Milliyet Enerji Enerji piyasalarında “yeni normal" arayışı!

Enerji piyasalarında “yeni normal" arayışı!

29.09.2022 - 11:55 | Son Güncellenme:

Avrupa’nın, enerji kriziyle mücadeleye yönelik önlemlerinde, özellikle devletin piyasalara doğrudan müdahalesi enerji piyasalarının geleceği için endişelere neden oluyor. Alınan önlemler ile şu anda yaşanan fiyat krizine arz dahil başka krizlerin de eklenme olasılığı, küresel enerji dinamiklerinin yeni bir boyuta taşınacağının da sinyallerini veriyor.

Enerji piyasalarında “yeni normal arayışı

Tüm dünyada enerji piyasalarındaki risk faktörleri giderek artıyor. Üstelik bu risk faktörleri, sektörün kendi yapısında değişimleri de beraberinde getirdiği gibi, krizle baş etmek için sunulan yaklaşımlar, önümüzdeki 5 – 10 yılda farklı bir enerji mimarisine işaret ediyor. Her ne kadar Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimiyle “ortaya çıktığı” düşünülen bir enerji krizinden bahsedilse de, daha önceden pandeminin sarstığı, iklim kriziyle mücadele için sunulan fosil yakıtlardan çıkış stratejilerinin bir türlü tam oturamadığı bir enerji sektörü vardı.

Haberin Devamı

Fosil yakıt şirketlerinin “şeytanlaştırılması”nın ardından, yatırımcı ve hissedarların, fosil kaynaklara yatırım yapmaktan çekindiği, temiz enerji kaynaklarınınsa “Greenwash” (Yeşil yıkama) veya “yükselen trend” olduğu bir ortamda seyrediyorduk. Elbette, iklim krizine karşı temiz enerji kaynaklarına daha fazla finansal destek ve “enerji dönüşümüne” yapılan her türlü yatırım ihtiyacı anlamlı bir misyona hizmet ediyordu. Ancak İkinci Dünya Savaşı’nın ardından fosil yakıtların endüstrileşmenin temeli olmaya başladığı günden bu yana, küresel üretimin ve ekonominin bel kemiği olan fosil yakıtlardan çıkış için belki de daha planlı bir yaklaşım gerekiyordu. Bu “belki de” sorusu da zaten bugün yaşanan krizden sadece RusyaUkrayna savaşı ya da pandeminin sorumlu olmadığı düşüncesinin temelini oluşturuyor. Ne olursa olsun, bugün geldiğimiz noktada, enerji sektöründe risklerin üst üste biriktiğine, bu risklerin, ekonomi ve finansal piyasalardan, insanların gündelik yaşamına, hatta hükümetlerin geleceklerine kadar çok büyük etkiler doğurmaya başladığına şahit olmaya başladık.

Haberin Devamı

‘Ekonomi durma riski altında’

Enerji piyasalarındaki riskler, domino taşı gibi dokunduğu her alanı sarsmaya başladı. Nitekim AB Enerji Bakanları’nın alınacak önlemleri konuşmak için yaptığı ilk toplantının öncesinde, Eylül ayının ilk haftasında Belçika Başbakanı Alexander De Croo, “AB ekonomisi tamamen durma riski altında” cümlesiyle tehlikenin boyutlarını ortaya koydu. AB Enerji Bakanları toplantısında her ne kadar net bir karar alınamasa da toplantının en önemli sonucu, her üye ülkenin farklı ihtiyaçları olduğu ancak bu ihtiyaçların acil olduğuydu. Ortak karar alamayan bakanlar, topu AB’nin bürokratik koridorlarına atarak, durumu Avrupa Komisyonu’na havale etti.

Fakat toplantıda değerlendirmeye alınan önlemler ise şöyleydi: Fosil yakıt şirketlerinin karlarından pay almak, gaz fiyatına bağlı olarak belirlenene elektrik fiyatları üzerinden çokça kazanan yenilenebilir enerjiden elektrik üreten şirketlerin yüksek karlarını tırpanlamak, Hollanda’daki TFF fiyatına müdahale etmek ve kimilerinin sadece Rus gazına kimilerinin de tüm doğalgaza tavan fiyat getirilmesi önerisi. Bu önerileri değerlendiren Komisyon da Avrupa enerji krizine yönelik yol haritasını açıkladı. Komisyon’un planının her ülkenin kararına bağlı olacağı ve bağlayıcı olmadığını bu noktada hatırlatmakta fayda var. Zaten bazı ülkelerin ve sektörlerin en büyük eleştirileri de bu kadar sert kararların alınsa da uygulanma zorunluluğunun olmaması olarak ön plana çıkıyor. Siyasi olarak gündemin en üst sırasındaki ve G7 ülkelerinin Rus petrolüne tavan fiyat kararıyla uyumlu olduğu düşünülen Rus gazına tavan fiyat uygulaması önerisi kabul görmedi. Kararlar her ne kadar bağlayıcı olmasa da, yenilenebilir enerjiden elektrik üreten şirketlerin gelirlerinden pay alınması ve Avrupa elektrik piyasalarındaki mevcut sistemde değişimlere yol açacak yeni yol haritası, sektörün geleceğine dair de büyük soru işaretlerini beraberinde getirdi.

Haberin Devamı

AB de sübvansiyon sarmalına girdi

Haberin Devamı

Bunlardan en önemlisi, liberal ve serbest ticaretin bayrak tutan temsilcisi olan AB’nin ilk defa enerji piyasalarına bu kadar önemli bir devlet müdahalesine kapıyı açıyor olması. Henüz elektrik piyasalarına getirilecek düzenleme netleşmedi. Ama hem sübvansiyon, ki AB, adını anmadan bunu devlet desteği olarak tanımlıyor, hem de elektrik fiyatına tavan fiyatın getirilmesi enerji piyasalarının rekabetçiliğine ve rekabetçilere büyük darbe vurmuş görünüyor. Bir başka deyişle, kriz sebebiyle gelişen “dayanışma” fikri, rekabeti sınırladı.

Ancak küresel olarak ekonomi zincirinin en önemli halkası haline gelen enerjiye devlet müdahalesi, beraberinde yeni müdahaleleri de zorunlu kılacaktır. Aslında tıpkı Türkiye’de Enerji Bakanlığı’nın doğalgaza yüzde 80, elektriğe de yüzde 50 sübvansiyon yaptığını açıklaması gibi. Türkiye uzun yıllardır fiyatlara sübvansiyon uyguluyor ve bu sektör oyuncularını zor duruma sokarken, enerji fiyatlarının olması gereken gerçek fiyat düzeyine ulaşmasını engelliyor ve sübvansiyonda bir devam zorunluluğunu beraberinde getiriyordu. Avrupa da sübvansiyon sarmalına girmiş görünüyor. Avrupalı vatandaşlar, bundan 3 ya da 5 yıl sonra, devlet desteği olmadan gerçek elektrik fiyatından fatura ödemeye başladıklarındaki tepkisi ne olur merak konusu. Ya da ne zaman görebilecekler?

Haberin Devamı

Devlet desteği ve müdahalesi artıyor

Öte yandan, enerji fiyatları bu kadar artarken, onları baskılayan bu tip çözümlerin, hükümetlerin bütçesinde çok büyük yük oluşturması, yüksek fiyatlar nedeniyle artan enflasyonun da eklenmesiyle resesyonu tetiklemesi de cabası. Uzmanlar piyasaya devlet müdahalesinde çok ince bir sınır olduğu ve bu sınırın “herkes için destek” olamayacağını ısrarla vurguluyor. OECD ve Uluslararası Enerji Ajansı’nın yaptığı bir araştırma da, aslında geçtiğimiz yıldan beri devletlerin piyasaya müdahalesinin farklı şekillerde artmaya başladığını ortaya koyuyor. Rapora göre, 51 ülkede fosil yakıtlara hükümet desteği, 2021’de bir önceki yıla göre neredeyse iki katına çıkarak 697 milyar dolara ulaştı. Öte yandan raporun bu sonucu, devletlerin Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan önce bile temiz enerji dönüşümü hedeflerinden sapmaya başladıklarını gösteriyor. Pandemiden sonra hareketlenen ekonominin ve özellikle fosil yakıtlara yeterince yatırım yapılmaması gibi nedenlerle geçen sene enerji fiyatlarındaki artışın tam da bu döneme geldiğini de hatırlatalım. Üstelik 2022 yılında bu oranın artması beklenirken, “herkes için fiyatı düşürmenin” piyasayı işlevsiz kılacağı ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişe balta vuracağı belirtiliyor. Dolayısıyla mevcut resimde, zaten volatil olan enerji piyasalarının daha da volatil olmasını beklemek yanlış olmaz.

Kimi uzmanlarsa, AB’nin aldığı özellikle müdahale önlemlerinin krizin derinleşmesine neden olduğunu savunuyor. Bu noktada da en kritik soru, 2010-2013 yılları arasında bugünkü fiyatından daha yüksek olan petrol fiyatları varken neden bir krizde değildik? Bu sorunun yanıtını verirken, Ukrayna’daki savaş nedeniyle gıda kıtlığı, Çin’deki kapanmaların da etkisiyle küresel tedarik zincirindeki bozulmalar, yüksek enflasyon gibi daha pek çok neden elbette çok mantıklı. Ancak bir noktada, özellikle Avrupa enerji piyasalarında “enerji dönüşümü” hesaplamalarında, bir başka deyişle, “yeni bir enerji sektörü yaratma” sürecinde bir yanlışlık yapılmış olma ihtimalini de göz ardı etmemeliyiz. Enerji piyasaları dönüşüyor Bugün geldiğimiz noktada, sebeplere politik olarak hangi pencereden bakarsak bakalım, enerji piyasaları yeni bir dönüşümün eşiğinde. Bu dönüşümün “temiz enerji dönüşümü” olacağı da oldukça şüpheli. AB de kriz sonrasını düşünmekten ziyade, krizi nasıl aşacağım kaygısı içinde. Çünkü Doğudan Batıya, Rusya’dan AB’ye tüm karar alıcılar ve uzmanların söylediği gibi, asıl kriz bu kış değil, önümüzdeki kış mevsiminde veya mevsimlerinde bekleniyor. AB’nin kriz planlarının nasıl sonuç vereceğini de önümüzdeki aylarda daha net göreceğiz. Ancak şimdiden Avrupa hükümetlerinin, enerji dahil endüstri yoğun sektörlerde şirketleri iflastan kurtarmaya başladığını görüyoruz.

Elektrifikasyon ütopya olur mu?

Enerji piyasalarının yaşanan krizle birlikte neye dönüşeceğini öngörmek için henüz erken olsa da, 21. yüzyıl enerji politikalarının gözde kavramı “Elektrifikasyon” yani, ısınma dahil enerjinin elektrik altyapısıyla sağlanması konusunda izlenen politika örneğin, henüz karar alıcılarının masasına gelmedi. Ancak yenilenebilir enerji piyasasının desteğiyle tasarlanan elektrifikasyonun da önümüzdeki yıllarda bir mesele olarak gündeme geleceği aşikar. Yenilenebilir enerjiye getirilen tavan fiyat ve yenilenebilir enerjideki yatırımcıların bu kriz sırasında yaşadıkları ve yaşayacakları bu konuda belirleyici olacaktır. Çünkü rüzgar, güneş ve sonrasında hidrojen gibi temiz enerji kaynaklarının başrolü olmadan, elektrifikasyon, yine fosil yakıtlara bağımlılığı kamçılar. Öte yandan, vatandaşın gündelik hayatında, örneğin Fransa’daki gibi yeni konutların ısınma vb gibi her türlü ihtiyacının elektrikli sağlandığı bir dünyada, elektrik kesintileri “elektrifikasyon” ütopyasını da yerle bir eder.

Yatırımcı için sorun

Bununla birlikte Avrupa Komisyonu’nun acil önlem paketinde, yenilenebilirden elektrik üreten şirketlerin karlarına göz dikilmesi, yenilenebilir enerji yatırımlarının cazibesini kaybedeceği net. Net sıfır ekonomi yolundaki en popüler ve en önemli hedeflerden hidrojen piyasası için de aynı endişe geçerli. Hidrojen piyasasının inşası için 3 milyar Euro’luk kaynak ayıracağını söyleyen Komisyon Başkanı Ursula Von Der Leyen, bunun fosil yakıta bağımlılığı düşürmek amacıyla yapıldığını söylese de, yatırımcıların aklında tek bir soru var. Son on yıldır yenilenebilir enerjiye her türlü politik, finansal ve mevzuat desteğini veren AB, bugün yenilenebilir kaynaklardan elektrik üreten şirketlere “karınızı paylaşın” derken, yarın öbür gün büyük yatırım miktarı gerektiren hidrojen Eylül 2022 7 altyapısını kuracak şirketler benzer bir kriz durumunda yarı yolda bırakılır mı? Bu noktada yatırımcının hidrojene yönlendirilmesi için 3 milyar Euro’nun dışında stabil ve ayakları yere basan enerji politikasına ihtiyaç duyduğu da açık.

Oyun ve kurallar değişiyor

Avrupa enerji piyasaları krizle mücadele ederken, Asya’daki enerji piyasalarının veya Türkiye’nin bu krizden etkilenmemesi elbette mümkün değil. En basitinden fiyatların yüksekliği ve LNG gibi farklı arz kaynaklarının Avrupa’ya yönlendirilmesi bile Avrupa dışındaki piyasalar içimn başlı başına “oyun değiştirici” nitelikte. Öte yandan, başta Avrupa piyasaları olmak üzere, enerjide “oyunun ve hatta kuralların değişmesi” Türkiye için de oldukça kritik dönemlere hazır olması gerekliliğini doğuruyor. Öncelikle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın enerji tasarrufu adına vites büyüttüğü adımların çok önemli olduğunu vurgulamakta fayda var. Bununla birlikte ülkemizin enerji kaynakları sepetindeki karma ve bu karmaya nükleer enerjinin de eklenmesi, destekleyelim veya desteklemeyelim, küresel bir enerji krizinde sektörün ayaklarının yere daha güçlü basmasına yardımcı olacaktır. Türkiye’nin Avrupa’nın şu an atlatmış görünse de yine de tehlikesini derinden hissettiği bir arz krizi riski büyük oranda bulunmuyor. Ancak en büyük risk yüksek fiyatlar, bu fiyatların bütçe ve cari açık üzerindeki risk, ki bu zaten gayet yüksek sesle kamu dahil dile getiriliyor. Bugünden sonrasını düşünürken ve planlarken en önemli risklerden bir tanesi de, Avrupa’daki enerji krizi süresince ve sonrasında, küresel enerji ticaretinde yaşanacak değişiklikler olacağını düşünüyorum. Yeni ticaret rotaları ve enerji ticaretinin yeni blokları, yeni iş birliklerini öngörmek ve bu “yeni döneme” hazır olma kapasitesi, Türkiye’nin enerji geleceğinde çok belirleyici olacaktır. Şimdiden senaryoları ve haritaları önümüze koyup, daha büyük düşünme zamanının geldiğini düşünüyorum.

AB’nin Acil Müdahale Paketi’nde hangi önlemler var?

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Avrupa’da Rus gazından kurtulma önlemlerinin ardından artan enerji fiyatlarına karşı acil müdahale paketini açıkladı. Birliğin Durumu konuşmasıyla önemli mesajlar veren von der Leyen, yüksek kar eden hem yenilenebilir enerji hem de fosil yakıt şirketlerine vergi getirileceğini duyurdu. Yanı sıra, AB Enerji Komiseri Kadri Simson ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı FransTimmersmans paketin detaylarına ilişkin açıklamalarda bulundu. İşte Avrupa Komisyonu’nun 30 Eylül’de oylanacak paketteki dikkat çeken önlemler:
Üye devletlerde elektrik tüketimi 31 Mart 2023’e kadar yüzde 10 azaltılacak, yoğun saatlerde ise yüzde 5 azaltma zorunlu olacak.

Elektrik tüketiminin düşürülmesiyle 4 ayda yaklaşık 1.2 milyar metreküp gaz tasarrufu edileceği ve AB genelinde kış mevsimi boyunca elektrik üretiminde kullanılan gazın yüzde 4 düşürülebileceği öngörülüyor.

Yenilenebilir enerjiden elektrik üreten şirketlerin gelirleri MW Saat başına 180 Euro ile sınırlanacak. Mart ayına kadar yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektrik fiyatına geçici olarak tavan sınır getirilmesiyle yılda 117 milyar Euro gelir sağlanacak ve bu gelir tüketicinin faturalarına yansıtılacak.

Üye ülkeler petrol, doğalgaz, kömür ve rafineri şirketlerine geçici olarak kar vergisi getirecek. Söz konusu vergi, 2022’nin başından itibaren şirketlerin vergilendirilebilir ek karlarının yüzde 33’üne uygulanacak. Bahsi geçen “ek kar” şirketin son üç yıldaki ortalama vergilendirilebilir karının yüzde 20’si olarak tanımlanıyor.

Fosil yakıt şirketlerine getirilen vergi, “dayanışma katkısı” olarak adlandırılırken, yaklaşık 25 milyar Euro gelir elde edileceği düşünülüyor.

Komisyon ayrıca, artan teminat ihtiyaçlarıyla karşı karşıya kalan enerji şirketlerine likidite yaratmada yardımcı olacak planlar üzerinde çalıştığını açıkladı.

Bazı üye devletler tarafından dile getirilen doğalgaza tavan fiyat önerisi konusu önlemler paketine dahil edilmedi.
Avrupalı sanayiciler de önlemlere tepki verdi. Avrupalı elektrik üreticilerinin oluşturduğu sektör birliği Eurelectric, “bizim için endişe yaratır” derken, enerji yoğun endüstriler bu önlemlerinin kendileri için yeterli olmayacağını ifade etti.

Avrupa Alüminyum Birliği “Bu önemler yeterli değil ve enerji yoğun alüminyum sanayisini daha fazla üretim kesintisinden, iş kayıplarından ve muhtemelen tam bir çöküşten kurtarmayacak” diyerek, AB Enerji Bakanlarının özellikle yüksek doğalgaz fiyatlarına yönelik bir adım atması talebinde bulundu.

Avrupalı gübre üreticileri ise “Üretime tekrar başlamak için fiziksel olarak rekabetçi bir fiyattan gaz tedarikine ihtiyacımız var” mesajını yayınladı. Doğalgazın mevcut amonyak üretim yöntemlerinde kilit düzeyde önemli olması nedeniyle, Avrupa’nın amonyak üretiminin yüzde 70’inin ağustos ayından itibaren durduğu da vurgulandı.

Rusya’dan kriz yanıtı!

Avrupa Komisyonu’nun acil önlemler paketi açıklanmadan önce üye devletlerce gündeme getirilen Rus enerji ihracatına tavan fiyatının getirilmesi önerisine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin AB’yi “soğuk aylarda donmaya hazır olsunlar” diyerek uyarmıştı. Daha sonraki açıklamalarında Avrupa’nın enerji krizinde Rusya’nın sorumluluğunu reddeden Putin, AB’nin, Rusya’dan daha fazla doğalgaz istiyorsa yeni ve hazır Kuzey Akım 2 boru hattını kolaylıkla açabileceğini söyledi. Putin, “Avrupa’daki enerji krizi, özel askeri operasyonun başlamasıyla değil, çok daha önce başladı. Bu tür suçlamalar, AB’nin kendi ülkelerindeki öfkeli vatandaşlarından korunmasını sağlamak için gerekiyor ifadelerini kullanırken, Avrupa’nın yeşil enerji dönüşümü için hidrokarbon kaynakların kullanımını gereğinden fazla hızlı bir şekilde azaltmaya çalışarak da hata yaptığını belirtti. AB’ye Kuzey Akım 2’yi işaret eden Putin, “Eğer durum sizin için bu kadar zorsa, yılda 55 milyar metreküp gaz kapasitesine sahip Kuzey Akım 2’ye yönelik yaptırımları kaldırın. Sadece düğmeye basın ve sevkiyat başlasın, her şey yoluna girecektir” dedi.