Cumartesi “Yırtmaya çalışıyorum”

“Yırtmaya çalışıyorum”

16.04.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yeni romanı “Şekerfare”yi yayımlayan Şebnem Burcuoğlu: “Ben de yırtmaya çalışıyorum. Zaten hayat bunun üzerine kurulu değil mi? Trafikle boğuşuyor, özel hayatımızdan taviz veriyor, sinir, stres sahibi oluyoruz hayat mücadelemizi sürdürebilmek için”

“Yırtmaya çalışıyorum”

“Yırtmaya çalışıyorum”
Çok satan “Kocan Kadar Konuş” kitaplarının yazarı Şebnem Burcuoğlu’nun yeni romanı “Şekerfare” 1 Nisan’da yayımlandı. Sıkı bir dostluk hikayesinin yanında bir aşk hikayesi de var romanda. The St. Regis İstanbul’daki Spago İstanbul’da buluştuğumuz Burcuoğlu’yla “Şekerfare”yi, yazarlığı ve hayatındaki değişiklikleri konuştuk.

Haberin Devamı

- “Şekerfare”yi yazmaya ne zaman başladınız?

Geçtiğimiz yaz başladım fakat ne kadar plan yapsanız da hayat aslında sizin adınıza planlar yapıyor. Kitabın bitmesine yakın babam çok ciddi bir rahatsızlık geçirdi ve aylarca hastanede yattı. Ben de onun başucunda beklerken “Şekerfare”yi tamamladım. Altı aylık bir süreyi buldu.

- Kitapta medya sektörüne yer veriyorsunuz. Gözlemleriniz, tecrübeleriniz mi yazdıklarınız?

“Şekerfare” tamamen kurmaca bir roman. Çok yakın bir zaman önce deneyimledim film sektörünü. Pırıltılı olduğu, dışarıdan merak ettiğim ve bu kadar içine girme şansı yakaladığım için fonuna film sektörünü koydum. Kahramanımız Şükran Tanay hayatta neye elini atsa olmamış, bir başarı kazanmadan da bu dünyadan göçmeye niyeti yok. Yazdığı “Şekerfare” isimli hikayeyi adı sanı duyulmamış bir film şirketine satarak yırtmak, ünlü ve zengin olmak istiyor. Araştırmadan bodoslama dalıyor olaya. Aslında benim yaşadığım iyi serüveni alıp tersine çevirdim ve mizahi bir dille yazdım.

Haberin Devamı

- Kendinizi biraz da acımasız bir şekilde hatta, dahil etmişsiniz romana. “Kezban” diyorlar, adınızı öğrenemiyor ve “Burcu Şebnemoğlu” diyorlar...

Bana Burcu ismiyle seslenen Şebnem diyenden daha çok. Alıştım artık, kim Burcu dese bakıyorum. Şükran karakterinin de adını bir türlü öğrenemeyip Müjgan diyorlar kıza. Bayağı acımasız bir şekilde dahil ettim kendimi. Çünkü yaptığım işe, kendime çok saygı duyuyorum ama kendimizi o kadar da fazla ciddiye almamamız gerekiyor diye düşünüyorum. Sürü sepet arızam var benim. Kendimizi eleştirmeden, eleştiriye açık olmadan gelişmenin mümkün olmadığına inanıyorum.

- “Şekerfare”yi yazarken bir film olabilir bakış açısıyla düşündünüz mü?

Kitap yazmaya odaklandım çünkü işim bu. “Kocan Kadar Konuş”ların film olması da kitabın beraberinde getirdiği güzelliklerdi, çok da kaliteli işler çıktı. “Şekerfare”nin film olma konusu ise şartlara, ne hissettiğime bağlı. Bir işin çizgisini bozmamak çok önemli. Şu an gündemimde öyle bir şey yok ama her şeyin hayırlısı tabii ki...

“’Yazamıyorsun, bence zorlama bu işi’ dediler”

Haberin Devamı

- Nasıl yorumlar geliyor?

Yorumlar, e-postalar gelmeye başladı. “Şu kadar zamandır, şu kadar yere özgeçmişimi gönderdim, bir türlü olmuyor. Hayat ne zaman bana gülecek?” diye soranlar; “Bankacıydım, işimden çok sıkıldım, pasta yapmak istiyorum, belki kafemi açarım” diyenler var. Sanırım en çok oyuncu olmak isteyen var. Kitap aslında şunun üzerine: “Yırtmak ya da yırtamamak, işte bütün mesele bu.” Ben de yırtmaya çalışıyorum. Zaten hayat bunun üzerine kurulu değil mi? Trafikle boğuşuyor, özel hayatımızdan taviz veriyor, sinir, stres sahibi oluyoruz hayat mücadelemizi sürdürebilmek için. Bunların hepsi benim literatürümde yırtmak için, yani bir yolunu bulup maddi ve manevi olarak rahat bir hayat yaşayabilmek için. Her şeyin daha iyisi, daha farklı bir yolu var. O yüzden bu yırtma koşusu hiçbir zaman “Ben oldum” diyemeyeceğin, sonsuz bir koşu.

- Sıkıntılarını yazıyorlar, “Yırtıp yırtamadıklarını” paylaşıyorlar yani...

Tabii. Okurlarımla öyle bir ilişkim var. Haftada yaklaşık 100 e-posta alıyorum, insanlar içini döküyor. Elimden geldiğince cevap veriyorum. Ben de yırttım diyemem ki, yırtmaya çalışıyorum. “Kocan Kadar Konuş”ları yazdım, çok güzel noktalara geldi ama arkasında 13 yıllık bir emek var. Bilkent mezunuyum, üzerine Boğaziçi Üniversitesi, üç dil biliyorum... Mezun olduktan sonra zannediyordum ki her şey toz pembe olacak, tüm kapılar açılacak. Hiç de öyle olmadı. Kurumsal sektörde çok zorlu bir çalışma hayatım oldu. İşten de kovuldum, ihtar da aldım, “Kızım sen yazamıyorsun, bence zorlama bu işi” cümlesini sayısız kez işittim. Düşüyorsun, kalkıyorsun, dizlerin kanıyor, dizlerini oksijenli suyla silip devam ediyorsun. Emek vermeden yırtmak da çok mümkün değil. Bunun altını çizmek istedim “Şekerfare”de.

Haberin Devamı

- Okurlar neler bulacak “Şekerfare”de sizce?

“Yerinde oturduğun yetti,
emek ver, harekete geç” hissi, “Her şeyi yaptın ve olmadı mı? Denemek bile önemliydi” hissi var. Mesela bana milyon kere hiçbir şey olmadı, sonra bir gün oluverdi. Olmayabilirdi de. Çılgınca bir rekabetin olduğu bir dünyada hepimiz “survivor” vaziyetinde yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Ayrıca “Film Dünyasına Giriş 101” gibi bir kitap da diyebilirim. Bir filmin nasıl çekildiğini, bir eseri yazarken izlenmesi gereken ne gibi yolların olduğunu yazdım. Fikir, çalınması en kolay şey. İş hayatımda çokça karşılaştım bununla. Mesela işle ilgili on numara bir fikir üretmişsiniz, “Aklımda şöyle bir şey var” diye
ortalık yerde saf saf anlatıyorsunuz, sonra hop, bir bakmışsınız ki iş arkadaşınız fikrinizi çalmış.

Haberin Devamı

“Bilgisayarımla aşk yaşıyorum”

- Kitaplarınızın bu kadar satmasını bekliyor muydunuz? “Şekerfare” için de böyle bir beklentiniz var mı?

“Kocan Kadar Konuş”u yazıp teslim ettiğimde “Sonunda hayat sana da güldü Şebnem!” dedim ve saniyesinde kitabı basmaktan vazgeçtikleri haberini aldım. Bir yıl sonra basıldı “Kocan Kadar Konuş”. O yüzden her kitap bittiğinde “Rafa çıksın, dünya gözüyle bir göreyim, yeter” diyorum. Dilerim “Şekerfare” de sevilir, beğenilir.

- Kitaplarınızın başarısı sonrasında hayatınızda neler değişti?

Aşk hayatıma acayip bir açılım geldi ve bilgisayarımla aşk yaşamaya başladık. Bilgisayar kolumun altında sürekli çalışıyor vaziyetteyim. Beni birazcık asosyalliğe iten bir şey oldu yazarlık. Çünkü yazarken yalnız kalmak istiyorum. Daha önce düşüncelerimi, duygularımı üç-beş kız arkadaşımla konuşurken şimdi daha geniş kitlelere söyleyebiliyorum. Hayatımdaki en büyük değişiklik bu.

- Yakın zamanda başka projeleriniz var mı?

“Şekerfare”den önce ayrı bir dizi senaryosu yazdım. Keyifli bir romantik komedi. Onu da kısa bir süre önce Türkiye’nin büyük kanallarından biri satın aldı. İnşallah yeni sezonda izleriz, hayırlısı. Bir süre okuyup, kafama yatırım yapacağım. Sonra da yepyeni bir kitaba başlayacağım.