09.11.2019 - 07:50 | Son Güncellenme:
Bundan milyonlarca yıl önce Pangea isimli dev kıta parçalara ayrılarak bugün bildiğimiz yedi kıtayı oluşturdu. Bu kıtaların her biri, eşsiz doğasıyla birbirinden farklı türlere ev sahipliği yaptı ve yeryüzündeki muazzam biyoçeşitliliğin kaynağı oldu. Ancak bu zenginliği çeşitli sebeplerle hızla kaybediyoruz. Yedi ayrı kıtanın geçirdiği bu büyük değişim, bizi yaşamın en önemli paydası üzerine yeniden düşünmeye sevk ediyor; o da tek ve ortak gezegenimiz. BBC’nin yeni belgeseli “Seven Worlds One Planet”, bize tam da bunu söylüyor. Her biri ayrı bir kıtaya odaklanan yedi bölümlük seri, günün sonunda aynı gemide olduğumuzu bize en renkli, en dokunaklı, en hayranlık uyandırıcı, en gerçek haliyle anlatıyor. Ki anlatıcı da, doğa belgesellerinin rock starı Sir David Attenborough!
Serinin Antarktika’ya odaklanan ilk bölümünde başrollerde, gri başlı albatroslar, Weddell fokları ve Gentoo penguenleri var. Çekimler, drone teknolojisinin geldiği son noktayı anlatır nitelikte. Belgeselin yapımcısı Fredi Devas, bu sayede hayvan davranışlarını çok daha yakından görüntüleyebildiklerini, izleyicinin de bu yüzden hayvanlarla çok daha yakın bir ilişki kurabildiğini anlatıyor. Tabii iş sadece çekim tekniğinden ibaret değil. Belgesel, birinci sınıf dramalarla yarışacak kurgusuyla yeni nesil belgesel anlayışının da son örneğini oluşturuyor. BBC Orta Doğu ve Kuzey Afrika Kıdemli Başkan Yardımcısı Natasha Hussain’in ifadesiyle “Bu, BBC Natural History Unit’in belgesel anlatımında benimsediği biçim. Kahramanlar var, mücadele var, sevgi, ayrılık ve ölüm var. Hayat dediğimiz de bu değil mi zaten?”. Gerçekten de öyle; çünkü birçok sahnede ağlamaklı olmamak elde değil. Özellikle de yavru albatrosun fırtına sırasında yuvadan düştüğü sahnede. Bu sahne aynı zamanda albatrosların, yuvada olmaması halinde kendi yavrularını tanımama davranışını ilk kez kayıt altına alması ve izleyiciye ulaştırmasıyla öne çıkıyor.
Belgeselin en can alıcı başlıklarından biri de kaçınılmaz olarak iklim değişikliği. Eriyen buzulların penguenlerin yaşam alanlarını nasıl tehdit ettiğini ve avlanma kapasitelerini etkilediğini kalbimiz sıkışarak izliyoruz. Fakat belgesel en kritik mesajlarından birini tam da bu noktada veriyor: Umut! Güney Okyanusu’na dönen büyük balinaların getirdiği umut bu. Soyları tükenmek üzereyken 1986’da yapılan ve avlanmalarını yasaklayan uluslararası anlaşma sayesinde bugün sayıları önemli oranda artmış durumda. Ve bu sadece Güney Okyanusu için değil, tüm gezegenin ekosistemi için harika bir haber. Hussain, izleyiciye bu umut mesajını aktarmanın boşuna olmadığını şöyle anlatıyor: “Her zaman umut vermenin yollarını arıyoruz çünkü umut, beraberinde, dünyanın daha iyi bir yer olmasına nasıl katkıda bulunabiliriz diye düşünmeyi getiriyor. Hepimizi ve en önemlisi geleceğimizi ilgilendiren bir konuda değişim yaratabilmek için bunu bilmek çok önemli. Ve bence bu, tüm farklılıklarımızı bir kenara bırakıp etrafında birleşebileceğimiz şeyler olduğunu gösteriyor.”
Rakamlarla 7 Worlds 1 Planet
- Çekimler yaklaşık 4 yılda tamamlandı.
- 41 ülke ziyaret edildi.
- 2260 saat çekim yapıldı.
- Projede dünya çapında 1500’ü aşkın kişi çalıştı.
Buzullar içinde 40 dakika
Seven Worlds One Planet’in ilk bölümü olan Antarktika’nın yönetmeni Fredi Devas, çekimler sırasında yaşadıkları en büyük zorluğu şöyle anlatıyor: “Antarktika’da dokuz metre buzul deldik ve uzman dalgıçlar suya dalar gibi buzulun içerisine daldılar. Bu açıdan teknik dalış oldukça zorlayıcıydı. Dalgıçlar 40 dakika boyunca halatsız ve buzullardan dolayı sinyal alamadıkları için GPS’siz yüzdüler. Çıkışı ise nereden geldiklerini hatırlayarak bulmak zorunda kaldılar, bu oldukça ürkütücüydü.”