Ege Yazık, 21 milyon dolara Türkiye şampiyonu oldu

Yazık, 21 milyon dolara Türkiye şampiyonu oldu

28.03.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Makarnacılıktaki otuz yıllık süreci kapattı, Verde ile zeytinyağında yeni bir yaşam kurdu Ali Ulukartal. Seçtiği sektör için “tam isabet” derken, 15 yılda ihracatta Türkiye şampiyonu olmalarını ise “Yazık 21 milyon dolara şampiyon olduk. Güler misin ağlar mısın?” diye yorumluyor.

Yazık, 21 milyon dolara Türkiye şampiyonu oldu

Öncelikle şöyle düşündüm; “İzmir, bir zamanlar ne markalar yaratmış...”
Bildiğim birçok markanın yanında unuttuğum markalar da varmış. Mesela Kartal Makarnacılık’ı unuttuğumu fark ettim. Oysa Türkiye’de makarnacılığı başlatan, sektöre ihracatı öğreten firmaydı Kartal Makarna.
Röportajın klişesi “İlkgünler, bugün&yarın” Geçmişten söz ediyoruz ama hedef, bugünler ve yarın.
Yalnız, bazen öyle etkileyici bir geçmiş ve öyküler karşıma çıkıyor ki, hani tamamen geçmişle bitebilir röportaj.
Kartal makarna öyküsü de böyle.
Yılların işadamının keyifli sohbetine makarnacılıkla başlayıp 30 yıl sonra sektör değiştirmesinin öyküsünü de ekleyince, bu keyif röportaja da yansıdı.
Fabrikada dikkatimi, piyasadaki birçok önemli zeytinyağ markasına üretim yapmaları dikkatimi çekti. Verde’nin dışında, tanınmış zeytinyağ markalarının çoğuna hem ürün, hem şişeleme hizmeti veriyorlar.
Ali Ulukartal, gününün yarısını fabrikada geçirip, ‘artık işi gençlere devrettim’ dese de makarnacılık günlerini çoktan unutmuş, zeytinyağ işini de pek sevmiş görünüyor.

Size “Doğuştan sanayici” diyerek söze girmek mümkün...
Evet, babamın çırağıydım ben. Babam çalışkan bir adamdı, tüm hayatı işiydi. Annem ise daha sosyal, iyi eğitim almış, fransızca, rumca bilen, piyona çalan bir kadındı. Babam 1925’lerde yangın yerinin orada, eski Rum fabrikasında makarnacılığa başlamıştı, çocukluğum bu fabrikada geçti. Yer süpürerek, etiket yapıştırarak işe başladım. İlkokula fabrikadan gidiyordum.

Hayatınızın 30 yılı makarnacılıkla geçti, şimdi bambaşka bir hayat..
Eğitimim boyunca hep işin parçasıydım. 1951’de Türkiye’nin ilk otomatik makarna fabrikasını babam aldı. Böylece sınıf atlamış olduk. Bir de babamın 50 yıllık rakibi Tahsin Piyale ile tatlı rekabeti vardı ki ben bunların içinde büyüdüm.

Teklifin cazip olması mı yoksa zorlanmaya başlamak mı sizi Kartal Makarna’yı satımaya yöneltti?
Öncelikli neden eski makarnalık buğdayın azalması oldu. Bu konu çok canımızı sıktı. Ayrıca işe Antep de girince sektörün tadı kaçtı. Bir de şirketi en değerli zamanında, karşılığını bularak sattık. Gayet iyi rakama gitti.

Zeytinyağı sektörüne girmek tesadüf müydü ?
Yeni yatırım için ben sadece ‘hammadde yakın ve daimi olacak’ diye şart koştum. Anladığımız alan gıdaydı ve yine gıda olarak devam etmeliydik. Ayrıca zeytinyağını geleceğin büyüyecek konusu olarak gördük. Ben iyi emek, kaliteli bir sunuş olduktan sonra birçok sektörde getirinin geleceğine inanırım. Ve temel konu olsun, moda olmasın. Ailemle de değerlendirip, zeytinyağında karar kıldık.

İşinizde ailenize danışır mısınız ?
Biz de akşam yemekleri uzun sürer. İşimizi evimize hep taşıdık. Eş, anne herkes fikrini söyler. Ayrıca gıdacı olduğumuz için özellikle kadınların beğenilerine önem veririz. Benim istediğim şudur; muhalifler dilini esirgememeli. İnsan yalnız başına herşeyi çözemez.

Sektöre genellikle geniş araziiler alınarak başlanıyor, siz de öyle mi yaptınız ?
O üreticinin işi ve başlı başına bir iş. Biz köylüden zeytin alarak sıkmak ya da sıkılmış yağı almakla başladık. Bizim çalışma alanımız bu yağı alıp zincir mağazalara vermek ve ihracat yapmak. Hep de öyle kalacağız.

‘Türkiye yavaş kaldı’

15 yılda sektörde ihracat rekoru kıracak kadar büyümeyi neye bağlıyor sunuz?
Çünkü ihracatı iyi biliyoruz. İhracatçılık makarnadan bu yana kromozomlarımızda var. Ayrıca firmanın prensibidir, tüm enternasyonal fuarlara katıldık ve katılmaktayız. Tabii şunu da unutmamak lazım; 21 milyon dolarla ihracat şampiyonu olduk. Yazık, komik rakam. Güler misin, ağlar mısın? Yani biz hızlı gitmedik, Türkiye yavaş kaldı.

Sonuçta ‘Ali Ulukartal makarnacılık günlerini tamamen unuttu’ diyebilir miyiz?
Evet, işler iyi gidiyor. 2010’da iç pazarda 100 milyon doları yakalamak hedefimiz var. Bereket markasını satın aldık. Bu sektörün geleceği parlak. Çalışanlarım, arkadaşlarım işi seviyorlar huzurlular, ben de mutluyum. Henüz yatırdığım paraya karşılık kazandım diyemem ama bundan sonra kazandıracak inşallah.


‘DİR’de ombudsman şart
Üretiminiz ne kadar?
Yılda 30 bin ton yağ. Türkiye’de kayıtlı üretim oranının, 120 bin ton olduğunu düşünürseniz, demek ki ülkedeki toplam zeytinyağının yüzde 25’ini biz alıyoruz. Laboratuvardan geçmeyen yağ fabrikaya giremiyor. Türkiye’de zeytinyağı pazarını yapan biziz. Markalı, dökme ihracat, iç piyasaya markalı satış. Yelpaze bu kadar geniş.

Sektörde bu yıl nasıl bir rekolte oldu, umutlu musunuz ?
Gelecek sezondan daha umutluyum. 2010 sonunda hasat zamanı rekolte bana göre 300 bin tona çıkacak. Geçtiğimiz yıllarda kuraklık yaşadık, üretim yok denecek kadar azaldı. Bu yıl havalar çok iyi gitti, 150 milyon ağaca ulaştık.

Artış tüketiciye yarayacak mı?
Köylümüz ağaçların verimli olacağına inanırsa Ağustos ayından itibaren fiyatlarda bir düşüş kendini gösterebilir. Zaten Verde’nin , tüketicinin kaliteli yağı ucuza yemesini sağladığına inanıyorum.

Türkiye zeytinyağı ihracatında şeytanın bacağını ne zaman kırar?
Dünyada 2,5 milyon ton zeytinyağı üretiliyor. Akdeniz’den tüm dünyaya 500 bin ton ihracat yapılıyor. 2009’da firma olarak 7 bin ton ihracat yaptık, bunun bin 600 tonu ambalajlıydı. 2010’da ise 10 bin ton ihracat hedefliyoruz.Türkiye zeytinyağı ihracatında nasıl bu kadar geri kalmış inanamıyorum. Ancak bu şunu da gösterir, eğer organize olabilirsek ve rekolte tahmin ettiğim şekilde artarsa ihracatta patlama yaşarız.

İhracatta markalı satıştan umut var mı ?
Çok dar ama bu pazar da duble büyüyor. Ancak resmi doğru görmek lazım. Dünyada zeytinyağında ana oyuncuların sayısı 300’ü geçmez. Dışpazarda markalı satış idealinden vazgeçmesek de yalnız markalı ihracat yapacağım demekle olmuyor. Tariş yıllardır reklamlarla ancak 15 ton markalı yağ satabildi. Külliyen zarar etti. Pazar ağları olan büyük yabancı sermayedarların Türkiye’ye gelmesini sağlamalıyız ama DİR (Dahilde İşleme Rejimi) çıkmadıktan sonra imkansız, adam gelip burada yatırım yapmaz.

Yine geldik sektörün kangren sorununa yani DİR’e...
Şu kadarını söyleyim; İspanyollar DİR’i çıkarmadı diye Hükümetimizi alkışlıyorlar. Sorun, sıkıntıyı yaşamayanların konuyu anlatmasında. İhracatta COI standardına göre 30 kriter var. Örneğin Beta sorunu oluyor. Elimdeki 1-1.5 asitli yağları karıştırmam gerek. Türkiye’de yok o yağdan. İşte DİR bu noktada ilaç. Ayvalıklı arkadaşlar, ne yazık ki statüko bozulmasın istiyor. İlgili Bakanlık samimiyetle dinlese sıkıntımızı anlayacaklar. Bence bu konuda sektöre ombdusman lazım.