıtına biniyorsanız ve yanınızda kaçık iki de arkadaşınız varsa mutlu birkaç saat geçireceksiniz demektir. (Gel canım kıyıda iki çay içeriz, biraz da yürüyüş yaparız derken geminin birinde, ummanın ortasında kendinizi bulmanız işten bile değildir. Bu da şu şekilde olur; iskeleden demir almış aracın kaptanına ele ve kolla işaretler eder, kendini iskelede yerlere atar ve adamın dikkatini çekersiniz. Sonra bizi de al diye yalvarırsınız. Kaptan acır. Geri geri gelir, yeniden halatlar atılır. Yolcular sizi seyreder, gülerek. Siz onlar adına Japon selamı verir -minnet duygularınızı ifade için- ve zıplayarak girersiniz gemiye. Tek tek özür dilersiniz hepsinden. Daha sonra şımarır kaptan köşküne çıkarsınız. Yolculuk başlar. Bir ara yağmur yağar. İşi biraz abartır Kanlıcada yoğurt almak için bottan inersiniz. Dönüşte ellerde pudra şekerli yoğurtlar -oruçlu kaptan da unutulmaz tabii- Emirgana doğru yola koyulursunuz, bu gezme işini önümüzdeki çarşamba günü tekrarlamak üzere. Bizi bekle Bahattin abi.)* * *Antalya Ayanoğlu Sitesi sakinlerine bir-iki şey söyleyerek ve sizlere iyi haftalar dileyerek yazımı bitiriyorum. Yedi yıldır komşu dairenizde yaşayan ve sesini bile duymadığınız Paşa isimli köpek, sizlerin aranızda topladığınız imzalar sonunda bu hafta "uyutuluyor". Yani hayatına son veriliyor. Oysa biraz bekleseniz zaten ölecekti. Bu arada biliyorsunuz, Paşa yedi yıldır komşunuz ama sadece altı aydır asansörünüzü kullanıyor. Yaşlı olduğundan artık merdiven çıkamıyor. Şikayet dilekçenizde "Çocuklarımız mikrop kapar" diye buyurmuşsunuz. Hatırlatırım, çocuklar yaşlı bir dostun olmayan "mikroplarından" ölmezler. Çocuklar apartmanınızın tepesine -üç kuruş paraya tamah edip koydurttuğunuz- "baz istasyonu"ndan ölürler. Hem de kanser olarak. Yazara e-mail Havadan sudan... Hayatımızda bundan daha yanlış kullandığımız bir başka tanım yoktur herhalde. "Hava" ve "Su" kadar önemli iki değeri bizler, yıllarca "gelişi güzel", "saçma sapan" ve "olmasa da olur" anlamında kullanmış durmuşuz.

Yazarlar