En Hayattaki en önemli karar

Hayattaki en önemli karar

02.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Üçüncü tamirden sonra bilgisayarımın bana artık eskimiş olduğunu söylemeye çalıştığını farkettim. Bir arkadaşım 'macintosh'ların daha iyi bilgisayar, sahiplerinin de daha iyi insanlar olduğu'nda direnince bir Apple macintosh aldım. Ama bir gece evime giren bir hırsız onu çaldı. Sonra ne mi oldu?.. Bir dizi traji komik olay...

Hayattaki en önemli karar





Şunu kabul etmekten başka çaremiz yok: İnsanın hayatı boyunca birlikte yaşayacağı eşini seçmesi, yeni bir laptop bilgisayar seçmenin yanında çocuk oyuncağı kalır. Verilecek o kadar çok karar vardır ki. Hangi markayı alacaksınız; daha hafif bir bilgisayar için daha fazla para vermeli misiniz ve en önemlisi Windows'dan Macintosh'a geçmek mantıklı bir karar mıdır? Ve kararınızı verdikten sonra, bunun yanlış karar olabileceğine dair kuşkularınızdan nasıl kurtulacaksınız?
Bu soruların her biri için bir çözüm buldum ve bunun bir kanıtı olarak, hapiste yatan bir adam var.
Bu uzun hikaye, bana birkaç yıldır sadık bir şekilde hizmet etmiş olan bilgisayarıma dikkatli bir şekilde bakmamla başlıyor. Toshiba Portege marka bu bilgisayar bir tüy kadar hafifti ve deprem, Apo'nun mahkemeleri, hükümet krizleri ve gece yarısı seçim sonuçları sırasında bana arkadaşlık etmiş, bütün dünyayı hem deniz yoluyla, hem de uçakla dolaşmıştı. Kediler gibi, bilgisayarlar da biz insanlardan daha çabuk yaşlanırlar ve bilgisayar yılları ile sayıldığında, benim bilgisayarım artık yaşlıydı. Yine de sadık bir bilgisayardı ve hayatımın en mutlu anılarından biri, bir yazıyı, kalan az zamanda yetiştirebilmek için, hareket eden bir arabanın arka koltuğunda oturmuş yazarken, aküsünün yavaş yavaş bittiğini izlemekti. Tüm kariyerimin en hatırlanacak cümlelerinden birini ne zaman yazmak üzere olsam, bilgisayarım 'bip - bip - bip' der ve aküsünün tamamen bittiğini haber verdikten sonra, ekranını karartıp bir komanın içinde kaybolup giderdi.


'Özgürlük adına bir yumruk'
Bir takım virüslerden onu koruyacak programlardan sıyrılmayı başarmıştı. Harddiskini üçüncü kez tamir ettirdikten sonra, bilgisayarımın kendine özgü bilgisayarca yöntemleriyle bana artık eskimiş olduğunu söylemeye çalıştığını farkettim. İnsanın en sevdiği atı vurması zordur, ama benimle olmadığı zamanlar gizlice arkasından bilgisayar mağazalarına gitmeye başladım. İşte o dönemlerdeydi ki bir arkadaşım, bende biraz akıl olsa, yıllar önce Macintosh alacağım konusunda diretmeye başladı. Aklı başında hiç kimsenin Apple bilgisayarlar için virüs yazmayacağını vurguladı ve Macintosh'ların daha iyi bilgisayarlar, sahiplerinin de daha iyi insanlar olduğunu söyledi. Bill Gates'in, hem Saddam'ın, hem de Bush'un, ikisinin birden, en kötü yanlarına sahip olduğundan şikâyet etmenin bir anlamı yoktu. 'Bir Macintosh al' dedi bana 've özgürlük adına bir yumruk da sen at.'


'Ben de attım'
Ben de öyle yaptım. Bir bilgisayarcıdaydım ve orada, yarım ısırılmış elma logosuyla bana tanıdık gelen, güzel, parlak, titanyumla kaplı, ince bir Macintosh G4 Power Book duruyordu. Ve indirimdeydi. Onu eve götürdüm, Amerika'dan Londra'ya, oradan da tekrar İstanbul'a. Onu nasıl kullanacağımı biliyor gibiydim. Üzerinde 'enter' yazan bir tuş var ve o tuşa basınca ekranda siyah bir kare beliriyor. Bunun kime, ne faydası var, emin değilim, ama eminim ki bunun gayet mantıklı bir açıklaması var. Anlayamadığım diğer bütün şeylere gelince - eh, zamanla bütün özelliklerini kavrayacağımı düşündüm. Kaderin bana ne tür numaralar yapacağını o sırada bilmiyordum elbette...


Kızımın sakladığını sandım
Bir gece geç saate kadar çalıştım. Sıcak bir geceydi ve onu, yemek masasının üzerinde, açık bir pencerenin yanında bıraktıktan sonra kızıma iyi geceler diledim ve yatağıma gidip, uyudum. Ertesi sabah, sabırsızca kızımın yataktan kalkmasını bekledim, arkadaşlarıyla 'chat' yapmak için bilgisayarımı saklamasına kızmıştım. Ama, bana yatmadan önce sadece ona biraz fazla ısınmış gibi geldiği için, beyaz parlak adaptörü, bilgisayardan çektiğini söyledi. Başka bir şey yapmamış. Öğlene doğru her şey gayet net bir şekilde anlaşılmıştı. Birisi evimin dışından yukarıya tırmanmış ve açık pencereden, parlak, yeni bilgisayarımı almıştı. Gerçekten de mükemmel bir laptop'tu: Hırsızın tekrar aşağıya inip, gecenin içinde kaybolmasını engellemeyecek kadar hafif ve küçük.


Bir yolunu bulmalıydım
Panik içinde Genel Kurmay'ı, Sahil Güvenlik'i ve Basın Yayın'ı aradıktan sonra, birkaç ekip polis kapının önüne geldi. Komşuların şaşkın bakışları altında, beyaz, uzay elbisesi giymiş bir adam, pencereden, masadan ve hırsızın geride bıraktığı parlak beyaz adaptörden parmak izlerini almaya başladı. Polisler bana çok iyi davrandı, ellerinden geleni de yaptılar, ama titanyumla kaplı, güzel Apple Macintosh'umu bir daha görebileceğimden şüpheliydim.
Ertesi gün oturup, paramparça olmuş dünyamın hesabını yaptım. Bilgisayarımın, 12 milyon nüfuslu İstanbul'da bir yerde olduğunu ve Mac'imi bulmanın bir yolunu bulmam gerektiğini biliyordum. Ben de öyle yaptım.


'Yalan makinesinden geçirin'
Bilgisayarı, adaptörü olmadan kullanmaya çalışacak birisinin fazla ilerleyemeyeceği aklıma geldi. Windows kullanan bilgisayarların çoğunun oldukça standart adaptörleri var, ama bu adaptör biraz değişikti. Yuvarlaktı ve yeşil yeşil parlıyordu. Bilgisayarın yeni sahiplerinin, yeni bir adaptör almalarının gerekeceğini düşündüm. Telefon numarasını arkadaşım Bedahet Tosun'dan aldım; o da meğerse Apple'ın Türkiye'deki distribütörü olan Bilkom'un Teknik Servis Müdürü'ymüş. Ona teorimi açıkladım, bilgisayarımın seri numarasını verdim ve bir G4 Power Book için adaptör almaya çalışacak olan kişilerin, bir yalan dedektörü testinden geçirilmesini önerdim.
Daha bir saat bile geçmemişti ki Bedahet Bey beni aradı. Apple distribütörlerini aramıştı, onlar da önceki gün Mecidiyeköy'deki Komedya bayisine iki kişinin geldiğini ve benim olduğu sanılan bilgisayarı satmaya çalıştıklarını söylemişlerdi. Oradaki görevli şüphelenmişti ve onlara o akşam kararını bildireceğini söylemişti. O iki kişi de telefon numaralarını bırakmıştı. Hem iş, hem de cep.
Bu yeni bilgiyi aldıktan sonra Emniyet Asayiş Büro Amirliği'ne gittim. Bu göreve iki polis atandı. Telefonun kime kayıtlı olduğunu bulamaz mıyız, diye sordum. "Uzun sürer" dedi biri. "Atla arabaya," dedi diğeri, biz de bir TOFAŞ'a binip, çevik Kuvvet tanklarının önünden, sonra da Boğaz Köprüsü'nün üzerinden geçtik. "Karşı tarafa pek sık geçemiyoruz da" dedi ilk polis. "Umarım birimizden benzin parası çıkar," dedi diğeri, endişeyle arabanın benzin göstergesine bakarak.
Bunların hepsi biraz kurgu gibi geliyorsa, en inanılmayacak yanı şu: Mecidiyeköy'deki kalabalık bir sokağa geldik ve tam orada, Komedya Bayisi'nin önünde boş bir park yeri vardı. Aynı filmlerdeki gibiydi. Polis arabası hızla parketti ve üçümüz mağazaya girdik.
Son derece nazik bir şekilde karşılandık. Polis, telefon numaralarını kullanıp, bilgisayarımı satacak olan adamları yakalayabilecekleri bir yere çağırmayı önerdi. "Benim daha iyi bir fikrim var" dedi satıcı, "Ben telefon edip adresi alayım; siz de oraya gidin." Biz de öyle yaptık.


Kızımın farklı bir önerisi vardı
O sırada kızım, son haberleri almak için beni cepten arıyordu. "Beyoğlu'na gidiyoruz" diye açıkladım. "Polis, adamların işyerine gidip, bir Macintosh G4 alacakmışım gibi yapmamı istiyor. Onlar hemen arkamda olacaklar ve hırsızı yakalayacaklar." "Niye Macintosh'u onlar alacakmış gibi yapıp önden gitmiyor?" diye sordu kızım. "Niye siz önden gitmiyorsunuz?" diye önerdim polislere. "Bizim polis olduğumuzu anlarlar" diye açıkladılar. "Onların polis olduğunu anlarlarmış" dedim kızıma. "Senin ne olduğunu sanacaklar sence?" diye sordu kızım. "Seni sonra ararım" dedim.
Beyoğlu'ndaki Tokatlıyan Han'ın beşinci katının sonundaki kapı ağzına kadar açıktı. Hep birlikte içeri girdik ve işte orada bilgisayarımın durduğunu gördüm. Bilgisayarımı satmaya çalışan adam, polisleri asıl hırsıza götürdü. Uzun boylu ve zayıf bir adam olan hırsızın, bizim evin kenarından çıkacak kuvvet ve çeviklikte olduğu halinden belliydi. Onunla mutlu bir şekilde suçunu itiraf ederken mahkemede tanıştım. Bir dizi sabıkası vardı ve hukuki işlemler konusunda benden çok daha rahat görünüyordu.


Mantıklı yatırımın sonucu
Polisler, bilgisayarımı kanıt olarak kaydettikten sonra bana geri verdiler ve gerçekten mümkün olan her şekilde bana yardımcı oldular. Onlara çok müteşekkirim, ama hâlâ eminim ki bir PC alsaydım, bilgisayarım bulunmuş olamayacaktı. Mantıklı bir şekilde Macintosh'a yatırım yaptığım için, onu geri alabilmiştim.
Bütün bunlar Mac almanız için iyi bir sebep. Bir başka sebep de şu: Neyse ki, bilgisayarımı satmaya çalışan kişiler onun nasıl kullanılacağından habersizmiş. Masaüstündeki dosyaları silmeye çalışmışlar, ama sonra çöp tenekesini boşaltmamışlar. Yani bilgisayarımda her şey bıraktığım gibiydi. Hatta, hiçbir şey eksilmediği gibi, bana ait olmadığı belli, fazladan bir dosya da vardı. Dosyayı açtım ve içindeki cümleyi okudum. "Canım aşkım bu bilgisayarı bana alır mısın lütfen çok güzel bir bilgisayar" yazıyordu. Benim için biraz fazla arabesk, ama anı olsun diye saklamaya karar verdim.




BUSINESS