Ege Taraftarın ahmak hımbıl ve ahlaksızı

Taraftarın ahmak hımbıl ve ahlaksızı

06.12.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Taraftarın ahmak hımbıl ve ahlaksızı

Ve anlatacaklarım, güzel ülkemin herhangi bir stadında, herhangi bir maçta, herhangi iki takım arasında ve herhangi bir zaman boyutunda yaşanmış kabul edilmelidir.***Taraftar olmak, neyin yanında ve neyin karşısında olduğunu belli etmek demektir. Bu zaman zaman (belki de çoğu zaman), tek başına yapamadığınız hattâ yapamayacağınız şeylerin, anonim heyecanların arkasına saklanarak gerçekleştirilmesi kaçamağını da kapsar. Birey bu durumdan mutludur, çünkü kalabalıkların ezici gücüne sahiptir. Kalabalıklar mutludur, çünkü zayıflıklardan kuru ve sanal da olsa bir gürültü ve güç yaratılmıştır. Ama gerçek aidiyet ya da yeni deyimiyle takımdaşlık, mutlaka ortak ve kurumsal aklı, daha da ötesinde bilinci içerir. Bu cümleden "bilinç"i çıkartırsanız, geriye sadece "sürü psikolojisi" kalır.***Takımını desteklemek varken rakibine küfreden taraftar, gölge boksu yaptığından habersiz, icat edilmiş sanal bir düşmana karşı kenetlenir ve kalabalığı bir arada tutan, hattâ ona değer kazandırdığı sanılan uydurma bir kimlikle "diğer tarafa kin kusar." Küfür, beyinselliğin, estetiğin, özgüvenin ve söyleyecek sözü olma kalitesinin bittiği yerde başlar. İlkelliğin, yetersizliğin, zayıflığın, acizliğin, tükenmişliğin ve nihayet çaresizliğin adıdır. Bir şey söylemek istemektedir, ama söyleyecek sözü yoktur. Ikınır sıkınır, uğraşır didinir, bir boşluktan bir başka boşluğa düşer. Derûnundaki boşluk yankılandıkça kendi sesinden korkar ve korkusunu bastırmak için küfreder; hem de hep bir ağızdan...***Eskiden, hiç değilse hanımların yanında ağzına sahip olmak, biraz olsun "racon"dan sayılırdı. Ama tribün terörü, çoktan kuralları değiştirmiş. En ağdalı, en galiz, en düzeysiz ve mutlaka cinsellik içerenküfürleri, genç kızların ağzından duymak, çoktan yadırganmazlar arasına girmiş. Bunlar, anneler gününde annelerine çiçek veren kızlarımız. Bu genç hanımefendilerin orta vâdede anne olabileceklerini düşünmek bile tuhaf geliyor insana. Sürüler, yaptıklarını akla yakın sebeplere dayandırmak için mazeretler, sebepler, gerekçeler de üretirler. Ama farkında bile değildirler ki, bir futbolcunun muhterem annesine sövüldüğünde, o futbolcunun morali bozulmaz; eli ayağı dolaşmaz. Bizim kültürümüzde, aksine neft sürülmüş gibi oynamaya başlar. Galip durumdaki takımı farka gidecekken, ortalığı muharebe meydanına çevirmek, rakip takımı belki ürkütür ama önce kendi takımının konsantrasyonunu bozar; yani yolunda giden tekere çomak sokmuş olursun.***Hakemlere ve futbolculara fazla yüklendiğimizi fark ettim. "Zeki, çevik ve ahlâklı"sını ararken, "ahmak, hımbıl ve ahlâksız"ı gözden kaçıyoruz. Bu kuşağı biz yetiştirdik. Kendisiyle kavgalı olan bu insanların başkalarıyla iyi geçinme ihtimali hemen hemen yok gibi. Rüzgâr ekip fırtına biçiyoruz. Kınama şampiyonu yöneticiler de giderek "kına yakma" potasına yaklaşıyorlar. Medya derseniz, hep vitrinle meşgul. Kanaat getirdim ki, "eğer varsa" şike, bilinen bilinmeyen, söylenen söylenmeyen, saklanan saklanmayan, örtülen örtülmeyen bir şike varsa bir yerlerde; işte o kanıtsız belgesiz kepazelik, Türk sporundaki "en küçük kirlenme"nin adından ibarettir... ege@milliyet.com.tr Okuyacağını yazı futbol konuşmak için yazılmamıştır! Aksine, yıllarımı verdiğim insan kaynakları disiplininin, "takım kimliği ve kişisel kalite" algılamalarına ait kıpırdanmalar içerir. Herhangi bir kulübü ve yöneticilerini ya da taraftarlarını ve taraftar derneklerini hedef almak düşüncesiyle de kaleme alınmamıştır. Yine aksine, sporu kitlelerin rehabilitasyonu için çok etkili bir enstrüman olarak gören bir gözlüğün izdüşümlerini taşır...