Eğitim Dünden bugüne YÖK başkanları

Dünden bugüne YÖK başkanları

27.02.2008 - 13:01 | Son Güncellenme:

Bir gazeteci olarak YÖK'ü kurulduğu ilk günden itibaren izliyorum. Hatta kurulmadan önceki tartışmaları da yakından takip ettim. Bu yüzden, YÖK nereden nereye geldi, hangi başkan neler yaptı diye sorgulandığında, benim de söyleyecek bir çift sözüm olur.

Dünden bugüne YÖK başkanları

YÖK'ün kurucusu Doğramacı, YÖK Yasası'nı ve başkanlık yetkilerini biraz da kendisi için düzenledi. Sandı ki o koltukta hep kendisi oturacak. Sandı ki kuvvetler ayrımı hep var olacak. Onun döneminde tek sesli bir YÖK vardı. Rektör atama ve rektörleri görevden alma, iki dudağının arasındaydı. Evren ve Özal'la çalıştı. Rüzgâr nereden estiyse, Kâbe'si orası oldu. Evren türbanı yasakla dedi, yasakladı. Özal serbest bırak dedi, serbest bıraktı. Üniversiteleri dağınıklıktan kurtarıp tek çatı altında toplarken, artıları kadar eksileri de oldu. Her şeye rağmen gelmiş geçmiş en donanımlı başkan oydu. Hacettepe'nin, Bilkent'in ve Anadolu'daki onlarca üniversitenin altında onun imzası var. Sadece laf üretmedi, çok sayıda üniversite de kurdu.
Doğramacı'dan sonra başkanlık koltuğuna, şimdi AKP milletvekili olan Mehmet Sağlam oturdu. İlk kazık attığı kişi ise, kendisini o koltuğa oturtan Doğramacı oldu. Her dönemin adamı olarak bilindi. O sayede sivrildi. Başkanken, üniversitelere hizmetten çok, koltuğun sağladığı nimetlerin tadını çıkardı. Siyasi geleceğine yönelik yatırımlar yaptı. Önce DYP'ye girdi. Sonra da o dönemin yükselen değeri AKP'ye. Bu arada cemaatlerle ilişkilerini de hep sıcak tuttu. Göreve getirdiği rektörlerin pek çoğu, daha sonra, "şeriatçı" oldukları gerekçesiyle görevden alındı. Yurtdışına gönderdiği doktora öğrencilerden önemli bir kısmı da geri çağrıldı.
Sağlam'ın kendisinden sonra YÖK başkanlığı koltuğunda görmek istediği en son isim, yine kendisi gibi Doğramacı'nın o dönemdeki gözdesi olan Kemal Gürüz'dü. Bu dileğini dönemin Cumhurbaşkanı Demirel'e de iletti. Ama Doğramacı daha baskın çıktı. Gürüz'ün ilk hedefi Sağlam'ın izlerini silmek oldu. Bir yandan kendini tarikatlarla mücadeleye adarken, öte yandan akademik çıtayı yükseltme çabası içine girdi. Yükseltti de. O da kendisinden önceki başkanlar gibi kısa sürede Ali kıran baş kesen oldu. YÖK'ü de, rektörleri de kendi çizgisine getirdi. Katsayılarla oynayarak meslek lisesi öğrencilerini mağdur etti. Hiç üstüne vazife değilken Sezer'in cumhurbaşkanı seçilmemesi için kulis yaptı. Bu yüzden Çankaya tarafından dışlandı. Erbakan Hükümeti'yle kavgaya girdi. Sonraki hükümetlerle de hep mesafeli oldu.
Emekliliğine beş kala, daha önce kabul etmediği koltuğa, hatıra binaen kerhen oturan Erdoğan Teziç, YÖK'ün belki de en silik başkanı oldu. Sezer'le birlikte Alemdaroğlu'na karşı kim varsa onları YÖK üyeliğine getirip koltuğundan alaşağı ettikten sonra, büyük bir iş başarmanın mutluluğunu yaşadı. Ama bu uzun sürmedi. Kendi koltuğu da tartışılmaya başlandı. YÖK Yasası nedeniyle rektörlerle ve iktidarla, arasında samimiyet sorunu yaşandı. Bazı rektörle, dekanlarla mahkemelik oldu. Üniversitelerin ve üniversite sorunlarının çok uzağında kaldı.
Yusuf Ziya Özcan'ın başkanlığı herkes için bir sürpriz oldu. Daha önce dekanlık, rektörlük Üniversitelerarası Kurul üyeliği gibi üst düzey yönetim görevinde bulunmaması en büyük dezavantajıydı. Nitekim, kısa sürede tartışmalı noktaya gelmesinin en önemli nedeni de tecrübesizliği oldu. İktidarla çok içli dışlı olan bir YÖK Başkanı izlenimi verdi. YÖK'ün ve üniversitelerin desteğini arkasına alamadı. Daha önceki başkanların aksine, hukuku fazla önemsemedi...
YÖK Başkanlığı öylesine olağanüstü yetkilerle donanmış bir koltuk ki oturanı şaşırtıyor. Sanki sorun oturanlardan çok koltukta.


Özetin özeti: YÖK Yasası mutlaka değiştirilmelidir. Ama siyasallaştırmadan!
Genç Bakış, bu gece ODTÜ'de. Çankaya, yargı, iktidar, YÖK ve üniversiteler beşgeninde yaşanan kaosu ele alacağız. Ayrıca çok önemli bir de SMS anketimiz olacak...