07.11.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
BÜNYAMİN AYGÜN
Bir karabasan gibi masumların üzerine çöken savaşın kol gezdiği yerler var hâlâ Ortadoğu’da. Ve savaşların, çatışmaların,
Musul’un batısında yer alan Irak’ın en büyük ilçesi Türkmen kenti Telafer, 2014’te terör örgütü DAEŞ kontrolüne girdi. Telafer, Irak ordusu tarafından DAEŞ’ten temizlense de 3 yılda on binlerce Türkmen Telafer’den göç etmek zorunda kaldı. Onlardan biri de Leyla İdris Azizi ve ailesi. Üç çocuk annesi, 29 yaşındaki Azizi’nin hayatı acılarla dolu. Ailesiyle yeni bir yaşam için 3 yıl önce Türkiye’ye gelen Azizi’nin aklı doğup büyüdüğü topraklarda. O, Telafer’e dönmenin hayalini kuruyor, ama korkuyor. Telafer DAEŞ’ten temizlenmiş olsa da Azizi, “Nasıl temizlendi? Kapıdan geçiyorsun, kapı patlıyor. Yastığı kaldırıyorsun altından bomba çıkıyor. Sokaklar tuzaklarla dolu, evlerimize giremiyoruz” diyor.
‘Peçesiz çıkmak yasak’
İstanbul’da temizlik işçisi olarak çalışan Azizi’nin eşi de Osmanbey’de bir tekstil şirketinde çalışıyor. Akrabalarının bazıları Kerkük’te, Musul’da. “İyiyiz ama gurbetteyiz, zor oluyor. Burada iki saat çalışıyorum sonra çocuklarıma bakıyorum. Türkiye’de şartlar iyi ama memleketimin yeri ayrı. Annem de Ankara’da, o da dönmek istiyor” diye konuşuyor.
Azizi kabus dolu günleri anlatmaya devam ediyor, “DAEŞ, namaz kılmayanları döve döve camiye götürüyordu. Kadınlar sokağa peçesiz çıkamaz, sigara kullanamaz... Çok kötülük yaptılar. İnsanlar kaçmaya başladı. Kur’an hocamı öldürdüler; para çalmışsın diye iftira atıp. Kayın biraderimin oğluna işkence yaptılar; pantolonu uzun, ‘neden kısaltmadın’ diye. Üç, dört gün dövdüler, altı gün zindanda kaldı. Türkiye’ye gitmek isteyenlere de işkence yaptılar. Yemek yok, iş yok. Biz de Telafer’den Musul’a, oradan da Türkiye’ye kaçtık.”
‘Suriyelilere verilen haklardan yararlanalım’
Yaklaşık 45 yıldır Türkiye’de yaşayan Aygül Oğuz, tekstil imalatçısı. Uzun yıllardır burada olduğu için Türkmen kadınların yaşadığı zorluklara tanık olmuş, özellikle sağlık konusunda kadınların güvencelerinin olmadığının altını çizerek şunları söylüyor: “Türkmenlerin sosyal güvenceleri yok. İki yıldır devletin bir uygulaması var; ‘Özel sigorta yaptırın, para ödeyin, bize kağıt getirin oturma işleminiz başlasın’ Bir aile sekiz kişiyse hepsine nasıl sağlık sigortası yaptırsın? Sigorta yaptığı taktirde de özel hastaneye gidiyor, cebinden para ödüyor. Parası yok, ameliyat olmak istiyor, olamıyor. Ama Suriyelilerin durumu böyle değil, vatandaş gibi ilaç alıyorlar, ameliyat oluyorlar.”
‘Dernek kurma çabamız Irak’taki kadınlara mesaj’
Beyha Bayatlı’da bir başka dirençli ve başarılı Türkmen kadın. Bağdat Üniversitesi Türkoloji mezunu ve Irak Türkmen Cephesi eski milletvekili Bayatlı’nın bir ayağı Irak’ta diğeri Türkiye’de. Bunu şöyle açıklıyor, “Biz sahip çıkmazsak kadınlarımız dayanışma içinde olamaz ve haklarını da arayamaz.”
Bayatlı, “Kadınlarımız Türkiye’ye geldiklerinde daha özgürdü. Ama buradaki derneklerde kadınlara rol verilmemişti. Dolayısıyla bizim dernek kurma çabalarımız, Irak’taki kadınlara bir mesajdı” diyor.
‘Siyasette en zayıf halkayız’
‘Burada eğitim çok pahalı’
Neşe Kerküklü de dört yıl önce gelenlerden. Yaşadığı sıkıntıları şöyle özetliyor: “Hastaneye gidince bize Türkiye vatandaşı gibi davranıyorlar. Pasaportumuzu görünce işler tersine dönüyor, yüksek rakam çıkıyor. Bir oğlum, lisede okuyor. Burada üç ay kaldı, mecbur Irak’a döndü. Burada okusun istedik ama ücretler çok yüksek. Burada eğitim alabilseydi, oğlumu tehlikeye yollamazdım.”
Katır sırtında Türkiye’ye göçSavaştan kaçarak Türkiye’nin yolunu tutan Türkmen kadınlardan bir diğeri de Doktor Fevziye Hasasu. Kerkük doğumlu Hasasu, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi mezunu. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı olup ülkesine hizmet etmek için memleketine dönüyor. Ancak döndüğünde büyük bir hayal kırıklığına uğruyor Hasasu, “Saddam, o zaman Türkmenleri barındırmıyordu Kerkük’te. Evlendim. Eşim mimar, Kerküklü. Bizi attılar Dohuk’a; 7-8 sene kaldık. Erbil’e geldik, eşim Erbil’de belediye başkanı oldu. Tehditler alıyordu. Saddam taraftarları, ‘Baas Partisi’ne gir’ diyerek tehdit ediyordu” diyor.
‘Kadın derneği yok’
İran-Irak Savaşı patlak verince Hasasu ailesine göç yolları görünüyor. Hasasu, beş çocuğuyla katır sırtında Türkiye’ye göç ediyor: “Hakkâri’ye geldik, bir ay otelde kaldık. İstanbul’a yerleştik. O zaman Türk asıllılara çalışma izini veriliyordu. Eşimle birlikte çalışmaya başladık, çocuklarım okudu, doktor, mühendis, gazeteci oldu. Ama herkes bizim gibi şanslı değil.”
Hasasu, Türkmen kadınların birbirlerine destek olabileceği bir dernek açmayı düşünmüş. 1959’da kurulan Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği aracılığıyla iletişime geçtiği Türkmen kadınların fedakarlıklarını görünce de karar vermiş, 2012’de Türkmeneli Kadınlar Deneği’ni kurmuş. Derneği kurmasını “Kadın derneği yoktu. Erkekler derneklerde toplanıyor, kadınlar evde kalıyordu. Kadınlar olarak zincirlerimizi kırdık. Evden çıkıp çalışmaya başladık” diye açıklıyor. Dernek faaliyetleri içinde Telafer’den gelenlere yardımın önemli yer tuttuğunu söyleyen Hasasu, “İstanbul’da yardım etmediğimiz bir tane aile kalmadı. Ev eşyası olmayanların evini kurduk, olandan alıp olmayana götürüyoruz. Çocuklara okul malzemesi, kıyafeti dağıtıyoruz. Servis parası olmayana servis parası veriyoruz. Birçok kardeş ailemiz oldu” diyor.
‘Kadınlarımız çok fedakâr’
Türkmen kadınların Türkiye’ye kolay adapte olduğunu söyleyen Hasasu şöyle devam ediyor: “Türkmen kadını çok fedakâr. Savaşta, katliamlarda kocasını çocuğunu kaybediyor ama katlanıyor. Bütün baskılara rağmen evine bakıyor, memleketine sahip çıkıyor. Irak’ta hâkim olan baskı rejimi Türkmen kadınını biraz geride bıraktı. Orada bir Türkmen kadın rahat rahat ortalıkta dolaşamıyor. Türkiye’ye gelince çabuk alışıyorlar. Çünkü burası Türk memleketi. Eminim ki bir Türk bile Kerkük’e gittiği zaman çok kısa sürede adapte olur, hele bir de eski Kerkük olsa...”
BiTTi