Cumartesi ‘Zor aşık olan bir adamım’

‘Zor aşık olan bir adamım’

27.10.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Hayatımda bir kere aşık olacağım, onunla da evleneceğim diye bir şey yok. Ama zor aşık oluyorum"

‘Zor aşık olan bir adamım’

Kenan İmirzalıoğlu "Deli Yüreköle beyazperdede
‘Zor aşık olan bir adamım’

"Hayatımda bir kere aşık olacağım, onunla da evleneceğim diye bir şey yok. Ama zor aşık oluyorum"

TUBA AKYOL

Kenan İmirzalıoğlu denince akla "Deli Yürek" ve dizideki Yusuf Miroğlu geliyor. Bu karakter size çok mu benziyor? Osmanlı terbiyesi aldım ben. Nedir; dürüstlük, yalan söylememek, çalışkan olmak, kimsenin başarısına göz dikmemek, kendinle uğraşmak... Benim derdim kendimle. Miroğlu prensipleri olan bir adam, Kenan İmirzalıoğlu da kendine göre kuralları olan bir adam. Böyle bir benzerlik var.

Miroğlu bir kabadayı, değil mi? Siz...
Beni Miroğlu’na benzetiyorlar ama Miroğlu best model olmadı, Yıldız Matematik’te de okumuyor, oyunculuk da yapmıyor. Rol o, oyun. Ben Miroğlu’yum, kendimi oynuyorum gibi bir durum var. Alakası yok.

Peki neden bu kadar karıştırıldı rolle gerçek?
İlk çıktığım rol ya. Biraz sabırsız davranılıyor. Bundan sonraki projelerde fark ortaya çıkacak.

Köyden kente geldiniz. Üniversitede okuyorsunuz, dünyanın en iyi modeli seçildiniz. Tüm bunlar gündelik hayatta sizi Batılı anlamda kentli bir erkek yaptı mı?
Tabii ki. Bulunduğum ortama çabuk ayak uydururum. İlişki kurmakta zorlanmam. Ankara’ya gittiğimde, öğretmenlerim köyde oturduğuma inanmıyorlardı.

Ailenizde erkek egemen bir hal mi hakim?
Dışarıdan öyle görünür de, içine girdiğinizde... Tamamen anne yönetimi de değil ama alınan radikal, önemli kararlar hep ortaktır.

Siz hangisine daha yakınsınız?
Erkek çocukları ergenlik döneminde babayla çok iyi anlaşamıyorlar. Anneler hep sevilir, annemle sorunum yoktu. Ama lise döneminde babamla çatışma yaşadık.

Niye?
"Bu çocuk çok iyi okuyor, üniversitesi garanti olsun" diye beni başka bir okula aldılar, Deneme Lisesi’ne. O lisenin kızları daha güzeldi, ergenliğin bastıramadığımız coşkusuyla, derslere değil başka yönlere odaklanmaya başladım. Sınıfta kalmadım ama üniversiteyi ilk yıl kazanamadım. Babamla o dönemde bir gerginlik yaşadık.

Lisedeyken de biliyor muydunuz yakışıklı olduğunuzu?
Bunu söylüyorlardı. İnsanlar söyleyince siz de öyle düşünüyorsunuz. Nedir ki yakışıklılık?

Kızlar o zaman da sizi beğeniyordu herhalde...
Evet. Referans olarak onu alıyorsun. Tabii fiziğinize baktığınızda, boylu poslu falan bir adam işte. Ama onu taşımak da çok önemli. Birçok adam vardır, o fiziğe sahiptir de ışığı yoktur, elektriği yoktur.

"Sevgilimi korumam gerekmez"
Şimdi biriyle beraber misiniz? Aşık mısınız?
Değilim maalesef. İnsanlar benim aşktan kaçtığımı zannediyor. Oysa aşk olduğu zaman kaçmanın imkanı yok ki. Nereye kaçacaksın?

Zeynep Tokuş’tan bu yana kimse için "Bu benim sevgilim" demediniz siz. Herhalde ilişkileriniz olmuştur.
Muhakkak. Ama medyada göstermenin manası yok. O güven, o his, o bütünleşme olursa, evet o benim kadınım ben de onun erkeğiyim diye ortaya çıkar zaten.

"Kadınım" tuhaf bir laf.
Sahiplenme anlamında değil. Tabii bir ilişki olursa koruma, kollama da olur belki ama aşık olacağım kadın, koruyup kollanmaya ihtiyaç duymaz diye düşünüyorum.

Son üç yıldır beraber olduğunuz kadınlar nasıl kabul ediyor bunu? Yani aslında sevgilisiniz ama medya önünde değilsiniz. Bir kadın bunu nasıl kabul eder?
Her ilişki aynı değerde olmak zorunda değil.

Bunca zaman hayatınızda hiç "Bu benim sevgilim" diyeceğiniz bir kadın olmadı mı yani?
"Bu benim sevgilim" ilişkilerini kolay yaşayamıyorum. Kolay bir şey değil bu. Artık kolaylaştırılmış durumda ama benim için hâlâ zor. Sence nasıl olmalı mesela?

Bilmem. Ama üç ay mıdır bunun deneme süresi? Üç aydan sonra da insanlar çıkarlar beraber, "Biz sevgiliyiz" derler. Ömür boyu süreceğinin garantisi olması da gerekmez. Zaten böyle bir garanti yok ki...
Belki üç aylık bir dönem yaşayamıyoruz, nereden biliyorsun?

Onu soruyorum. Üç aylık bir dönem olmuyor mu?
Olduğu zaman zaten ortaya çıkar.

Somut konuşalım biraz. Geçmişte yaşadığınız ilişkilerde nasıl bir sevgiliydiniz? Romantik misiniz?
Duygusal bir adamım ama çok da romantik değilim galiba. Hayattan zaman çalmayı severim.

Nasıl?
Mesela bir yere gidiyoruz, pat diye bir yola sapıp orada bir 10 dakika geçirmek gibi. O 10 dakika 10 yıl sonra bile hatırlanır. O 10 dakikada sevgilimle baş başa bir çay içmek, anormal bir zamanda ama anlatabiliyor muyum, o çok özel kılıyor. Hediye aldığımda onu elden vermek yerine onun evde mutlaka uğrayacağı bir yere bırakmak gibi şeyler yapmışımdır yani.

Ayrı ev, aynı ev?
Ayrı evi olsun isterim. Özgürlüğüme çok düşkünüm. Her sabah uyanıp onu görünce, ilişkinin keyfini çıkaramadan sadece sıkıntılarını yaşamak gibi bir şey oluyor. Bu bir süreç. İlk zamanlarda böyle oluyor. Sonra bakıyorsunuz, bir ev sürekli boş; o zaman aynı eve geçilir.

Alıngan mısınız?
Bir şeye kırılıyorsam karşı taraf bunun farkına varır. Ben konuşma taraftarıyım. 27 yaşındayım. Artık daha ılımlı bakıyorum her şeye. 3 sene öncesine göre değiştim. Üç sene sonra ne olacak, onu da çok merak ediyorum.

Büyüyoruz işte canım...
Bu büyüme süreci içinde sana doğru görünen bir şeyi, seni seven insanlara "Bu budur" diye deklare etmek, artık çok doğru gelmiyor bana.

O kadar da "Deli Yürek" değilsiniz yani.
Kendimize göre illa ki vardır bir "deli yürekli"ğimiz canım. Annem beni deli oğlum diye severdi. Çünkü her zaman bildiğimi söylemişimdir, karşımdaki kim olursa olsun. Terbiye ve küstahlık arasındaki sınırı geçmeden.

Ahmet Altan’la aynı saflardayız
‘Yaşayıp da adını koyamadığım şeyler var onun kitaplarında...’
Deli Yürek" filminin çekimleri bitti. Siz beğendiniz mi filmin son halini?
Senaryoyu okuduğumda "Bu senaryoyu çekersek çok iyi bir film olur" demiştim. O senaryoyu çektik. İçim rahat.

Filmi biraz anlatır mısınız?
Gaffar Okkan’a suikast yapılmış, Yusuf Miroğlu’nun bir arkadaşı da bu olayı ufak ufak çözmeye başlamış. Bu sırada, kendi düğününde öldürüyorlar Miroğlu’nun arkadaşını. Bunun üzerine Miroğlu olayı devralıyor.

Sizi Kadir İnanır’a benzetiyorlar.
Yılmaz Güney’e de benzetiyorlar. Bir tarafta Kadir İnanır, bir tarafta Yılmaz Güney. Daha ne ister oyunculuğa yeni başlayan bir genç...

Tekerleme gibi oldu.
Öyle oldu. Kadir İnanır ve Yılmaz Güney çok büyük iki isim. Böyle isimlere benzetilmek, adımın onlarla yan yana anılması çok keyif verici. Ama kimsenin tahtında gözüm yok. Kendi tahtımı yapacağım. Taht olmasın, mütevazı bir sandalyeye de otururuz.

Ahmet Altan kitaplarını seviyormuşsunuz.
Evet. Aynı saflardayız. O da erkek, ben de erkek; kadınlar üzerine yazıyor ya Ahmet Altan. Murathan Mungan’ı da seviyorum.

Kadınları, Ahmet Altan’ın kitaplarından...
Ahmet Altan’ın kitabını sayfa 38, şu durumda ne yapacağız diye okumuyorum...

Öyle demeyecektim. Kadınları Ahmet Altan’dan okumaya ihtiyacınız yok diyecektim.
Belki yaşayıp adını koyamadığın bazı şeyleri onun kitaplarında adlandırıyorsun. Bazı davranışlarının sebebini bilmezsin. Onun kitaplarında bunu okuyorsun.

İnançlı mısınız?
İnanıyorum Allah’a. İnanmamak mümkün mü? Kendimce ibadetimi de yapıyorum. Şükrediyorum. Zaman zaman oruç da tutarım. Taliban gibi adamlar, bunlar dine zararlı insanlar. Benim felsefem Mevlana, Yunus gibi. Yaratılana saygı duyarız yaratandan dolayı...




CUMARTESİ