CumartesiNaylon TV dizisi

Naylon TV dizisi

08.02.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Naylon TV dizisi

Naylon TV dizisi




Bin kunduz! Az önce Fener yenildi. Bu sinirle nasıl ve ne yazılır bilmiyorum.
En iyisi, bir süredir ertelediğim "Hürrem Sultan" dizisinden çıkarayım öfkemi. İnşallah yönetmeni maç hakeminin akrabasıdır.
İki gün önce Hürriyet’te okudum, MedYapım diziyi dışarı satacakmış. Zahir bizi dünyaya rezil etmeye karar verdiler. Niye mi? Çünkü dizi kötü. Yeşilçam’ın renkliye geçiş döneminde, rejisör prodüksiyon amirine diyor ki: "Şunlara söyle ne kadar cart sarı, cart yeşil elbiseleri varsa yarın giyip gelsinler sete, görüntüler canlı olsun." Bu dizide de yönetmen ve sanat yönetmeni kafa kafaya verip çadır tiyatrosu tadında bir eser ortaya koymuşlar. Her şey cıvıl cıvıl. Dekor, kostüm ve aksesuvardan sorumlu "ar direktör" ise bir facia. Adamcağız köyde gördüğü doğanın tüm renklerini aynen kullanmış. Pastel tonlardan haberi yok belli ki. Tüm sarayı naylon kumaşla tefriş etmiş. Hele o padişah efendimizin kavukları? Kadınlar ise tek renk objeler halinde ortada salınıyor. Kırmızı elbiseli cariye kırmızı yastık kullanıyor, mor giyen mor duvarın önünde duruyor. Yani o kadar renk uyumu (!) var. Tansiyonunuz az az düşmeye başlıyor bu "seçkinlik" karşısında (Sadık Kızılağaç gibilerini bulmazsanız işler böyle ucuzluyor maalesef). Bir de "Yalan Rüzgarı" kadınları gibi, hizmetkarlar dahil kimse iş yapmıyor. Bu yüzden herhalde, naylon elbiseleri hiç kırışmıyor. Naylon merakı burada bitmiyor, Valide Sultan’a Uzakdoğu’dan kumaşlar geliyor; bir bakıyorsunuz hepsi Kapalıçarşı, köylü pazarından alınmış jan janlı türden. Hani Hoytur ekibi bellerine bağlayıp halay çeker ya, aynen o. Sadakorlardan, ipek tafta ve brokarlardan söz etmiyorum ama biraz daha özen gösterilebilirdi diye düşünüyorum. Acaba neden o güzelim Osmanlı gravürlerinden faydalanılmaz?
Gelelim diğerlerine... Bir kere arkada kullanılan projeksiyon mudur nedir, pek anlayamadık ama çok ilkel. Galiba bu teknoloji bıraktığım yerde duruyor. Biz bile objektifin önüne kadın çorabı bağlayıp çekerdik, filtre tadında olsun diye. Bu kabak ışık ısrarı niye? Sonra, madem fon olarak kıvır kıvır desenli bir çini duvar kullanıyorsun, önündeki oyuncu neden bin bir detay kostüm giyiyor? Sanat yönetmeni aynı zamanda dekorcu. Nazenin Hürrem’in bir el darbesiyle açılıveren kartondan gizli geçitleri görünce de "Bu son yapışın olsun, ellerin kırılır da yapamazsın inşallah" diyesim geliyor. O kadar fena yani. Hele, şehzadenin doğumuyla koskoca (!) Osmanlı topları ateşlendi, iki sigara dumanı ancak çıktı. Benetton yeşili bayraklar taşıyan ordu ise son rezalet. Gömlek kollarının ütü izleriyle, atlarının üzerinde yepyeni giysileriyle göründüler. Akından dönüyorlarmış. Nasıl oluyorsa hiçbirinde bir ter damlası bile yok. Saray eğlencelerine de muttali olduk bu dizi sayesinde. Kızlar bahçede toplanıp Amerikalı kızlar gibi "May Quinöcilik oynuyorlar, tutmuşlar bir kurdelenin ucundan sarsak sarsak dönüyorlar direğin etrafında.
Bu diziyi önce parodi sanmam işte bu sebeptendir. Ama o zaman Deniz Türkali’nin ne işi var? Gülben Ergen tam bulunması gereken yerde. Koskoca vakur Hürrem Sultan ancak bu kadar "hafife" alınabilirdi. Harem’de düzen değiştirmiş, padişaha sakal kestirmiş bu akıllı kadın ancak bu kadar "dadı Melek" gibi oynanırdı, basit cilvelerle. Yakın plan görüntüsü felaket. Böylece yapımcıdan yönetmen olunamayacağını öğrendik. Güzel bir kadını takunya haline getirebildiği için kutlamak lazım. Diğer bir hata da bu kızı konuşturmak. Zaten bir-iki oyuncu dışında herkes müsamerede gibi, "Bir supangeles rica edecegim" tarzında konuşuyor. Bir de anlatımda bol detay var. Radyo döneminde "Mikrofonda Tiyatro"lar vardı bir zamanlar. Dinleyici skeçteki oyuncuyu göremediği için "etraflıca" anlatılırdı hareketler, "Şu bardaktan şu suyu şöyle bir içeyim, şu kapıyı çat diye şöyle bir kapatayım" gibi. Bu dizide de öyle. Sonuçta anlıyoruz ki; olmayan şeyin yönetmeni de olmazmış. Naylon sanat yönetmeninden bahsediyorum.





















EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler