Ege İki konuÇum var söz onlarda...

İki konuÇum var söz onlarda...

25.03.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bugünkü sütunumu iki deÇerli dostuma bırakıyorum. Biri her pazar sizlerle olan Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok'... DiÇeri de Dokuz Eylül Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü ÖÇretim Üyesi Doç. Dr. Semih Çelenk. Çelenk'in Şehir Kültürü Dergisi'nde çok güzel bir yazısı vardı. İznini alarak ve biraz da kısaltarak sizlerle paylaşmak istiyorum. İyi pazarlar...

İki konuÇum var söz onlarda...

İzmir, hâlâ o eski "İzmir" mi? Bu deÇişimi gündelik yaşantımızın her alanında yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Kent karakteristik özelliklerini kaybediyor. Kentin çeperlerinde geçtiÇimiz yirmi yıllık süreç içinde yeni yeni yaşam alanlarının oluşması ve şehir merkezinin bir zorunluluk, bir ortak yaşam alanı olmaktan çıkmaya başlamasını bunun önemli bir kaynaÇı saymak gerekiyor.Bundan yirmi yıl önce, İzmir'in aldıÇı göçü olumlu anlamda bir asimilasyona uÇrattıÇı; kentin yeni sakinlerini kısa süre içinde "İzmirlileştirdiÇi"ni söylerken, bugün aynı belirlemeyi yapabilmek oldukça güç.Bugünkü resim, kent merkezinin giderek sahipsiz olmaya başladıÇıdır. Kentin eski "varlıklı" sakinleri kent merkezini, bir "yaşam alanı" olarak terk edip, kendilerine "steril getto"lar oluşturmaya başlarken, kentin eski "yoksul" sakinleri ise, ekonomik nedenlerden ötürü kent merkezini sahiplenemiyorlar.Kentin "yeni" sakinleri kendilerine ait hissetmedikleri kent merkezini ise "deÇerini bilmeden" kullanıyorlar.Kent merkezindeki kültürel yaşamının uÇradıÇı deÇişiklikleri, eÇlence hayatındaki lumpenleşmeyi ve insanlar arası iletişimdeki hoyratlık ve anlayışsızlıÇı bunun işaretleri olarak görmek gerekiyor. * * *Kent yöneticileri ve kentin eski "varlıklı" sakinlerinin çoÇu, bu yeni durumu sadece bir "güvenlik" sorunu olarak algılamaya eÇilimli görünüyorlar. Kentin "yeni" sakinlerinin kent merkezine yönelik, sosyal yaşam ve kent kültüründen uzak, hoyrat ve deÇer bilmeyen tutumlarının bir "sahiplenmeme" durumundan kaynaklandıÇını ve kentin yeni sakinleriyle bütünleşemediÇini düşünmek ise, köklü çözümler de gerektireceÇi için gözardı ediliyor.Bugün kentimiz önemli bir kararın eşiÇinde bulunuyor. Ya kent merkezini tamamen sahipsiz bırakarak kentin temel karakteristiÇinin kaybolmasına, o eski "İzmir"in giderek kaotik ve kriminal bir metropole dönüşmesine kayıtsız kalmak; ya da kentin "yeni" sakinlerini bugünden yarına olmasa da, uzun vadede kent kültürüyle tanıştırmak, buluşturmak ve onların da bu kenti, kent merkezini, ortak yaşam alanlarını sahiplenmelerini saÇlamak. Kentin çeperlerindeki biçimsiz hayatın "kentli" bir hayata dönüştürülmesi ve dolayısıyla kent merkezinin de yeniden gerçek kimliÇine kavuşturulması çabasında, "kültür" ve "sanat"ın payı büyük olacaktır. Ancak bu çabaları "kültür ve sanat ihracatı" olarak deÇil, kültürün ve sanatın araçlarıyla buradaki insanların kendilerini barışçıl ve üretime dönük olarak tarif etmelerine olanak saÇlamak biçiminde anlamak zorundayız. Bize göre, kent çeperlerinde kültürel dönüşümü saÇlayacak öncüler buralarda yaşayan, oranın parçası olan insanlar olmalıdır. Kent yöneticilerinin, kentin aydınlarının, kentin eski "varlıklı" sakinlerinin yegane görevi, bu yaşam alanlarındaki insanlara kendilerini ifade edebilecekleri, kendilerini tanımlayabilecekleri, geliştirebilecekleri alanlar açmak, olanaklar sunmak olmalarıdır.Önemli olan, bu yaşam alanlarındaki insanlara üstten bakmadan, dikte etmeden, buyurmadan, güler yüzle bir şeyler sunabilmek, kentin bu "yeni" sakinlerini kabullenmek gerekliliÇidir. Kent çeperlerini kendi içine hapsetmek yerine, oraları da kentin karakteristiÇini taşıyan kent çeperleri olarak kentin bir parçası olarak algılamak sorunu çözmek için iyi bir başlangıçtır.İzmir'in böylesi bir "kentlilik bilinci" ve dolayısıyla "kentsel barış" çabasında başarılı olma ihtimali, kentin can çekişen ama hala ölmemiş barışçıl ve yumuşak coÇrafi ve toplumsal iklimi dolayısıyla oldukça yüksek görünüyor. Yapılacak tek şey, böylesi bir hareketin yol haritasını çıkarmak ve harekete geçmektir. Eskiden İzmir'den İstanbul'a baktıÇımızda, kendimizi çok şanslı sayardık. Daha sakin, huzurlu, kolay bir şehirde yaşamanın mutluluÇunu hissederdik. Şimdilerde İzmir bu ayrıcalıÇını, farklılıÇını giderek aÇırlaşan bir göç dalgasıyla birlikte yitiriyor. (Doç. Dr. Semih Çelenk'in "İzmir Şehir Kültürü" gazetesinde yer alan yazısından alınmıştır.) Türkiye'nin içinde bulunduÇu koşullarda, internette rastladıÇım kazlarla ilgili bir yazıyı biraz düzenleyerek anımsatmamın yararlı olacaÇını düşündüm. Göç eden yaban kazları incelendiÇinde elde edilen altı bulgu ve bunlardan çıkan dersler şöyle:1. Göç eden yaban kazları havada "V" harfi şeklinde bir düzen alırlar. Bu şekilde uçulduÇunda, her kazın arkasındaki kuşlar için onları kaldıran bir hava koridoru oluşur. Kazlar binlerce kilometreye ulaşan uçuş menzillerini, ancak birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava koridorunu kullanarak ve daha az enerji harcayarak kat edebilirler. Çıkan ders: Hedeflerimize daha kolay ve çabuk erişebilmek için bir araya gelmeliyiz.2. Gruptan ayrılan bir kaz, hava koridorunun dışında kaldıÇında yorulup, gruba geri döner. Çıkan ders: Aynı yöne hareket ettiklerimizle işbirliÇini sürekli kılmalıyız.3. Uçuş sırasında yorulan kazlar, grubun en arkasına geçer ve öndeki kuşların kanat çırpmaları sonucu oluşan koridorun kaldırma gücünden yararlanırlar. Çıkan ders: Yeri ve zamanı geldiÇinde görevimizi başkalarına bırakmalıyız.4. Kazlar uçuş temposunu saÇlayan ve birbirlerini motive eden çıÇlıklar atarlar; tıpkı askerlerin koşarken söyledikleri türküler gibi. Çıkan ders: İlerlemek için bazen başkalarının uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalı; tam aksine, böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.5. Gruptaki bir kaz zayıf düştüÇünde ya da bir avcı tarafından vurulup uçamayacak duruma geldiÇinde; ona yardım etmek üzere gruptan en az iki kaz ayrılır. Bu kazlar hasta, yaralı kaz tekrar uçabilene, ya da ölene kadar onu asla terk etmezler. Daha sonra kendilerine başka bir kaz grubu bulurlar; hiçbir kaz grubu, kendilerine bu şekilde katılmak isteyen kazları reddetmez. Çıkan ders: Sadece mutlu günlerde deÇil, zor günlerde de birbirimize destek olmalıyız. 6. Kaz sürüsü gece konakladıÇı sulak alanlardan, otlayacakları çayırlara gitmek üzere havalanmadan önce ikili gruplar halinde gözcüler kullanırlar, gözcüler sulak alanın etrafında uçarak çevreyi kolaçan eder ve sürünün insan etkinliÇinin en az bulunduÇu, en risksiz olan bölgeden havalanmasını saÇlar. Çıkan ders: Toplumun çıkarları doÇrultusunda bazı bireyler öne çıkarak gerektiÇinde risk almalıdırlar.Amiplere gelince... Herkesin bildiÇi gibi amipler "bölünerek çoÇalan" basit organizmalardır. Geçmişte amipler kadar olamadık; gelecekte kazlar kadar olabilmek dileÇiyle... Amipler ve kazlar dsipahi@milliyet.com.tr (Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok'un kaleminden, okulgen@superonline.com)