EgeBir taksi hikayesi

Bir taksi hikayesi

16.03.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Bir taksi hikayesi

Bütün bunlara rağmen, ıslak ve damlalar boyunca akmakta olan kareler, kırmızı stop lambalarının yanıp sönen cümbüşünde öyle güzel görünüyorlar ki... Birbirine kilitlenmiş araçların asıl ihtiyaç duyduğu ve birkaç kez yanıp söndüğü halde yanına dahi yaklaşamadığımız yeşil ışığın büyüsü bile bir an önemini yitiriveriyor. O kadar çok bekledik ki, "radyoda yanık içli bir keman", çağrışımlarıyla başlayan Şedaraban faslı da Tanburî Cemil Beyin Saz Semaisi ile kucaklaştı. Lâkin biz yerimizde saymaktayız. Benim kulağımda "Görülmemiş devr-i Yusuftan beri böyle güzel..." şarkısı ve hâlâ mırıldanmaktayım.* * * Nihayet trafiğin rahatlayacağı kavşağa ulaştık. Burası atlatmamız gereken son düğüm hemen hemen... Araçlar birbirlerini korna çalarak taciz ederken, selektör kullanarak korkutmaya da devam ediyorlar. Yeşil ışığın himayesinde hareketlendiğimiz sırada, kırmızıda da geçilebileceğini zanneden bir Jeep önümüze atlayıverdi. Taksinin sürücüsü kıvrak bir vücut çalımıyla ilk salvoyu atlamasına rağmen diğer araç, Ahırkapı Feneri gibi yanıp sönen farları ve biraz da yüksekten bakmasının avantajıyla debelenmeye, yanımızdaki küçük boşluğa burnunu sokmaya devam ediyordu. Öyle anlaşılıyordu ki, diğer sürücünün geometri bilgisi de hayli yetersizdi. Çünkü benim bulunduğum taksi o an buharlaşsa bile, Jeepin oraya sığması olası değildi. Derken... Jeepin otomatik camı yavaş yavaş açıldı. Direksiyondaki genç hanımefendi, bizim de camımızı açmamızı işaret ediyordu. Taksinin sürücüsü camı açtığında, "Şedaraban faslının büyüsünden mamûl bir güzellik"le göz göze geldik.İsmail Hakkı Bey, az önce terennüm ettiğim şarkıyı, böyle bir akşam tesadüfünün sonrasında bestelemiş olmalıydı. Arabadaki iki erkek, muhatabımızın ne söylemek istediğini anlamak için, soran gözlerle hanımefendiye yönelmişken olanlar oldu! Kendisine bilerek ve isteyerek yol vermediğimizi düşünen Jeepin "zarif" sürücüsü, açık camdan bize doğru uzandı ve küfretti...Bir erkek olarak, sadece işittiğimde bile kulaklarıma kadar kızardığım, okkalı küfür terminolojisinin sınırlarını da zorlayan bu yaratıcı cümle, taksinin içini bir anda biber gazı atılmış telefon kulübesine çevirmeye yetti. Taksinin sürücüsü can havliyle bana döndü: "Ne yapayım şimdi abi" diye sordu. "Kapat camını kardeşim" diyebildim...* * * Böyle zamanlarda, "sadece geçmişin özlemleri canlandırılmalı ve onunla yetinilmelidir" diye düşünerek kütüphaneme yaklaştım, 1942de Turan Aziz Beler Beyin "en yeni ve ileri muaşeret" adıyla yazdığı efsane kitabına uzandı elim. Bir yerinde diyordu ki, "Muaşeret kaideleri, iptida münhasıran nezaket duygusundan doğmuş ve asırların devamınca kısmen modanın tesiri ile tadilâta uğradıktan sonra, gitgide taammüm ederek katî ve sabit bir şekil almışlardır. İki terbiyeli kimse, kapı önünde buluştuğu zaman, daha evvel geçmek için birbirine ısrar ettikleri çok defa görülmüştür. Bu nezaket sahnesini lüzumundan fazla uzatmamak lazımdır. İkinci defa böyle bir teklif karşısında kalan, bunu teşekkür ederek kabul etmeli ve kapıdan geçmelidir." Siz yine de Şedaraban dinlemekten sakın vazgeçmeyin... ege@milliyet.com.tr Trafiğin yoğun olduğu saatler... Yağmur deseniz, bırakmış kendini yerçekiminin cazibesine yorulmak nedir bilmiyor. Taksinin buğulanmış camlarından dışarıya bakıyorum. Dünya telâşı dedikleri bu olsa gerek. Hesapsız bir koşturmaca... Biryerlerden kaçanlar, bir şeyleri kovalayanlara karışmış durumda. Büyük bir kavşağa doğru adım adım ilerliyoruz. Şerit değiştirmeyi, otomobil kullanmanın ayrılmaz parçası zanneden bir grup sürücü, bu kalabalık resmin içinde bile, Şirket-i Hayriyye Vapuru gibi sek sek oynuyor.

EN ÇOK OKUNANLAR

KEŞFETYENİ

İlgili Haberler