En 'Harbi Seda' ile kurtlarını döküyor, 'Yasemin' ile dertlerine çözüm arıyorlar

'Harbi Seda' ile kurtlarını döküyor, 'Yasemin' ile dertlerine çözüm arıyorlar

01.02.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kadınlar akşam dizilerinin de en büyük izleyicisi ama gerçek kadınlar dünyası gündüz programlarında ortaya çıkıyor. İstanbul'dan, Edirne'den, Bursa'dan otobüslerle stüdyolara doluşuyorlar. Milyonlarcası evlerinden başka kadınların sıkıntılarını dinleyerek kendi dertlerini unutmaya çalışıyor. Şarkılı - türkülü, bol göbekli kadınlar matinesi ortamı yaratılıyor. Kadınlar, Seda Sayan, Yasemin Bozkurt, Esra Ceyhan, Özlem Yıldız ve Aydın başta olmak üzere tv yıldızlarının çevresinde bir fan - club gibi toplanıyor. Seda Sayan'ın 'harbiliği', senli - benli, 'kız'lı hitabı seviliyor. Öğleden sonra kuşağının yıldızı Yasemin Bozkurt başlıbaşına bir ekol. Bozkurt, sakin, ağırbaşlı, ağlayan insanları teselli eden, çözüm arayan bir danışman ve bir dost abla durumunda

Harbi Seda ile kurtlarını döküyor, Yasemin ile  dertlerine çözüm arıyorlar



Harbi Seda ile kurtlarını döküyor, Yasemin ile  dertlerine çözüm arıyorlar


Kadınların Venüs'ten, erkeklerin Mars'tan geldikleri, neredeyse iki ayrı dünyanın insanları olarak birbirlerini anlamadıkları yıllardır tartışılıyor. Bu konuyu ele alan kitap, bilimsel makale ve filmlerin ortak görüşü kadınların ve erkeklerin duygu ve düşünce sistemlerinin büyük ölçüde birbirlerinden farklılık gösterdiği şeklinde. Erkekler hayata daha rekabetçi, yüzeysel ve bir oyun gibi yaklaşmayı tercih ederken, kadınlar derin düşünce ve duygularla yaşamın anlamını aramaya çalışıyorlar. Çiftlerin yaşamlarında, birbirlerinin dünyasını başlangıçta aşkın romantizmi içinde anlamaya çalıştıkları dönem bitince, iletişimsizlik artmaya başlıyor. Taraflar kendi dünyalarını paylaşmak için hemcinsleriyle ortak etkinlikler geliştiriyorlar. Genellikle, erkeklerin spor ve iş, kadınlarınsa aile yaşamları ekseninde dostlukları oluyor.
Oyun ve Grup Terapisi alanındaki önemli bilim adamlarından ünlü Kanadalı Psikiyatrist Dr. Eric Berne, sosyal ortamlarda erkek ve kadınların biraraya geldiklerinde konuştukları konuların dünyanın her yanında aynı olduğunu savunuyor. Dr. Berne, insanların belli iletişim kalıpları içinde kaldıklarını ve konuşarak vakit geçirme yöntemleri geliştirdiklerini belirtiyor. Eric Berne'e göre, farklı dil, din ve ırklarda olsalar da erkeklerin, 'Dün gece ne çok içtik, değil mi?', 'Otomobiller' ,'Maçı Kim Kazandı?', 'Bilanço', '....'nun başına gelenleri duydun mu?' ekseninde konuştuğunu savunuyor. Buna karşılık kadınların da 'Gardırop', 'Mutfak', 'Çocuk' ve 'Alışveriş' başlıklarına yoğunlaştığına dikkat çekiyor.

Haremlik selamlık oluyorlar
Dr. Berne'in tezi Türkiye için de geçerli. Batı'da erkek ve kadınlı gruplar sosyal ortamlarda birlikte vakit geçirirken, Türkiye'de her sosyo-ekonomik grupta, kadınlar ve erkekler kısa bir süre içinde kendi aralarında kümeleşerek, hemen bir tür haremlik ve selamlık yaratıyorlar. Herkes kendi dünyasında, karşı cinsin eleştirilerinden uzak, dilediği konuyu konuşabiliyor böylelikle.
Bu bölünme televizyon programlarında da kendisini gösteriyor. Maçlar ve maç yorumlarına kendilerini kaptıran erkek izleyiciler birleşerek bir erkekler klanı oluşturuyor. Kadınlar da aynı şekilde, sorunlarını paylaştıkları ve şarkılar, türküler eşliğinde eğlendikleri bir dayanışma ortamı içinde biraraya geliyorlar. Tabii ki, maç izleyen kadınlar, birlikte aynı dizileri izleyen çiftler de var. Çalışan kadınlarla ev kadınlarının izledikleri saatler ve programlar da farklılık gösteriyor. Ancak, ülkemizde de, kadın ve erkek dünyası televizyonda kendisini net çizgileriyle ayrıştırarak ortaya koyuyor.

Dizileri kadınlar izliyor
Kadınlar akşam yayınlarında dizilerin en büyük izleyici kesimini oluşturuyor. Ancak, gerçek kadınlar dünyası gündüz programlarında ortaya çıkıyor. Sabah ve öğleden sonra kuşaklarında yüzlerce kadın izleyici yalnızca İstanbul'dan değil, Edirne'den, Bursa'dan otobüslerle stüdyolara akın ederken, diğerleri telefonla programa katılabilmek için sıra bekliyor, e - mail veya faks gönderiyor, milyonlarca kadın da evlerinde başka kadınların sıkıntılarını dinleyerek kendi dertlerini unutmaya çalışıyor. Sağlık, yemek, çocuk bakımı, estetik, nakış gibi evle ilgili konulara ağırlık veren bu programlar şarkılı - türkülü, bol göbekli bir kadınlar matinesi ortamı da sunuyor. Kadınlar, Seda Sayan, Yasemin Bozkurt, Esra Ceyhan, Özlem Yıldız ve Aydın başta olmak üzere televizyon yıldızlarının çevresinde bir fan - club gibi toplanıyor, son derece sadık bir biçimde programı izlemeye çalışıyor ve sonra da çevreleriyle duyduklarını paylaşıyorlar. Programların sunucuları da izleyiciler için bir 'role - model', yani örnek alabilecekleri kişiler haline geliyor.

Senli benli hitabı seviliyor
Geleneksel bir izleyici grubuna seslenen Seda Sayan'ın bir birey olarak yaptıklarının arkasında durması, 'harbiliği' kendi sesini duyurmaktan çekinen, sosyal kısıtlamalardan bunalmış kadınlara cesaret veriyor. Senli - benli, 'kız'lı hitabıyla hemen yakınlaşan ve yakınlaşılabilen Sayan, dekolte tuvaletleri, makyajı ve saçlarıyla ışıl ışıl görüntüsüyle kahkahalar atıyor, hayatı hafife almayı ve cesur olmayı öğretiyor, şarkı söylüyor, oynuyor ve herkesi oynatıyor. Üçüncü sezonununda Seda Sayan, 'Yetiş Bacım' tavrıyla, kendisini arayanlara porselenler, mobilyalar ve çeşitli hediyeler veriyor. Dertlere çözüm arıyor. Uyuşturucu kullanımı, kapkaççı terörü gibi sosyal konulara yöneldiğinde telefonlar kilitleniyor.
Sabah Şekerleri programı da benzer şekilde, hafif, renkli ve eğlenceli bir dünya sunuyor. Özellikle son dönemde program sürekli olarak 'Biz Evleniyoruz' programının gençlerini konuk ediyor. Esra Ceyhan çok sevilen bir isim. Ayşe Tüten'le yemek programı, moda, sanatçılarla sohbet, şarkılar ve türküler arasında oldukça ciddi konulara da eğiliyor. Dertleri paylaşırken avukatlar, psikologlar ve çeşitli uzmanlar getirerek profesyonellerin yardımıyla çözümler öneriyor.

Bozkurt, bir ekol gibi
Öğleden sonra kuşağının yıldızı Yasemin Bozkurt başlıbaşına bir ekol. Bozkurt, sakin, ağırbaşlı, ağlayan insanları teselli eden, çözüm arayan bir danışman ve bir dost abla durumunda. Kadının Sesi programında itiraflar, suçlamalar, kavuşmalar, ihanetler ve dertlerle dolu izleyiciler, bir grup terapisi ortamında milyonlarca insanla yaşamlarının çok özel ayrıntılarını konuşuyorlar. Gerek stüdyoda, gerekse evlerdeki izleyiciler, Yunan Tragedyalarının temel kavramı olan 'catharsis', yani başkalarının derdini izleyerek, kendi haline şükretme ve buna bağlı olarak bir arınma duygusu yaşıyorlar. Bir tür Mor Çatı sığınma evi oluşturan program, kadınlara yalnız değilsiniz, ayrıca derdi olan da sadece sizler değilsiniz mesajı veriyor.
Eşlerini, çocuklarını kaybedenler, eş arayanlar, kocalarının kendilerini pazarladığını söyleyenler, kumalarından ve kayınvalidelerinden dert yananlar, ihanet öykülerini anlatanlar ve çeşitli şiddet görmüş kadınlar Yasemin'e sarılıyorlar. Bozkurt, didaktik olmayan, ben bilirimci tavırdan uzak, paylaşıcı bir tavırla bilinçlendirme misyonunu yerine getiriyor. Kadınlara, ihanete, dayağa, istismara karşı cesur olmalarını, haklarını aramalarını söylüyor ve yol gösteriyor. Ortalık çok karamsarlaştığında da 'biraz müzik dinleyip ferahlayalım' diyerek, genelde genç sanatçıları stüdyoya davet ediyor.

Kadınlara ulaşmanın kolay yolu
Kadınlara yönelik başarılı programların interaktifliği, izlenme oranlarını da yükseltmeye yardımcı oluyor. Programlarını izleyicilerle birlikte oluşturan yapımcılar, bunun ödülünü artan reklam gelirleriyle alıyorlar. Temizlik malzemeleri, küçük ev aletleri, kozmetik, banka, dayanıklı tüketim malları ve gıda gibi sektörlerden çeşitli markalar, pazarlamada en büyük hedef kitleyi oluşturan kadınlara en kısa yoldan ulaşmak için kadın programlarını sıkça kullanıyorlar. Kadınlara yönelik ürün ve hizmetlerini televizyon aracılığıyla hedef kitlelerine ulaştırmaya çalışan firmalar, bu tür programların aralarına verdikleri reklamlarla televizyonların önemli gelir kaynaklarından birini oluşturuyor.
Medya Takip Merkezi'nin yayınladığı rapora göre, sabah programlarına geçtiğimiz aralık ayında, 381 farklı marka reklam vermiş. İlk sıralarda da Turkcell, Merinos, Ülker, Molped, Arzum, Pantene ve gazete reklamları yer almış.

Reklamlar
'Özel Olimpiyatlar'a 500 engelli sporcu daha'
Sosyal sorumluluk projelerine destek veren kuruluşlar, gerek kendi müşterilerinin gerekse kamuoyunun sempatisini kazanıyor ve markaları için sürdürülebilir katma değerler sağlıyorlar. Bu bağlamda Procter&Gamble (P&G) ve Migros'un yeni kampanyası da takdir edilecek bir örnek. P&G ve Migros'un birlikte yürüttükleri kampanyaya katılanlar, aldıkları her Ace, Alldays, Orkid, Alo, Ariel, Blendax, İpana, Rejoice, Pantene ve Prima'yla zihinsel engelliler için katkıda bulunacaklar.
Kampanyayla ilgili tek eleştiri TV filminin ve basındaki çalışmanın yapım değerleri. Batı'da sosyal içerikli kampanyalar çoğu kez ajanslarca ücret almadan yapılıyor ve yaratıcılar bu işlerde çalışabilmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Duygulara seslenen ve yaratıcılığa çok açık olan bu kategori ajanslara ve yaratıcılara ödüller ve şöhret getirdiği için çok önemli çalışmalar olarak kabul ediliyor. Oysa, Türkiye'de çoğu kez sosyal içerikli çalışmaların yaratıcılık düzeyi ve yapım kalitesi düşük oluyor. Bu P&G'nin kampanyası için de geçerli. İyi niyet, iyi fikir keşke yaratıcılıkla desteklenseydi, böylece kampanyanın başarısı daha da yüksek olabilirdi.

Bir kadın filmi
Naziler'e karşı direnen kadınların öyküsü: Rosenstrasse
Avrupa'da son günlerde en çok tartışılan filmlerden birisi kadınların gücünü anlatan bir kadın yönetmene ait. Film, 1919 yılında oy kullanma hakkını kazanan Alman kadınlarının, Hitler'in iktidara gelmesinde sağladıkları büyük desteği ve sonrasında bu kadınların bazılarının kendi partilerine karşı verdiği büyük mücadeleyi konu alıyor.
Alman kadın yönetmen Margarethe Von Trotta, Venedik Film Festivali'ne katılan filmi Rosenstrasse'yi, Nazizm'e karşı direnen çocuklara ve kadınlara ithaf ediyor. 1943 yılının Berlin'inde geçen öykü, Goebbels'in Berlin'li Museviler'in tümünü yok etme kararını bir süre geciktiren ve bugüne kadar kimsenin üstünde durmadığı bir ayrıntıdan yola çıkıyor.
Ailelerinin ısrarına karşın musevi eşler seçerek, çocuk sahibi olan bir grup 'Aryan' Alman kadın, yaklaşık 30 bin kişinin toplama kamplarına götürüldüğü günlerde bir direniş başlatıyorlar. Herkesin sessizce katliamı görmezlikten geldiği günlerde bu direniş baştakileri tedirgin ediyor. Önce birkaç kişilik olan grup, evlerinden alınan eşlerinin serbest kalabilmesi için Rosenstrasse'deki Musevi cemaatinin toplandığı bir binanın önüne gelerek pasif direniş başlatıyorlar. Kısa bir süre içinde, kocalarını geri almak için nazilere meydan okuyan kadınların sayısı bini geçiyor. Ailelerinin bütünlüğünü korumak için yaptıkları protestolar sonucunda gruptakiler, Goebbels'i tedirgin etmeyi başarıp henüz toplama kampına gönderilmemiş olan eşlerinin serbest bırakılmasını sağlıyor. Rosenstrasse, kadınların politikadaki belirleyici rolünün tekrar düşünülmesi açısından çok önemli bir çalışma.



BUSINESS