06.04.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
GÜLİZ ARSLAN guliz.arslan@milliyet.com.tr
Karanlık bir stüdyoda duran siyah deri sandalyeyi gösteriyor ve “Bu siyah sandalyede oturma cesaretin var mı?” diye soruyor, hafif asabi... Her cumartesi-pazar NTV’de yayınlanacak olan “Mastermind”ın sunucusu Altan Erkekli, yarışmanın tanıtımlarında,
onu görmeye alıştığımız şefkatli,
müşfik baba rolünden epey uzak.
Yeni yarışma programını, dizisi “Yalan Dünya”yı ve tiyatrodan uzak kaldığı zamanı konuşmak üzere buluşuyoruz Erkekli’yle. Ortaköy sahilinde yürürken istisnasız bütün yüzler ona çevriliyor. İnsanlar onu yakından görmek, ona dokunmak istiyor. Fotoğraf çektirmek isteyenlerin arasında Güney Afrikalı turistler bile var. Oysa o cebinde akbili, elinde market poşetiyle gelmiş röportaja. Kimseyi kırmıyor, en içten gülümsemesiyle poz veriyor.
Bu haliyle mahcup bir rock yıldızı gibi...
“Evet, Ali torunum gibi ama bütün sıkıntılara değecek”
Nasıl geçiyor bir gününüz?
13 aylık bir bebeğimiz var, Ali. Biraz ona göre yaşıyoruz. Sinemaya gidecek vakit falan pek olmuyor, en son “Kelebeğin Rüyası”nı izledim. Pazartesileri kendi dizimizi izliyoruz. Onun dışında “Kuzey Güney”e bakıyorlar evde. Eşim Ebru, TRT spikeri. Ali
için iki yıl ücretsiz izin aldı. Onun Ali mesaisine ben de yardım ediyorum.
Zor mu Ali’nin enerjisine yetişmek?
58 yaşındayım, tabii şimdi torun gibi o bana... Uykusuz kaldığımda falan zor oluyor ama o zaman da diyorum ki, “Türkiye’yi bu kurtaracak, o yüzden bütün sıkıntılara değecek”. Umudumuzu yeşerten, gelecek nesil...
Diyet, spor yapar mısınız?
Yürüyorum. Bu kış pek yürüyemedim ama nisan ortalarında başlayacağım. Diyetisyen kontrolünde
40 günde 14 kilo verdim.
Nerelerden alışveriş yaparsınız?
Ortaköy pazarı, Beşiktaş... Görenler şaşırıyorlar “Siz pazara mı çıkıyorsunuz?” diye. Akbilimin de olması epey konu oluyor nedense...
“Dedemizin mezarına gider gibi ailece Mozart’ın mezarına gittik”
-Büyük oğlum 23 yaşında, Bilkent’te tiyatro okudu. İki üniversite kazanmıştı; uluslararası ilişkiler ve tiyatro. Tiyatroyu tercih ettiğinde “Ben başladığımda tiyatro altın çağındaydı. İnternet, DVD falan yoktu... Şimdi pek çok zorluk seni bekliyor, hazır mısın?” demiştim. O da hemen “Hazırım” demişti. Öyle diyeceğini biliyordum. O, 2.5 yaşındayken, “Ay, Carmela!” diye bir oyunumuz vardı. İzlerken gözleri kapananlar olurdu. Oysa o gözünü kırpmadan izlemişti. O gün “Bu çocuğun içinde bir şey var” demiştim.
-Ben balık yemeyi çok severim. Çocuklarım da sevsin diye elimden geleni yapıyorum. Eskiden gidip en taze balığı buluyordum, en büyük oğlan “Baba köfte yiyebilir miyim?” diyordu, çok üzülüyordum. Gereksiz şeyler yediği için kilolanmıştı. Bir gün dedim ki “Sempatik rollerin tombul adayı olma. Senin de Hamlet’i oynama şansın olsun”. Aktör vücuduna bakmalı. Ben onu yapamadım. Spora vaktimiz olmadı ki... Bizim sporumuz dekorları kaldırıp indirmekti... Oğlanı ikna ettim, 36 kilo verdi. Şimdi balık tutkunu... Gelmeden arar, “Baba balık organize ediyorsun değil mi?” diye.
-Ortanca 13 yaşında. İki okulu birlikte götürüyor, Devlet Konservatuarı ve Şişli Terakki. Seviye Belirleme Sınavı’na hazırlanıyoruz. Müzikle çok ilgili bir çocuk. Biz de onun ilgisi devam etsin diye elimizden geleni yapıyoruz. Dört sene önce Avusturya’ya götürdük. Dedemizin mezarına gider gibi çiçek alıp Mozart’ın mezarına gittik ailece.