En Bunu o bile tahmin edemezdi

Bunu o bile tahmin edemezdi

30.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Son iki bombalı saldırıdan birinin hedefi olan HSBC'nin genel müdürü Piraye Antika ile konuşmaya gitmiştim. Bana bankasının risk yönetimindeki uzmanlığını anlatmıştı. Öngördüğü tek risk siyasi istikrarla ilgiliydi. Bankasının, masum insanların hayatını da almaya hazır bir çılgının nefretini kazanacağını tahmin edemezdi

Bunu o bile tahmin edemezdi





On yıldan fazla önceydi. Genç bankacılardaki kendini biraz fazla önemli bulma eğiliminin onda da bulunduğunu hatırlamıştım ama adı bir türlü aklıma gelmiyor. Buna rağmen, İstanbul'daki bir partide söylediği bir söz, kentin yaşadığı katliamdan sonra, bir anda aklıma geldi ve onun aslında o kadar da akılsız biri olmadığı sonucuna vardım.
Tesadüfen tanıştığım bu kişi, Türkiye'den Londra'ya transfer edilmek üzereydi ve üzülüyordu. "Bankamız" diye başladı, -Citibank'ta çalıştığını da hatırlıyorum, "Risk yönetmede başarılı. Türkiye de risklerle dolu; Burada bulunmak benim için harika bir fırsat."
Tesadüfen tanıştığım bu kişinin bahsettiği risk, elbette ki çılgın bir bombacının, bir kamyon dolusu patlayıcıyı ofisinin önünde patlatması değildi. Hükümetin, ekonomiyi yatırımcıları korkutacak kadar kötü, ama tamamen çökertecek kadar da kötü olmayan bir şekilde yönetmesinden söz ediyordu. Türkiye, buradaki riski kabul edecek olanlara yüksek bir bedel ödedi; sadece yurtdışındaki yatırımcılara değil, yüksek kâr getiren hazine bonolarına yatırım yapan kendi vatandaşlarına da.
Bu riskin bedelini, enflasyon ve vergilerle; sağlık, eğitim gibi hayatlarını düzeltecek alanlara daha az yatırımla sıradan insanların ödediğini hatırlatmamıza gerek yok. Haset çok önemli bir siyasi güç. Oy verenler de onları hayal kırıklığına uğratan politikacıları cezalandırdı ve kendi duygularını, yani öfkelerini yansıtanları da ödüllendirdi.

Antika ile konuşmaya gittim
İşin ironik yanı, bombalardan önceki aylarda borsa yükseliyordu ve Türkiye'deki riskin bedeli düşüyordu. Birkaç hafta önce, şimdi harap olmuş HSBC binasındaki metal detektörlerden geçerek Genel Müdürü Piraye Antika ile konuşmaya gidiyordum. Antika bankanın 'sadece on yıllarca değil, yüzyıllarca, riski yönetmeye dayanan bir tecrübesi' olduğunu söyledi. Türkiye daha normal bir yer haline geldiği için Demirbank'ı alarak buraya yatırım yapmaya karar vermişlerdi.

Politik riskten söz ediyordu
Benim izlenimim, Antika'nın öyle fazla iyimser biri olmasa da, ekonominin bir düzelme sürecine girdiğini düşündüğüydü. Ona göre ekonominin dengesini bozabilecek tek şey, öngörülemeyecek politik bir riskti. O aralar, bu risk için en büyük olasılık da Türkiye'nin, Irak'taki tehlikeli bir görevde yer almasıydı. Kendi bankasının Türkiye'ye yatırım kararının, kendi hayatıyla birlikte oradan geçen masum insanların hayatını almaya hazır olan birisinin nefretini kazanmasına sebep olacağını tahmin edemezdi.
Bombacıların başarılı olduğu bir konu varsa, bu da bir güvensizlik hissi yaymak oldu. Bankacılık için geçerli olan bir şeyin, turizm, hatta cesaret ve erkekliği sembolize eden profesyonel futbol için geçerli olmaması da bir miktar şok yarattı. UEFA'nın, yabancı takımlara İstanbul'a gelmemelerine izin verme kararı, kentte bombaların kendisinden daha fazla psikolojik hasar yaratmışa benziyor.

UEFA'nın kararı absürd
UEFA'nın kararı, bir açıdan, neredeyse 'Rambo' Stallone'un, 1986'da ABD, Trablus'u bombaladıktan sonra, Riviera'daki kumsalların, Libya'daki çöllere hiç yakın olmamasına rağmen, Cannes Film Festivali'ne gitme kararını iptal etmesi kadar absürd. Başka bir düzlemde ise bu, Türkiye'nin uluslararası bir destek gösterisine ihtiyaç duyduğu şu günlerde, insanlara kendilerine yapılmış bir ihanet gibi gelmiş olmalı. Kin güdeceklerine şüphe yok.
Bütün bunları bana, adını hatırlasam da, saklı tutmamın daha iyi olacağı profesör bir arkadaşım açıkladı. "Avrupa orada oturup, riski hesaplayıp bizi yargılamaya devam edebilir" dedi. "Çünkü orada öyle bir şey olmayacağını düşünüyorlar. Benim ilk tepkim ise, orada da korkunç bir şey olmasını dilemek oldu, ki nasıl bir şey olduğunu anlasınlar. Düşünebiliyor musun! Benim gibi biri, öyle bir şey dilesin!"

Short ile yemek yedik
Hayatını kaybettiği günden önceki pazartesi, ben ve birkaç kişi, İngiliz Konsolosu Roger Short ile öğlen yemeği yiyorduk. Konuşulan konulardan birinin, önceki cumartesi günü Beth Israil ve Neve Şalom'un dışındaki bombalama olaylarının ne anlama geldiği olduğunu söylemem, herhalde gazeteciliğin gizlilik kuralına aykırı değildir. Masadaki konsensus, bombalamanın amacı ne kadar canice, sonucu ne kadar trajik olsa da, daha büyük bir planın parçası olmadığı sürece atlatılabileceği yönünde oldu. Türkiye'deki insanların neredeyse hiç konuşmadığı, benim de kaçınmaktan gayet memnun olduğum bir konuya çok daha fazla zaman ayırdık: Kıbrıs konusuna.

'Korkak Rambo'
Aldığım mesaj, zaten bir parça bildiğimiz bir şeydi: 2004'ün mayıs ayına kadar Kıbrıs konusunda bir uzlaşmaya varılamazsa, bu Türkiye'ye bir sonraki aralık ayında AB görüşmelerinin başlaması için bir tarih verilmesini istemeyenler tarafından kullanılabilir. Türk hükümeti bir çözüm için bastırırsa ve buna rağmen AB tarafından reddedilirse risk almış olacağını da biliyoruz. Ancak, yemekte, bu riskin en aza indirilebileceği savunuldu. Türkiye bir anlaşmaya varılması için aktif olarak uğraşırsa, çözüm mayısa kadar sağlanamasa bile, Türkiye'nin AB'deki dostları en azından ona destek olabilecekti.
Tabii, şimdi vatandaşlarını (ki buna Chelsea futbol takımı da dahil) İstanbul'a gelmek konusunda uyararak, iyi niyetle çaba göstermeyen, ya da korkak bir Rambo gibi davranan İngiltere'nin kendisiymiş gibi görünüyor. Ama tartışma çok daha garip yönlere sıçramış durumda. Türkiye'nin, Amerika'nın Irak'a bulaşmasını teşvik edişinin kurbanı olup olmadığı konusunda spekülasyon yapmak bir şey; bu bombalamaların, çok daha karanlık ve derin bir Batı komplosu olduğunu düşünmek çok başka bir şey.
İstanbul'daki bombalamalar, Türkiye'nin 11 Eylül'ü olarak da tanımlanıyor. Bunun böyle olmadığını umalım. O gün Amerika'ya verilen hasarı özetlemeye çalışsam, sadece insan hayatına değil, ülkenin perspektif duygusuna ve dünyanın diğer tarafındaki ülkelerle ilişkisine verilen zarardan da bahsetmem gerekirdi. Bombacıların başka insanların hayatına da zarar vermesine izin verilirse İstanbul'da ölen herkesin anısına büyük ayıp edilmiş olacak; geleceği Türkiye'nin Avrupa'ya ve dünyanın geri kalanına entegrasyonuna dayanan başka insanların hayatına.




BUSINESS
















Yazarlar