Cumartesi Picasso'nun kollarındayım

Picasso'nun kollarındayım

03.12.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Picassonun kollarındayım

Şurası muhakkak ki hayatım boyunca çeşitli vesilelerle pek çok erkeğin kollarında bulunmuşumdur. Güzel bir kadın olmam hasebiyle buna çok şaşırmamışsınızdır umarım. Ama itiraf edeyim, son yıllarda bana sarılmasına izin verdiğim tek erkek Picasso'dur. Hatta bu "sarılma işini" o kadar ileri götürürüm ki, onun çok eskilerden, "mavi" döneminden kalma aşklarından biri olduğuma inanırım. Hani şu, sanatçının maddi-manevi çöküntülerini eserlerine tüm çılgınlığı ile yansıttığı, mutsuz, kırılgan ama tutku dolu dönemi. Kendi yaşantıma şöyle bir bakarım, hep aynı şeyleri aynı denklikte yaşamışız gibime gelir. Deli divane aşklar, karılar, kocalar, çocuklar, yazıp çizmeler, yontular, fotoğraflar, geçmişi sorgulamalar ve hayatlarımızı biçimlendiren tutkular... Farklı olanın sadece yeteneklerimiz olduğunu da bilirim. Birimizi Pablo Ruiz Picasso, diğerini hâlâ kendini bulmaya çalışan biri yapan yeteneklerimiz... İlişkimize gelince, en azından benim açımdan hâlâ sürmektedir. Fotoğrafta gördüğünüz kalın kürk mantom bunun ufak bir ispatıdır. Sanatçının 1907'de yaptığı "Avignon'lu Kadınlar"dan esintidir üzerindeki desen. 1989'da Mustafa Kop isimli bir usta tarafından -biraz da benim katkılarımla- yapılmıştır. Mantonun arkasında (fotoğrafta göremiyorsunuz) tablonun devamı vardır. Ve bütün bunlar "peç-vörk" tekniği ile oluşturulmuştur. Ortaya çıkan sonuç Picasso'nun üstün yeteneği ve emeği ile karşılaştırıldığında önemsiz gibi görünebilir ama meşakkatli bir uğraştır. Bu arada koyun postunun da malzeme olarak, sanatçının zarif ve ulaşılmaz kalitesine uymayıp biraz kaba kaçtığının farkındayım. Ama bunca deli-dolu aşkı yaşamına ve sanatına mihenk taşı yapmış, tutkusunu en uçlarda hatta vahşice biçimlendirmiş birinin ruhuyla çok örtüşeceğine inanıyorum. Sırtımda Avignon'lu kadınlarımla göğsümü gere gere Sakıp Sabancı Müzesi'ne, onun huzuruna gitmem de bundandır. Sevgili Picasso mu? Beni görünce sevindi tabii. Ne de olsa ben onun en sadık sevgilisiyim. En sadık sevgilisiyim Ustam Bekir Coşkun'un Hürriyet'teki yazısını okuyunca yine buruk bir tebessüm gelip dudaklarıma yerleşti. "Yeryüzünde kuşlar konmasın diye ağaçların dallarını kesen tek toplumuz. Belki kentli olmak için bunu yapıyoruz ama bu bizim köylü olarak kalmamızı sağlıyor" demiş. Ele aldığı konu bir zamanlar Antalya'da dikiş dikerek para kazanmaya çalıştığım günlere götürdü beni. O günlerde de, Picasso'nun resmedildiği koyun postum misali yine dokuma ve tülbent gibi kaba saba ucuz kumaşlarla boğuşuyordum. Israrım, bizim bezlerimizden de çok şık giysiler yapılabileceğiydi. Basit "köylü" tutkularımın olmasına aldırmıyordum. O tülbentleri alıp boyuyor, aralarına vatka pamuğu yerleştiriyor ve üzerine ince ince kestiğim yemenilerden süs yapıyordum. Ve sonra bunları yorgan gibi tek tek elimde dikiyordum. Sonuçta ortaya blazer bir ceket çıkıyordu. Buraya kadar iyiydi de, "eserlerimi" Antalya'nın yerlisi (bazı) kadınlara satma çabasına ne demeliydi? Bekir beyin dediği gibi "Köylülüğünü unutmaya çalışan kadına sen kalk yemeniden esvap giydirmeye çalış". Salaklığın dik âlâsı! Kadın kıyıları otelcilere satmış; paraya para, Versace'ye Versace demiyor, ben de ne ediyorum? Edemiyorum tabii. Tülbentler ve Bekir Coşkun Tülbent ceketler elimde İstanbul'a geri dönüyorum. Ha o "köylülüğünü" inkar eden kadınlardan burada da yok mu? Var tabii, tonla rastlıyorum. Sonuçta her zamanki gibi müşterilerimin -köylü ya da kentli fark etmez- okumuş hanımlar olduğunu görüyorum. Hatta beyler! Selim İleri ve Halil Ergün mesela (Mitilden yaptığım kapitone yeleklerini saklıyorlardır inşallah). Ya sevgili Yıldız Kenter! Bilgesu Erenus, Işık Yenersu, Arsen Gürzap, Yekta Kara, Gülçin Çaylıgil ve bu konudaki en büyük destekçim Gülper Refiğ. Hatta eşi Halit Refiğ ağabeyim! Hiç unutmam, beğenilerini ifade etmek için yaptığım giysi karşısında zıplayanlar olurdu. Bazen el emeğimin karşısında gözleri dolardı. Ama hepsinin ortak noktası bu dokumaları çocuklarını okşar gibi okşamalarıydı. Zorla değil ya seviyorlardı çünkü, o güzelim Anadolu yazmalarını... Sonuç olarak bilirsiniz, tarz ve kimlik hesabını halletmiş insanların bu türden çekinceleri yoktur. Tokat yazmasını boynuna bağlayıp o resepsiyonun en şık kadını olmayı başarabilirler. Köylü yemenisine tenezzül etmeyen ve kuş pisliğine tahammül edemeyen "kentlilere" inat... Yazara e-mail Müşterilerim okumuş hanımlar