Ekonomi "Ombudsman biz olmalıyız"

"Ombudsman biz olmalıyız"

11.04.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

"Ombudsman biz olmalıyız"

Ombudsman biz olmalıyız


       SANAYİ ve Ticaret Bakanlığı'nda oluşturulan ombudsmanlık yani "bağımsız göz"den önce birçok gönüllü vatandaş yıllardır halkın avukatlığını yapıyorlar.
       Sanayi Bakanlığı'ndaki uygulamanın öteki devlet kurumlarına da yaygınlaştırılması gündemde. Ancak, kamu kurumlarına atanacak ombudsmanların nasıl seçileceği büyük önem taşıyor.
       Başta İsveç olmak üzere daha çok İskandinav ülkelerinde bürokrasiden doğan yanlış uygulamaları önlemek, kurumlarda şeffaflığı sağlamak ve vatandaşla devlet arasında iletişimi geliştirmek amacıyla oluşturulan ombudsmanlık, Osmanlılarda da "başkadı" sistemiyle yürütülüyordu. Ombudsmanlığın en önemli kriterleri arasında bu göreve atanan kişinin adaletli, tarafsız, herhangi bir kuruma bağlı olmaması ve kamuoyunda "dürüst" olarak tanınması geliyor.
       Yıllardır, ülkemizde "gönüllü ombudsmanlık" yapan sorumlu birçok vatandaş bulunuyor. Bu vatandaşlar, "Sanayi Bakanlığı'ndaki seçim yanlış yapıldı. Ombudsmanlar bizlerden seçilmeli" diyorlar.
       Bunların en ünlüleri arasında baş sırayı alan ve "Terazici Nusret" olarak bilinen Nusret Çakıroğlu, "Haksızlıklarla savaşmanın ince kuralları vardır. bu işi herkes yapamaz" diyor.
       Adı gazetelere 1960'lı yıllarda yansımaya başlayan Çakıroğlu, o yıllarda gönüllü "bir belediye zabıtası" gibi davranarak Eminönü esnafını denetlemeye çıkardı. Eksik tartı kullanan esnafı, kolundan tutup belediyeye götüren Çakıroğlu, yasalara, yönetmeliklere ve tüzüklere aykırı uygulamaları tek tek izlemesiyle ünlü.

       Nusret Çakıroğlu, 80 yaşını sürmesine rağmen, bir gün olsun yılmadı. Cumhurbaşkanlarını, başbakanları, bakanları, genel müdürleri ve yüzlerce yetkiliyi ve bakanı mahkemeye vererek yanlışlıkları gündeme getiren Çakıroğlu'nun asıl ombudsmanlık yaptığı alan özelleştirme kapsamına alınıp Türk Telekom ve Posta İdaresi olarak ikiye ayrılmadan önceki PTT idi.
       Telefon zamlarından tutun da ünlülerin ödenmeyen faturalarına kadar her ayrıntıyı izleyen ve haksızlıkları, yolsuzlukları Ekrem Pakdemirli, Ulaştırma Bakanıyken onu mahkemeye verip mahkum ettiren Çakıroğlu, Tansu Çiller Başbakan iken onun da ödenmeyen faturalarını ortaya çıkardı. En son "VİP listesi"yle gündeme gelen Çakıroğlu, yeni atanan Türk Telekom yönetim kurulu üyelerinin çoğunun işi bilmeyen ehil kişilerden oluştuğu gerekçesiyle durumu her yere bildiriyor.
       Çakıroğlu, yönetim kurulu üyeleriyle ilgili kararnameyi imzalaması halinde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i mahkemeye vereceğini söylüyor ve şöyle konuşuyor: "Demirel, KİT'lerin yönetimlerine atanacak kimselerin o kuruluşun üretimiyle ilgili alanda eğitim yapmaları şarttır. Bu niteliği taşımayanların kararnamesini geri çeviriyorum demişti. Bu sözlerine rağmen şayet, Türk Telekom yönetim kurulu üyelerinin kararnamesini imzalarsa mahkemeye gideceğim."


BİR başka ünlü gönüllü ombudsman ise Hüsnü Akıncı. Uzun yıllardır, gazete yöneticilerine ve yazarlara usanmadan telefonlar açan, mektuplar yazan ve fakslar çeken Adapazarlı Hüsnü Akıncı, aslında eczacı. Büyük boyuttaki siyasi yolsuzluklarla ve kanundışı işlerle uğraşan Akıncı, bir hukuk uzmanı kimliği kazanmış.
       Özellikle Turgut Özal dönemindeki usulsüzlükleri, yolsuzlukları gündeme getirmesiyle tanınan Hüsnü Akıncı, dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren başta olmak üzere yüzlerce devlet yetkilisine binlerce mektup ve faks çektiğini belirtiyor. Akıncı, 12 Eylül 1980'den itibaren başladığı "vatandaşlık" görevinde mektup ve fakslarından çok azına cevap aldığını ifade ederken, şöyle konuşuyor: "Ben sorumlu bir vatandaşım sadece. Haklarını ve sorumluluklarını iyi bilen bir vatandaş. Çevresinde olan bitene duyarlı biri. Çünkü ben iyi bir seçmenim. Gerekirse oyumun hesabını sorabilecek bir vatandaş."


EN yeni gönüllü ombudsman ise Hüseyin Dayı. Dayı, Gaziosmanpaşa Belediyesiyle bir yıldır hukuk savaşı veriyor. Üç ortak olarak aldıkları ve bugünkü değerlerle yaklaşık 300 milyar liralık 7 bin metrekarelik arsalarını aniden "yeşil alan" ilan eden eski RP'li yeni Fazilet Partili Belediye Başkanı Recep Koral ile savaşan Hüseyin Dayı, belediyenin arazilerini resmen gasbettiğini savunuyor. Bu durumda binlerce vatandaş bulunduğunu belirten Dayı, kendilerine bilgi verilmeden arazilerine el konulduğunu, mahkemenin "zaman aşımı" gerekçesiyle belediye lehinde karar verdiğini, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin konuya ilgisiz kaldığını kaydediyor.
       Anadolu Üniversitesi İktisat bölümü mezunu ve İ.Ü Edebiyat Fakültesinde 2 yıl felsefe okuyan Dayı, şöyle konuşuyor: "Bugünkü toplumumuzda bireylerin ya devlete tam teslim oluşu var, ya da isyana ve kavgaya dönüşen bir yapımız var. Avrupalıların dediği gibi biz konuşmuyor, bağırıyoruz. Aslında bu özelliğimizi toplumumuza yakıştıramıyorum. Çünkü, yıllarca Osmanlılarda başkadı sistemi vardı. Bu toplum, en totaliter yönetildiği dönemlerde bile sultanı mahkemeye vermiştir. Bana göre toplumumuza susmak yakışmıyor. Bugün neden böyleyiz, sosyologların çok ciddi araştırmalar yapması lazım. Bana göre despot idareler vatandaşı sindirmiştir."
       Belediyelerle vatandaşın arasının çok kötü olduğunu, bunun düzeltilmesi için de belediyelere "ombdusman" atanması gerektiğini belirten Dayı, Sanayi Bakanlığı'na atanan ombdusmanlar konusunda ise şöyle konuşuyor:
       "Bence doğru bir seçim değil. Çünkü, ombudsman olarak atanan TOBB Başkanı Fuat Miras, TESK Başkanı Derviş Günday ile TZOB Başkanı Faruk Yücel, meslek örgütleri liderleri. Bu kişilerin ne de olsa mesleki şartlanmışlıkları var. Baş ombudsman olan Fuat Miras, yarı resmi bir kuruluşun yönetimini temsil ediyor. Oysa, İsveç'teki uygulamada ombdusman seçilme kriterlerinin birinci maddesinde bu kişinin tamamen bağımsız olma koşulu aranıyor."