Cumartesi "Yüzümü tanımıyorlar ama sesimden yakalıyorlar"

"Yüzümü tanımıyorlar ama sesimden yakalıyorlar"

04.09.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Milli boksör Atagün Yalçınkayanın Atinadaki maçlarını anlatan 42 yıllık spor spikeri Orhan Ayhan: "Bir minibüse binsem, ağzımı açtığımda, tık tık tık, birkaç baş bana döner. Sesimle ünlüyüm. Yüzümü tanımasınlar. Bu daha rahat"

Yüzümü tanımıyorlar ama sesimden yakalıyorlar

"İkinci sarı kart ve kırmızı kart. Futbolda iki sarı kart, kırmızı karta eşit sayın seyirciler. Futbolun kart matematiği de böyle işte" ya da "Şu an tribünlerde nereden baksanız, ki ben buradan bakıyorum, 15 bin 763 seyirci var" falan diyor. Bir yandan da o esnada futbolcu, boksör, fark etmez; ismini andığı kim varsa, neredeyse annesinin adına kadar biliyor, anlatıyor. En son Atina Olimpiyatlarında milli boksör Atagün Yalçınkayanın maçlarını anlattı. Atagün ha altın aldı, ha alacak derken; o gümüşte kaldı ama "gönüllerde yılın spor spikerliği altınını" galiba Orhan Ayhan aldı. Fotoğrafına bakıp tanımıyorum diye düşünmeyin. Orhan Ayhanı tanıyorsunuz esasında. İyi bir spor izleyicisi olmasanız bile mutlaka siz de bir yerde sesine tesadüf etmişsinizdir. Çünkü Orhan Ayhan 42 yıldır spor spikerliği yapıyor. Futbol anlatıyor, boks anlatıyor... Hem de öyle bir anlatıyor ki, anlattığı maç hiç ilginizi çekmese bile, onun anlattıkları bir şekilde ilginizi çekiyor. Orhan Ayhan illa ki kendini dinlettiriyor. E memnunum tabii. Böyle bir parlama oldu. Kısa bir süre sonra geçeceğinin farkındayım. Bizim Türkiyemiz gündemin 24 saatte değiştiği, çok enteresan bir yerdir. Gerçi ben zaten bundan önce de tanınan biriyim. Tabii yüz olarak değil. Ama bir minibüse binsem, ağzımı açtığımda, tık tık tık, birkaç baş bana doğru döner. Sesimle ünlüyüm. İsim şöhreti olmak daha iyi. Daha rahat. Yüzümü tanımasınlar. Sesten yakalanıyoruz zaten. Atagün Yalçınkaya olimpiyatlarda finale kalınca, siz de yılların boks spikeri olarak ilgi çektiniz. Nasılmış bu şöhret? Memnun musunuz? İçmiyorum. Ama sesimi özel olarak korumuyorum. 1994te Dünya Kupasına giderken sesim kısılmıştı. Bir profesör "Senin artık sesin gitti, yapacak bir şey yok" dedi. Ben de o günden itibaren içtiğim şeylerin içine ne kadar buz varsa doldurdum. Kendim buldum bunu. Amerikada hastaneleri falan bir görseniz. Adamlar ne içerlerse ağzına kadar buz doldurup içiyorlar. Bir bildikleri vardır herhalde dedim. Hâlâ çok genç bir sesiniz var. Sesinizi nasıl koruyorsunuz? Sigara içmiyorsunuz herhalde. Evet. Heyecanlı anlatacaksınız ama bağırmayacaksınız. Gırtlağınızı yırtmayacaksınız. Tempolu konuşun ama bağırmak yok. Bağırırsanız ses gider. Spor spikerliğinin sırrı heyecan değil mi? Hayır, özellikle futbol pek heyecanlandırmıyor beni. Futbol benim için ağır bir spor. Bokstan sonra çok yavaş geliyor. Futbol spikerinin futbolu bu kadar yermesi doğru değil tabii. Bütün diğer sporları öldürdüğü için kızıyorum futbola ama seviyorum da esasında. Heyecanlanıyor musunuz her maçta? 1963 yılından beri Türkiyede hangi boks maçı varsa, onu ben anlatıyorum. Erol Aksoy çok sever boksu, karısıyla birlikte. Başlangıçta heyecandan tir tir titrerdim anlatırken. Zamanla öğreniyorsunuz tabii, alışıyorsunuz. Sonra ayaklarımı uzatıp yarım yatarak, tık tık tık tık anlatmaya başladım. Tabii bu arada dünya boks piyasasını gördüm. Artık neredeyse seyircileri tanır hale geldim. Las Vegasta olsun, başka şehirlerde olsun. Boksun hastaları bambaşkadır. Bütün kalite insanlar dünyanın her yerinde boksu çok severler. Siz bu boksa nereden bulaştınız? Herkesin futbol diye öldüğü bir ülkede... Boksörler öyledir. Ama seyredenler üst sınıftandır. Onlara başka bir zevk veriyor. Çünkü neden? Kültürlü insanların anlayacağı bir spordur boks. Boksta çok büyük taktikler vardır. Oysa boks alt sınıfların sporu olarak bilinir. "Vatandaş sizi kabul etti mi, iş bitiyor. Hatanız bile güzel hata oluyor" Son dönemdeki eleştirilerle ilgili bir şey söyleyemem. Ama şunu belirteyim. Ben ilk maçımı 1963te anlattım. Rahmetli Burhan Felek köşesinde benim için öyle bir yazı yazdı ki, ölümden beter etti beni. Bu kadar ağır bir yazı olamaz. Ben 23 yaşında bir çocuğum o zaman. Çok üzüldüm. 15-20 sene öncesine kadar yaptığım en ufak hata gazetelerde çok ağır eleştirildi. Ama vatandaş önemli. Vatandaş kabul etti mi, iş bitiyor. Yaptığınız hata bile "Ne güzel hata" oluyor. Olimpiyatlar vesilesiyle spor spikerleri eleştirilere maruz kaldı son günlerde. Sizce biraz ağır olmadı mı bu eleştiriler? Hayır. Ama Atagün dehşet bir çocuk. Rusu yendikten yarım saat falan sonra yanıma geldi. "Ne yapacaksın şimdi?" dedim, Kübalıyla ilgili. "Tanıyor musun?" diye sordum. "O benim yanıma yaklaşamaz" dedi. Birlikte kamp yapmışlar. "Ben onu İzmirde iki kere dövdüm." Atagün Yalçınkayanın gümüş alacağını tahmin ediyor muydunuz? Beş puan farkla kaybetti. Fakat sonra, işin gerçeğini baş antrenör Ahmet Uyguçtan öğrendim. Çocuğun madalya kazanmamasının nedeni var. Kilosu 55, oralardan 48lere iniyor. Çünkü 48 kiloda herkes ufak tefek ya, daha avantajlı oluyor. Ama 48e inerken de canı çıkıyor. Ahmet Uyguç "Kübalıyı orada dövdü ama o zaman 55 kiloydu. Bunu unutmasın" dedi. Olimpiyatlarda dövemedi ama... Mağlubiyetinin kesin sebebini anlatıyorum şimdi: Boksta, günün erken saatlerinde, 7.00-8.00 arası bir tartı yapılır. 48i geçerseniz maça çıkartmazlar sizi. 48i tutturmak için bir gün önceden rejim yapmanız gerekir. Atagün yemiyor, içmiyor. Sabah 48 çekiyor. Sonra koca gün yemeğini yiyip dinlenebilir. Bu çocuklar çok hızlı kilo alıp verirler. Gün boyu dört kilo bile alabilirdi. Yani Kübalıya yenilmesi normaldi. Evet. Atagün de işte maçın akşam olmamasına çok bozuldu. Eğer akşam olsaydı, o Kübalıyı vallahi parçalardı. Ama maç öğlendi. Çok sempatik bir çocuk. 17 yaşında şimdi ama 27 yaşında da öyle olacak. Çünkü bebek yüzlü. Ve her şeyden önce de Allah vergisi çok büyük kabiliyeti var. Çok kuvvetli. Artı, yakın mesafeden net yumruklar vurabiliyor. İki yumruğunu da iyi kullanıyor. Solda biraz açık veriyor. O böyle sol yumruğunu açıktan uzatıyor. Solunu uzaktan vurduğu anda adamın ensesine geliyor, bizimkinin o sırada yüzü açıkta kalıyor. Oradan yumruk yiyor. Sol kroşeye girmesi lazım. Nasıl biri Atagün?