En Adrenalin yükseldi, beyne oksijen gitmedi

Adrenalin yükseldi, beyne oksijen gitmedi

05.10.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bir süredir marka olmak yolunda ciddi adımlar atan İlhan Mansız ile görüşmeyi düşünüyorduk. bulabildiğimiz araya bakar mısınız, kişisel tarihinde 'Kara Perşembe' sayfasının açıldığı günün sabahı!..

Adrenalin yükseldi, beyne oksijen gitmedi

Tasarım ve moda dünyasında marka olmak için yurt içinde ve dışında anlaşmalar yapan Mansız, teşhisi koydu:

Adrenalin yükseldi, beyne oksijen gitmedi

Bir süredir marka olmak yolunda ciddi adımlar atan İlhan Mansız ile görüşmeyi düşünüyorduk. bulabildiğimiz araya bakar mısınız, kişisel tarihinde 'Kara Perşembe' sayfasının açıldığı günün sabahı!..

Adrenalin yükseldi, beyne oksijen gitmedi
İŞ YEMEĞİ / SERPİL YILMAZ

Beşiktaş'ın forveti İlhan Mansız kırmızı kart sonrasını anlatıyor: "Dünya başıma yıkıldı, ikinci sarı kartı gördüğüme inanamadım. Soyunma odasında 40 dakika 'İnşallah maç böyle biter' diye dua ettim. Mağlup olsaydık, benim de orada kalmam gerekirdi; Türkiye'ye gelemezdim."
Acarkent'teki evindeyiz İlhan Mansız'ın, perşembe akşamını atlatmış, cumaya hazırlanıyorken... Sabah sabah kahvaltıda. Öğlene vaktimiz kalmayabilir. Her an bir telefon gelir ve Milli Takım antremanına çağrılabilir. Çağrıldı, elimizi çabuk tutuyoruz. Ödüllü foto muhabirimiz Ercan Arslan boncuk boncuk ter döküyor; ille de ağzında emzik fotoğraf çekecek. Olmuyor, İlhan bu kareyi bir diğer Şampiyonlar Ligi maçında atmayı çok istediği gole saklıyor. Bence bir mahsuru yok; Ercan ağlamaklı. İlhan da. Kimsenin zamanı yok mendillere sarılmaya. İyi fotoğraf, iyi yazı, iyi gol hepsi bizi bekliyor. İşimize bakalım...
Anlat İlhan anlat, ne oldu sana, nasıl o iki sarı kartı gördün?
"Ofsayt pozisyonu olunca seyirciden uğultular yükseldi, hakemin düdüğünü kaçırdım, duyamadım. Şanssız bir olaydı. Benim gibi profesyonel bir oyuncunun görmemesi gereken kartlardı. Tek söyleyebileceğim, ikinci pozisyonda hakemin düdüğünü duymadım, duysaydım topa vurmazdım. Bir sarı kartım olduğunun bilincindeydim."
Sergen'den sonra gole kilitlenmiş olman, bu boşluğu doğurmuş olabilir mi? (Üslubuma uygun bir soru. Burada bizim spor yazarı Ercan Güven olsaydı soruyu şöyle sorardı: İki gol atıp öne çıkan Sergen'i kıskanıp, dikkat çekme güdüsü sonucu, aptalca, çılgınca, haince kırmızı kart gördün; amacına ulaştın mı? Bkz: 2 Ekim Milliyet. Çok acımasız, çoook!)
"Biz antremanlara katılan 20 - 25 kişilik bir ekibiz. Ortak bir amaç için çalışıyoruz. Futbolda kişinin değil, takımın başarısı önemli. Takım başarısız olduğu zaman kimseye faydası yok" diyor İlhan.
Hakemlerin verdikleri kararları geri aldıkları görülmemesine rağmen itiraz ediyorsunuz, neden böyle yapıyorsunuz?
İlhan'ın "Sahada adrenalin yüksek, nabız yüksek oluyor; beyne oksijen gitmiyor. Dışarıdan seyrettiğin zaman kendi hareketin için bile 'Niye yaptım' dediğim oluyor" açıklamasına ne itirazım olabilir; doktor raporu gibi.
Hakemin kararını ağır buluyor. Hakemin bir sarı kart gören oyuncuya, ikinciyi çıkartmadan önce ikaz etmesi gerektiği görüşünde.
Neden olmasın? Bizim maçlarda gördüm, yaptılar bir iki sefer.
Çok merak ediyorum, hakem iki kolunu açıp geriye doğru yaylanarak kırmızı kartı çıkarttığında, o an, ne hissetti...
"Dünya başıma yıkıldı sandım, ikinci kartı gördüğüme inanamadım."
Topa vururken gole mi gidiyordun?
"Ciddi olarak topa vurdum, öyle rastgele atmadım."
Soyunma odasında 40 dakika nasıl geçti?
"Dizime buz koyuyordum. İnşallah maç böyle biter diye dua ettim. Chelsea 200 milyon pound'luk bir takım ve baskılı oynuyorlardı. 10 kişi kalıp mağlup olsaydık, herhalde benim de orada kalmam gerekirdi."
Sahayı izleyebiliyor muydunuz?
"Atakları duyuyordum. Masörlerden biri sürekli bana bilgi veriyordu. Chelsea'den bir oyuncunun sakatlandığını, üç oyuncunun değiştiğini duyunca biraz rahatladım. Onlar da 10 kişi gibi kalmışlardı."
Lucescu'nun ve arkadaşlarının maçtan sonra soyunma odasına geldiklerinde kendisini "Sen takım için çok gol attın, biz de bu kez senin için attık" sözleriyle teselli ettiklerini de anlatıyor İlhan.
İlk ağızda baba - oğul ilişkisi içinde olduğu Beşiktaş yöneticisi Sinan Engin'in yorumu ulaşmıştı kamuoyuna, "İlhan bize lazım, üzerine gitmeyin."
Milli Takım Direktörü Şenol Güneş de böyle düşünmüş olacak ki, 11 Ekim'de İstanbul'da oynanacak İngiltere maçı için İlhan'ı kampa çağırdı.
Agresif oyunculuğu üzerine birkaç söz daha ediyoruz, bakalım İlhan bu 'ağır' günde kendini nasıl tarif ediyor.
"İyi bir futbolcuyum. Kendimi sürekli geliştirmek istiyorum. Bana agresif diyorlar ama ben yalnızca hırslıyım. Onu da okuduğum kitaplar, aldığım eğitimle disipline etmeye çalışıyorum. Olanlardan ders çıkarttım. Bundan sonra ofsayt pozisyonu olduğunda durup etrafıma bakacağım, soracağım; hemen harekete geçmeyeceğim."
Bir musibet, bin nasihattan iyidir dememiş mi, atalarımız.

'Akıllandım, son maç hariç!'
Rus işadamının 200 milyon pound dökerek satın aldığı Chelsea önünde goller atmak, kendini dünya aleme göstermek, iki ay önce Almanya'da dünyaya gelen kızı Aimee'ye mesaj göndermek istiyordu İlhan Mansız. Kader, kısmet mi desek, maçın 'siyahı' İlhan'a düştü; son 40 dakikayı soyunma odasında geçirdi. Mansız'ın futbol kariyerine 'Kara Perşembe' olarak geçecek günün sabahında buluştuğumuz Acarkent'teki evinde, gelecek başarılar üzerine sohbet edebildik.
'Hayatında' basına fotoğraf vermeyen iki aylık Aimee'nin yüzü nasıl? Chelsea maçında kolunda taşıdığı emziği, yedek kulübesinden aldı mı? Emzik şimdi nerede gibi sorular henüz cevapsız dururken, gazetecilik yapmaya devam edemezdik.
Fransızca 'sevilmek' anlamına gelen Aimee ismini taşıyan bebeğin gözleri annesi Nina'ya, yüzü İlhan'a benziyor. 3 kilo 750 gram doğan, 52 santim boyundaki bebek, Almanya'da anne ocağında. Babası kamptan dönünce gelecek.
İngiltere'deki maçta İlhan, muhtemel bir gol şovda ağzına almak üzere getirdiği emziği, konsantrasyonu bozulunca yedek kulübesine bıraktı. İstanbul'a dönerken emzik çantasındaydı, Şampiyonlar Ligi'ndeki yolculuğunu tamamlamadan bebek odasındaki yerini almayacaktı.
İlhan eskiden daha mı agresifti ne?! Baba olunca değişti mi? "Aklımı kullanmaya çalışıyorum, son maç hariç" diyor.
Spor haberlerine sardırdım diye düşünüyorsunuz değil mi? Yazının sonunda göreceksiniz ki, Mansız tam bir 'Business', Türkçesi 'iş' yani! Uluslararası marka işi. Telefonlarınızı açık tutun. Bu da sürpriz!

bus061.jpg
Bir tasarımcı doğuyor
Acarkent'teki evini yeni taşıyan Mansız'a annesi, babası yardımcı oluyor. Evin alt katı en derli toplu yeri; henüz diğer katlar döşenmemiş. Bu kat ofis gibi olacak. Bir kenarda şövale (resim sehpası), öbür tarafta çizim yapacağı masa, bilgisayar...
Bütün bunlar ne işe yarayacak?
İlhan ile bir süredir çalışan na.t İletişim'in elinde 'marka yol haritası' bulunuyor.
Birinci madde; iyi futbol ve Türkiye'de yıldız olmak. Japonya'da puding ve Toyota reklamlarına çıkan İlhan, Asya ülkelerinde Türkiye'den daha popüler. Bu durum değişmeli.
İletişim danışmanı Nerih Akay ile gün içinde en az beş kez telefonla görüşüyorlar. Zamanı planlı programlı. Okuyacağı kitapların listesi var. Marka sürecini tanımlayan dersler alıyor. İspanya'da moda firmaları ile tasarım üzerine görüşmeler sürüyor.
Hollanda'da yaşayan eski voleybolcu, tasarımcı Deniz Mercan ile moda çalışmaları yapıyor.
Almanca'sını unutmamak için bugünlerde 'Arkadaşlıklar nasıl korunur' gibi kitaplar okuyor.
Müzik İlhan'ın uğraş alanı içine girmiyor. Sezen Aksu'nun konserinde çocuğunun annesi Nina'ya sahneden evlenme teklifi etmesi dışında bir aktivitesi ne görüldü, ne duyuldu.
Dans eder misiniz?
Bu kez İlhan soruyor: İki sol ayakla mı?
Sahada iyi iki sol ayak, sağduyulu bir futbol çok şey eder; milyon dolarlar bile...

Yazarlar