Cumartesi Yapabilme gücüne sahip olmak...

Yapabilme gücüne sahip olmak...

10.07.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

En kötüsü ne biliyor musunuz? İnsan kendini ikiyüzlülükten koruyamıyor. Bir gün altın semer takmış bir eşek önünüze çıkıp, anırmaya başlıyor

Yapabilme gücüne sahip olmak...

Fakat hepsi hikaye. Nasıl oluyorsa oluyor, öyle bir an geliyor ki aniden toplumsal rollerinden sıyrılıp rahatladıklarında, kendilerince kendilerini kendi ortamlarında (ahırda???) hissettiklerinde tüm o düzgün ve uzun ve akıllı, mantıklı, medeni erkek cümlelerinin yerini; "a iii, a iii" -evet, bildiniz!- altın semer altından eşek anırması alıyor. Nasıl oluyor? Mesela her haliyle her şeyiyle medeni bir erkek, nasıl oluyor da bir kadını dövebiliyor? Bir kadına, sırf kadın olduğu için, hakaret edebiliyor? Üst baş, kılık kıyafet yerli yerinde. Eğitimse eğitim, kariyerse kariyer... Aferin! Para pul sıkıntısı yok. Patron tarafından itilip kakılma, ezilme, bu ezikliği kompleks edinip yakınındaki en zayıf (fiziksel olarak) insana kusarak boşalmaya çalışma derdi de yok ortada. Şahane! Amerikalı bir karı-koca... İkisi de savcı. Ve 10 küsur yıl boyunca adam karısını dövüyor. Küfür, hakaret, fiziksel şiddet gırla... 10 küsur yıl! Adam bağırıyor, kadın susuyor. Adam vuruyor, kadın pısıyor. "Gidecek yerim mi var?" durumu da söz konusu değil. Kadın da savcı. En az adam kadar para kazanıyor. Yani boşansa, boşanır kadın. Hele de bir dayak sonrası ortaya çıkıp morluklarını gösterse, boşanmakla kalmaz, kocasının donuna kadar her şeyini de alırdı.Ama hayır. Kadın morluklarını fondötenle kapatıyor, yine de belli oluyorsa "Kapıya çarptım" diyor ve şiddete katlanıyor. Sonunda bir gün, artık büyüyen ve anne-babasının birer savcı olarak elbette şiddete en karşı, aman da nasıl medeni insanlar gibi ortalıkta dolanmasına daha fazla tahammül edemeyen kızları durumu ortaya çıkarıyor.Kadın değilseniz, kadının neden sustuğunu, niye bunca zaman tüm bunlara katlandığını anlamayabilirsiniz. Ama kadınsanız, sebebini biliyor olmalısınız. Onaylamasanız bile anlıyor olmalısınız. Kadınlar böyle durumlarda kendilerini "suçlu" hissederler. Bilirsiniz işte, hele de eğitimli, güçlü, akıllı bir kadın gibi görünüyorsanız dışarıdan bakıldığında, "seçtiğiniz" erkeğin sizi böylesine aşağıladığını kime, nasıl söyleyebilirsiniz ki? Aptal gibi görünürsünüz. Sadece evde aşağılanırken, aniden dışarıda da aşağılanmaya başlarsınız. Üstelik, siz daha ne olduğunu bile anlamadan, en yakın arkadaşlarınız bile "Niye?" diye sormaya başlar. Sanki şiddetin haklı bir sebebi olabilirmiş gibi. Peki "Niye?" Gidecek yeri de var ama Monica ile ilişkisinin nedeni sorulduğunda Clintonın söylediği gibi galiba: "En korkunç sebepten dolayı. Yapabilme gücüne sahip olduğu için!" Dövebildiği için dövüyor erkek. Ve işte bu yüzden küfrediyor. Zira küfürlü konuşan kadınlar bile, direkt kendilerine küfredildiğinde karşılık veremiyor. Şu "düzeyli ilişki" lafı yüzünden gülmeden "düzey" diyemez olduk ama, hakikaten pek az kadın küfür küfüre bir kavga düzeyine inmeyi kendine yediriyor. * * * En kötüsü ne biliyor musunuz? İnsan kendini koruyamıyor. Şu küçücük köşede, yanımda sevgilim, bir de üç-beş arkadaşımla küçücük bir hayat yaşayacağım deseniz bile, tuhaf şey, önünüze bir eşek çıkıp anırmaya başlıyor.Yani ben yeni bir şey daha idrak ettim. Eğer yeterince uzun yaşarsam, sosyalist ve feminist olmak bir yana, bir de üstüne aktivist olup sokaklara döküleceğim, eylemlere falan katılıp, slogan neyin atıp, kocaman laflar edeceğim. Her şey mümkün yani. Ki ben mümkünse almayayım, erken öleyim isterdim. Geç kaldım. En korkunç sebepten... Marlon Brando çok yetenekli bir oyuncuydu. Başka? Onu Marlon Brando yapan yönetmen Elia Kazan ile ilişkisi bile onun ne kadar kişilikli olduğunu anlatmaya yeter herhalde. McCarthy dönemindeki komünist avı sırasında yakın arkadaşlarını ihbar eden Elia Kazanı en "düşmüş" günlerinde bir filminde rol alarak kurtarıyor ve ona borcunu böylece ödüyor. Ama film biter bitmez tek kelime bile etmeden basıp gidiyor. Bir daha da hiç konuşmuyor Kazan ile. Çok şık bir hareket, değil mi? Marlon Brandoyu nasıl bilirsiniz? Ama işte Marlon Brandonun ölümünün ardından anlatılan bu şık hikayeler arasında bir tanesi var ki, hiç şık falan değil. Brandonun eski karısı "O bir canavardı" diyor. Bugün artık 70 yaşındaki Anna Kashfi "Bunlar üzüntüden değil, öfkeden" diye açıklıyor göz yaşlarını (Milliyet, 6 Temmuz). Neredeyse 50 yıllık bir öfkeden bahsediyoruz burada. Bunca yıl içinde azalmayan, ölümünün ardından bile bir nebze eksilmeyen... Ardından tüm dünyanın yas tuttuğu bir aktöre kin kusmaktan çekinmeyen bir kadından söz ediyoruz yani. Artık neler yaşadıysa... Şimdi tekrar sormak gerek: Marlon Brandoyu nasıl bilirsiniz? Teomanın Hasankeyf konseri ile ilgili yazımı okuyan arkadaşlar "Niye adam gibi geçirmedin şu adama?" diye sormuşlardı. Abi, şimdi bir his yüzünden, ortada edilmiş bir laf, bir şey yok, sırf "yazabilme gücüne sahibim" diye niye geçireyim adama? Ayıp!Ama Senem, Basatap dergisinin son sayısını kapıp getirmiş. "Teoman röportajını bi okusana" dedi. Yeşim Çobankentin yaptığı röportaj hakikaten acayip bişi. Teoman hiçbir zaman mütevazı bir insan gibi tanıtmadı kendini ama bu kadarı da...Ben yine bir şey demeyeyim, siz buyrun, onun dediklerini okuyun: Onlar en azından sıradan ölümlü. Teoman sadece bir fotoğraf! Onlar benle yarıştıklarını sanıyorlar ama bu saçma sapan bir şey. Onlarla aynı yerde değiliz. Ben başka bir şeyin derdindeyim, onlarsa sıradan ölümlü. (...) Birtakım genç erkekler çok sinir oluyor size. Mesela bir mekanda karşılaşıyoruz, adamın yanında kız arkadaşı, "Bak Teoman sen buralarda artiz artiz dolaşıyorsun ama benim sevgilim yanımda" diyor. Ben de "Sen beş dakka yok ol, bakayım ne oluyor" diyorum.Daha neler neler, çok acayip şeyler var röportajda.Ama ben en çok ilk sorunun cevabına üzüldüm. Ben de Hasankeyfteydim çünkü. Teoman geldi diye sevinen insanları, onunla şarkı söyleyen gençleri falan bizzat gördüm. Bakın, Teoman nasıl anlatıyor orayı: "Hasankeyf doğası nedeniyle gidilmiş bir yer, orada çekilen fotoğraf güzel çıkıyor çünkü." tubakyol@yahoo.com Hiç cevap vermiyor musunuz böyle laflara?