Cumartesi ‘Ne kendime ihanet ettim ne de resme’

‘Ne kendime ihanet ettim ne de resme’

08.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ressam Avni Arbaş: "Para için resim yapmam. Meşhur olabilirsiniz ama bir işi meşhur olmak için yaparsanız hapı yutarsınız"

‘Ne kendime ihanet ettim ne de resme’

‘Ne kendime ihanet ettim ne de resme’

Ressam Avni Arbaş: "Para için resim yapmam. Meşhur olabilirsiniz ama bir işi meşhur olmak için yaparsanız hapı yutarsınız"

TUBA AKYOL

Sanatçı roman yazar, şiir yazar, resim yapar; sanat tarihçileri de "Niye o kelimeyi kullandı, niye resminde şu motifi bu renge boyadı?" diye düşünür, eserin "mesajını" anlamaya çalışırlar.
1993 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü 3. sınıf öğrencileri, sanat eleştirisi dersi için Avni Arbaş’ın "Atlar" sergisini gezerler. Resimleri görecek, düşünecek ve bir kritik yazacaklardır. Sonuçta 58 kişilik sınıfın tamamı, Avni Arbaş’ın atları özgürlük simgesi olarak kullandığı sonucuna varır. Hoca şaşırır, "Hepiniz aynı şeyi mi düşündünüz?" diye.
Arbaş da aynı şeyi düşünüyor ve atları özgürlük simgesi olarak kullandığını söylüyor. At sevgisini ise bir anekdotla anlatıyor: "Bir panelde söz atlardan açıldı. ‘Bazen kendimi at gibi hissediyorum’ dedim. ‘Estağfurullah’ diye araya girdi panelin yöneticisi. Oysa bu hakaret değil; at güzel bir şey."
İş Sanat Kibele Galerisi’nde Arbaş’ın 60 yıllık resim serüvenini anlatan dev bir sergi düzenleniyor. 26 Ocak’a kadar sürecek sergide 10 özel koleksiyondan 200’e yakın resim yer alıyor. Sergi için Arbaş’ın sanat hayatını anlatan bir de kitap hazırlandı. Kitabı, Arbaş’ın yakın dostu Ferit Edgü kaleme aldı.

"Annem ‘Oğlum asker olacak’ derdi, babam bana göz kırpardı"
İş Sanat Kibele Galerisi’nde 60 yıl boyunca yaptığınız resimleri içeren dev bir sergi var şimdi. 60 yıl çok uzun zaman. Bu tutku nasıl başladı?
Benim mesulum babamdır. Yoksa ben doğru dürüst bir adam olurdum. (Gülüyor) Askerdi babam ama hep resim yapardı. Her gittiğimiz yerde onun bir atölyesi olurdu. 3 yaşında bir şeyler çizmeye başladım.

Babanız ressam olmanızı istedi mi, yoksa hobi düzeyinde ilgilenmenizi mi tercih ederdi?
"Sen ressam olacaksın" derdi babam bana yalnızken. Annem "Oğlum asker olacak" dediğinde "Tabii" der, sonra bana göz kırpardı. Annem asker, memur falan olmamı istiyordu.

1919 doğumlusunuz. Sizin döneminizde Türkiye’de ressam olmaya soyunmak kolay olmasa gerek...
Zordu canım, çok zordu. Ama bütün hayatım boyunca resimle yaşadım ben. Para kazanmak için resim yapmadım, resim yapmadan yaşamam mümkün olmadığı için resim yaptım. Resme ticari olarak hiç bakmadım. Kendime ihanet etmedim, bu yüzden resme de hiç ihanet etmedim.

Bir sanatçı kendine nasıl ihanet eder?
Kendini aldatır, yalan söyler. Mevlana’nın bir sözü var: "Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol." Sanatta bu şart. Ben başkaları beğensin diye resim yapmıyorum. O zaman ihanet etmiş olurum kendime.

1946 yılında Fransa’ya gittiniz. İlk zamanlarda resimden kazandığınız parayla yaşayabildiniz mi?
Başlangıçta hayır. Paris’teyken gazetelerde mizanpaj falan yapardım. Ek işlerden para kazandım ama o dönemde de resmi hiç bırakmadım. Benim bir de en büyük şansım, beni Fransa’nın davet etmesiydi. Eğer buradan bursla gitseydim, geri dönüp o bursu ödemek için öğretmen olarak şurada burada çalışmam gerekecekti senelerce. Çok zaman kaybedecektim.

Ya hiç Paris’e gitmeseydiniz...
Buradaki ressamlar, istedikleri kadar kabiliyetli olsunlar, kendilerini yetiştirme ortamı bulamıyorlar. Röprodüksiyonlarına bakıyorum kendi resimlerimin, hiç alakası yok. Ben 1950 yılında, iki ay boyunca İtalya’yı dolaştım mesela. Müzeler, katedraller... Buradaki ressamlar bunu yapamıyor. Kabiliyet tek başına yeterli değil, eğitim de gerekiyor.

"Resim bir itiraftır" diyorsunuz siz, neler itiraf ettiniz resim aracılığıyla?
Hiçbir şeyi saklamadım. Düşüncelerimi, rüyalarımı resimle anlatıyorum. Resimlerime bakıp anlasınlar...

Rüyalarınız da mı resimlere konu oluyor?
Evet. Rüyalarımı anlatan resimlerim de var. Hatta Peter Ustinov’un arşivinde "Rüya" adlı bir resmim var. Bir ağaç, üzerinde maymuna benzeyen bir figür, altında kuyu, içinde bir adam. Uyanınca bunun resmini yaptım. Ustinov çok beğendi o resmi, ona verdim.

Herkes anlar mı resmi?
Anlar. Zordur ama biraz gayret sarf edilirse anlaşılır. Tabii Türkiye’de daha zor. Çünkü biz öyle bir ortamda yetişmiyoruz. Yurtdışında çocuklar müzelere, galerilere götürülüyorlar. Burada doğru dürüst müze bile yok. Benim resimlerim Beşiktaş Resim Heykel Müzesi’nin deposunda duruyormuş. Korkunç! Orada 10 tane falan resmim var, hem de iyi resimlerim. Nazım Kalkavan almıştı, o iyi anlar resimden, sonra iflas etti, müzeye sattı resimleri.

Resimleriniz arasında çok sevdikleriniz var mı?
Ben aslında yaptıklarımı değil yapacaklarımı severim. Yalnız seneler önce, çiçek dizisinde çok sevdiğim bir resim sergide satıldı. Hep aklımdaydı o resim. Bir gün yine Paris’te karşıma çıktı. Epey bir para ödeyerek satın aldım. O resim de İş Sanat’taki sergide.

Gençlere ne öneriyorsunuz?
Şöyle düşünün: Yolda giderken bir lağım çukuruna düşersiniz. Çıkarsınız çukurdan, hamama gidersiniz. Yıkanınca tertemiz olursunuz. Ama beyniniz ya da ruhunuz kirlenirse o zaman bunu kolay temizleyemezsiniz. Ruhlarını temiz tutsunlar.

Ruhumuzu nasıl temiz tutacağız?
Çok dikkat etmek lazım. Yaptığınız işi samimi olarak; para, iktidar, çıkar için yapmayacaksınız. Meşhur olabilirsiniz ama meşhur olmak için bir iş yaparsanız hapı yuttunuz. Para için iş yaparsanız hapı yuttunuz. İnsan sevdiği şeyden menfaat beklemez.

Herkes sevdiği işi nasıl yapsın?
Yapması lazım. Ben yaptım.

Herkes sizin kadar yetenekli olsa...
Birçok tuzaklar vardı benim de yolumun üstünde. Paris’te büyük bir galerinin sahibi, bir gün beni çağırdı. "Resim yapmayı iyi biliyorsun ama müşterilerimin zevkini bilmiyorsun" dedi. "Beraber çalışalım, ben sana neler çizeceğini söyleyeyim, sen yap. Para kazanacaksın, meşhur olacaksın" dedi. O zaman genç, güzel, çok zeki bir Fransızla evliydim. "Ne oldu?" dedi, anlattım. "Kabul ettin mi?" dedi, "Hayır" dedim. Ne dedi biliyor musunuz? "Merci" dedi... O teklifi kabul etseydim belki terk edilmiştim. Bu çok mühim. Çok az kadın böyle bir cevap verir.

"Konservatuvara gittim iki yıl, bas baritondum, çok beğeniyorlardı"
Fransız karınızla beraber misiniz hâlâ?
Üç sene önce öldü maalesef.

Başınız sağolsun. Zerrin Arbaş’ın annesi o muydu?
Hayır. Annesi Zerrin’i doğururken ölmüştü.

Torununuz da Türkiye’de oyuncu olarak hayli tanınıyor. Derya Arbaş hayırlı bir torun mu?
Çok severim kendisini. O da Türkiye’de, dizide oynuyor, "Günah" galiba dizinin adı. Elimden geldiğince onları da takip etmeye çalışıyorum. Ama resimlerimle ilgilenmekten pek fırsatım olmuyor. Onların da kendi hayatı, kendi işi var.

Onların da ressam olmasını ister miydiniz?
Torunumun çok büyük kabiliyeti var resme. Kızımın da vardır. Ama zorlayamazsınız ki.
Onlar başka meslekleri tercih etti.

Resim sizin hayatınızda hep başrolde. Müzikle, sporla hiç ilgilendiniz mi?
İki sene konservatuvara gittim burada. Bas baritondum, çok beğeniyorlardı. Ama ben kendimi en iyi resimle ifade edeceğime inanıyordum. Sporla da amatör olarak ilgilendim. At bindim, daldım. Futbolu çok severdim. Galatasaray’ın kurucularından Ali Sami Yen benim eniştem. Ama her alanda bir bozulma var. Spor bile artık para için yapılıyor. O dönemde onlar ticari kaygılarla hareket etmiyorlardı.

"İnsanlar flörtü bile TV’den öğreniyor"
8 2yaşındasınız ve hâlâ resim yapmayı bırakmadınız, hâlâ günde sekiz saat tuval karşısındasınız.
Evet. Sadece tuval karşısında da çalışmaz ressam. Günün geri kalan kısmı da düşünerek geçiyor. Çağın insanına düşünmek çok tuhaf geliyor. Oysa insan bazen oturur, durur, sadece düşünür. Şimdi insanlar işe gidiyor, evde televizyonun karşısında oturuyor ama düşünmüyor, hayal kurmuyor. Flört etmeyi bile televizyondan öğreniyorlar, kadın nasıl tavlanır, nerede buluşulur, ne konuşulur... Oysa bunları insanın kendisinin, deneye yanıla bulması lazım.

Artık insanların hayal kurmaya düşünmeye vakitleri yok.
Güzel söylediniz. Atölyem Kabataş Setüstü’ndeyken, bir sabah çok erken kalktım, Boğaz’a bakıyorum. Tül gibi bir pus perdesi var. Tekneler geçiyor ama tabii ben neler görüyorum o pusa bakıp, hayalimden neler geçiyor. O zaman düşündüm. İnsanlar artık hiç hayal kurmuyorlar. Öyle bir resim yapayım ki, bakarken hayal kursunlar dedim. Çok sade bir resim yaptım. Zeyyat Selimoğlu, yazık o da genç yaşta öldü, çok iyi bir yazardı; "Sen bu resmi satamazsın. Bitmedi sanacaklar" dedi. Hakikaten de sergide biri resmin önünde durdu, baktı baktı "Avni Bey, bu resim bitmiş mi?" diye sordu. "Kalanını hayal gücünüz tamamlayacak" diye cevap verdim.




CUMARTESİ



















Yazarlar