Cumartesi ‘Organik güzel bir kapı açtı’

‘Organik güzel bir kapı açtı’

06.01.2018 - 01:30 | Son Güncellenme:

Milliyet Pazar yazarı, gazeteci Gürkan Akgüneş’in geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan kitabı “Organik Gerçeği” bir nevi gıda okur-yazarlığına giriş niteliğinde. Akgüneş’le doğal ve gerçek gıdaya yönelik arayışı konuştuk

‘Organik güzel bir kapı açtı’

Geçtiğimiz günlerde rafa çıkan kitaplardan biri de “Organik Gerçeği”... Sağlıklı beslenmenin ve güvenilir gıdanın trende dönüştüğü günümüzde okura “Cadının Elmasını Yemeyin” diyen kitap, endüstriyel gıdada insan sağlığına yönelik riskleri gündeme taşıyor. Kitabın yazarı, meslektaşımız Gürkan Akgüneş. Milliyet Gazetesi Haber Araştırma Servisi Müdür Yardımcısı Gürkan Akgüneş’le kitabını ve “organik gerçeğini” konuştuk.

Haberin Devamı

- Kestirmeden soralım ‘Organik gerçeği’ nedir?
Kestirmeden yanıtlayayım. Endüstriyelin karşıtı. Nüfus artışı ve artan gıda talebi sonrası gıda endüstrileşti.Tabii endüstri; verim, görünüm, lezzet, maliyet ve dayanıklılık gibi kriterler için gıdayla oynadı. Sonuçta da doğal döngü bozuldu, sofralarımız kimyasallarla doldu. Ucuz ama içeriğinde bilmem kaç çeşit kimyasal olan paketli ürünler yer olduk. Ama gördük ki bu beslenme şekli bize zarar veriyor. Bunu nereden biliyoruz? Artan diyabet, obezite ve alerji oranlarından, kanserin her yanı sarmasından. Hal böyle olunca, doğal ve gerçek gıdaya yönelik bir arayış başladı. Bu arayış da organik kavramını popülerleştirdi.

Pestisitler yasak

- Organikte kimyasallar yok mu?
Yüzde yüz yok diyemeyiz. Ama kimyasal madde kullanımına yönelik ciddi sınırlamalar var. Mevcut konvansiyonel tarımda kullanılan pestisitler yasak mesela. GDO, sentetik gübre, hormon hep yasak listesinde. Havyansal üretimde antibiyotik kullanımı da sınırlı. Bunu denetleyenler de sertifika şirketleri. O yüzden “organik sertifikalı” diye bir kavram yaygınlaştı. Mevzuata göre sertifika şirketleri haberli ve habersiz yılda 2 kez üreticiyi organik kıstaslarına uygun üretim yapıyor mu diye denetliyor. Üründen numune alıp analize yolluyor. Bakanlık da bu şirketleri denetliyor. Tabii, halkımız şunu bilmeli; denetlenen işveren konumunda. Bu da güven sorunu yaratıyor.

Haberin Devamı

- Evet organiğe güvenmeyenler de çok..
Bu, toplumdaki güven eksikliğinden bağımsız değil. Artık kimse kimseye güvenmiyor. Kısa yoldan zengin olma kutsallaştırıldıkça, ahlaklı olmak ve dürüstlük saflık olarak algılanır oldu. Varlık sahibi olmak bu kadar yüceltilince de her yanı ‘işbilir’ tipler sardı. Bu organik tarıma da yumurtaların gübreye bulanıp “organik” diye tezgaha çıkmasıyla yansıdı. Bir anda herkes organik üretir oldu. Tavuklar; köy tavuğu diye satılmaya başlandı, gezen tavuk diye etiketlenir oldu. Semt pazarlarında konvansiyonel yöntemle üretilen ürünlere bile organik yazılır hale geldi. Hal böyle olunca da, güven problemi arttı. Ama zaten artık, gıdada sorumluluk alma dönemi başladı. İlla organik tüketmek isteyen sertifikalı ürün alabilir, güven problemi yaşayan üreticinin denetim raporlarını talep edebilir. Ama aslında organik çok güzel bir kapı açtı.

Haberin Devamı

‘Organik güzel bir kapı açtı’

“İçindekiler”e dikkat

- Nedir o yol?
Organik bize, endüstriyel gıdayı sorgulama imkanı sağladı. GDO’lu tohum, antibiyotikli yemle büyüyen tavuk, pestisit kalıntılı elma, katkı maddeleri hep organik sonrası konuşulur oldu. Sorumluluk alma zamanı geldi. Artık tüketici değil türetici olabilmek önemli. Bunun için de biraz gıda okur-yazlığına ihtiyaç var. Gıdanın nasıl üretildiği, içerisindeki maddelerin neler olduğu ve neye sebep olabileceğini az çok bilirsek, gıdanın üretimi konusunda söz sahibi olabiliriz.

- Bu nasıl olur?
Kitaba başlayan bir arkadaşımın ilk yorumu şöyleydi; “Hemen mutfağa gidip ne yiyip içtiğimize bir göz attım”... Amacım tam da buydu.. Bu farkındalığı yaratabilmek, paketlerin “içindekiler” bölümüne dikkat çekebilmek. O açıdan da “Cadının Elmasını Yemeyin” diye bir sloganı kapağa koyduk. Elma yiyin ama zehirlisini ayırt edip kaçının. Zaten kitabın adı ve ana teması “organik” olsa da, içeriğin büyük bölümü bir nevi gıda okur-yazarlığına giriş niteliğinde. Nüfusumuzun büyük bölümü çok kötü besleniyor. Obezitedeki artış glikoz/fruktoz kullanımından bağımsız değil. Ailelerin ve öncelikle annelerin bilinçlenmesi gerekiyor.

Yazarlar