Dünya ‘Hikâye ve karakter çok sıradışıydı’

‘Hikâye ve karakter çok sıradışıydı’

20.07.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Kanadalı yönetmen Atom Egoyan’ın geçen yıl Venedik Film Festivali’nde yarışan filmi ‘Hatırla’ bu cuma gösterime giriyor. Egoyan, yeni filminde Nazilerin ölüm kampından kurtulmuş Zev’in intikam peşine düşmesini anlatıyor

‘Hikâye ve karakter çok sıradışıydı’

Kanada sinemasının usta ismi Atom Egoyan’ın yeni filmi ‘Hatırla / Remember’, 22 Temmuz Cuma günü Türkiye’de gösterime giriyor. Geçen yılki Venedik Film Festivali’nde yarışan film, Oscarlı aktör Christopher Plummer’ın canlandırdığı Zev karakterine odaklanıyor. Nazilerin ölüm kamplarından kurtulmuş Zev, ömrünün son yıllarında ve huzurevindeki arkadaşın Max’in talimatlarıyla işkencecisinden intikam almak için yola koyuluyor. Zev’in demansı onun tek rehberinin Max’in talimatları olmasına sebep oluyor.
‘The Sweet Hereafter’, ‘Exotica’ ve ‘Ararat’ filmleriyle tanınan Egoyan’la Venedik’te bir yuvarlak masa sohbetinde bir araya geldik ve ‘Hatırla’yı konuştuk.
Sizi Nazizmle ilgili bir film çekmeye iten neydi?
Filmin merkeze aldığı karakteri daha önce hiç görmemiştim. Hikâye, karakter ve senaryo sıradışıydı. Bu konuya yaklaşmak için seçilmemiş bir yol olduğunu düşündüm. Aynı zamanda ilginç bir gerilimdi. Zev, hem kendisini bir kukla gibi hissediyordu hem de güçlü bir geçmişi vardı. Christopher Plummer’ı aradım hemen. Onunla daha önce çalışmıştım ve bu rol için çok uygun olduğunu düşündüm. Karakter geçmişi değil, sadece o anı düşünüyordu. Geçmişini tamamen bastırmış bir karakter... Doğru, Holokost’la ilgili bir film çekmeyi düşünmezdim ama bu çok tuhaf bir film olabilir diye düşündüm.
‘Tam canavar değil’
Zev’in karşısına çıkan neo- Nazi gibi insanların olduğunu biliyoruz ama yine de insan inanamıyor. Nasıl bir araştırma yaptınız?
İnternete girmeniz yeterli. Youtube’da bu insanları görüyorsunuz. Ve de sayıları artıyor. O karakter gerçek. Ama filmde onun da incindiğini ve hayal kırıklığına uğradığını da görüyoruz. Unutmayalım, kimse tam bir canavar değildir.
Eski filmlerimden biri ‘Felicia’s Journey’. Bu filmde, Bob Hoskins’in canlandırdığı karakteri bütün film iyi bir adam gibi izliyoruz ama bir seri katil. Benim yönetmen olarak görevim, insanın karmaşıklığını gösterebilmek.
Film kötülüğün doğasıyla ilgili de denebilir mi?
Kötülüğün doğası şu: İnsanlar diğer insanları soyutladıklarında korkunç şeyler yapabilir. Bir insan soyutlandığında ona karşı saldırgan davranmamız mümkün oluyor. İlişkilerde de politikalar da böyle. İnsanlar her şeyi yapabilir. Bu yüzden aileler, devletler ve liderler medeni davranmayı aşılamalı. Aile bir kurban seçerse, bizim o kişiyi kurban haline getirme hızımız dehşet verici. Ve bunun ne kültürle, ne ırkla ilgisi var. Bu kural her yerde geçerli.
‘Hâlâ şoke edici’
Naziler ve Holokost, sadece sinemanın değil, birçok sanat dalının en sık işlediği konulardan. Sizce neden hâlâ işleniyor?
Bence iki nedenden ötürü. Birincisi makinenin doğası. Almanların yarattığı ölüm makinesi çok karmaşık, çok gelişmiş ve çok detaylı şekilde kaydedilmiş. Ayrıca bu makinenin o kültürden, o mekândan çıkmış olması da önemli bir neden. İşlenmesindeki diğer nedense antisemitizmin doğası ve bir ülkeden diğerine yayılma hızı. Antisemitizmin şiddeti bugünden bakınca bile hâlâ şoke edici. Bu iki neden Holokost’u bu kadar benzersiz kıldı. Mesela ‘Saul’un Oğlu’nda o ölüm makinesinin içindeyiz ve ne kadar dehşet verici olduğunu görüyoruz.

Yazarlar