30.06.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:
Hazırlayan: Yrd. Doç. Dr. Kâmil Yaşaroğlu - Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi - Sorularınız için: kyasaroglu@gmail.com
Bir kimsenin gizlediği bir işini, davranışını, özel durumunu merak edip onun bilgisi ve rızası dışında gizlice araştırmak anlamına gelen “tecessüs” İslam’a göre ayıptır ve günahtır. Kuran-ı Kerim’de suizan ve gıybetle birlikte insanların gizli kalmasını istedikleri hallerine vakıf olmak için yapılan kötü niyetli araştırma eylemi de yasaklanmıştır (el-Hucurât 49/12). Başkalarının üzerine perde çekilmiş hallerini araştırmak, o perdenin arkasına uzanarak kimin ne ayıbı var, kimin ne kusuru var, kimin ne şekilde gizlenmiş hataları var diye öğrenmeye çalışmak, bir müslümanın işi değildir.
‘Mahcup, rezil eder’
İki kişinin özel konuşmasına kulak kabartmak, komşuların evlerinin içini merak etmek, çeşitli yollarla başkalarının aile hayatını veya onların şahsi davranışlarını araştırmak ahlâk dışı bir davranıştır ve bir çok kötülüğe sebebiyet verir.
Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Ey diliyle inanıp kalbine iman girmeyenler! Müslümanlara eziyet etmeyin ve onların gizli tarafını araştırmayın. Allah, müslüman kardeşinin gizli tarafını araştıranın gizli tarafını araştırır. Allah, kimin gizli yanını araştırırsa, evinin içinde bile olsa onu herkese karşı mahcup ve rezil eder.” İnsanların mahremiyetine saygı duymanın gerekliliği bir başka hadiste şöyle ifade edilmiştir: “Bir kimseye başkasının evinin içine bakması helâl değildir”.
Peygamber Efendimiz Mirac’a çıktığında, orada bir topluluğun yanından geçerken, onların demirden tırnaklarla yüzlerini ve göğüslerini yırtıp kanattıklarını görünce, Hz. Cebrail’e bunun sebebini sormuş, o da bu kişilerin insanları çekiştiren ve onların gizliliklerini ortaya çıkaran kimseler olduklarını söylemiştir.
Tecessüste insanın göz, kulak ve dilinin ayrı ayrı sorumluluğu söz konusudur. Zira başkasına ait bir gizliliği veya özel bir konuşmayı dinlemede kulak aracı olduğu gibi, başkasının görülmesini istemediği bir gizliliğine şahit olmada da göz devreye girmektedir. Bunun için de Allah Teâlâ “Bilmediğin şeyin peşine düşme! Çünkü kulak, göz, kalp gibi azaların hepsi de ondan sorguya çekilecektir.” (el-İsrâ 17/36) âyetiyle insanların bu organlarına dikkat etmelerini ikaz etmiştir.
Hz. Ömer, Medine sokaklarında dolaşırken bazı seslerin duyulduğu bir evin duvarından atlayarak içeri girer, evde içki âlemi yapıldığını görünce ev sahibine çıkışır, buna karşılık ev sahibinin Hz. Ömer’e tecessüsü yasaklayan (el-Hucurât 49/12), evlere kapılarından girmeyi emreden (el-Bakara 2/189) ve içeridekilere selam verip izin almadan evlere girilemeyeceğini bildiren (en-Nûr 24/27) ayetleri hatırlattıktan sonra, “Buna göre ben bir günah işledim, sen üç günah işledin” dediği, bunun üzerine Hz. Ömer’in özür dileyip oradan ayrıldığı belirtilmektedir.
Allah’ın azabı
İnsanların ayıplarının açığa çıkarılmasına, herkes tarafından bilinmesine çalışmak veya böyle bir duruma sebep olmak, Allah Teâlâ’nın azabına bir vesiledir. Nitekim Kuran’da şöyle buyurulur: “Müminler arasında çirkinliklerin yayılmasını arzu eden kimseler için, dünyada da ahirette de gayet acı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Nûr 24/19)
Erdemli bir mümin zihninde kardeşinin güzel yönlerini saklar, böylece gönlünde ona karşı sevgi ve saygı duyguları gelişir. İnsan kendi kusurlarını gizlediği gibi kardeşinin kusurlarını da gizlemelidir.
Bir hadis
Ademoğlu sabaha kavuşunca bütün azaları, dile şöyle derler: ‘Bizim hakkımızda Allah’tan kork. Zira biz sana tâbiyiz. Sen istikamette olursan biz de istikamette oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız!
Allah dostlarından nasihatler
Bâyezîd-i Bistâmî’nin yakınlarından biri seyahate çıkarken, huzura gelip; “Bana tavsiyede bulunur musunuz?” der. O da şöyle cevap verir: “Sana üç şey tavsiye ederim: Yolculukta kötü huylunun biri sana arkadaşlık ederse, onun kötülüğünü kendi güzel ahlâk potanda şekillendirmeye çalış. Böylece işin ve yolculuğun selametle neticelensin. Biri sana iyilikte bulunursa, devamlı olarak Allah’a şükret. Çünkü o kişinin kalbini sana çeviren Allah’tır. Bir bela sana dokunacak olursa, o belanın üzerinden kalkması için hemen Allah’a dön ve neticeyi sabırla bekle. Ümidin kırılmasın, itimadın sarsılmasın. Çünkü gelen belanın altında ne gibi hayırların yattığını o anda idrak edemezsin.”
Bir ayet
Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Herhangi biriniz, diğerini arkasından çekiştirmesin, hoşa gitmeyecek bir şeyle gereksiz yere anmasın. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan iğrenirsiniz. Allah’a sığının. Allah tevbeleri kabul eder, engin merhamet sahibidir. (el-Hucurât, 49/12)
2 soru 2 cevap
- Birden çok oruç tutmayı adayan kimsenin bu oruçları peş peşe tutması şart mıdır?
Adak, kişinin farz veya vacip cinsinden bir ibadeti yapacağına dair Allah’a söz vererek o ibadeti kendisine borç kılması demektir. Bu nedenle şartlarına uygun olarak yapılan adağın yerine getirilmesi gerekir. Buna göre otuz gün oruç tutmayı adayan bir kişinin bu sayıda oruç tutması vaciptir. Eğer tutacağı oruçları peş peşe tutmaya niyetlenmiş ve öylece adakta bulunmuş ise bu oruçları peş peşe tutması gerekir. Ancak böyle bir niyeti yoksa dilediği gibi aralıklarla tutabilir.
- Ağız alışkanlığı ile yerli yersiz edilen yeminin hükmü nedir?
Gereksiz yere yemin etmek ve çok yemin etmeyi alışkanlık haline getirmek doğru değildir. Dil alışkanlığı ile söylenen, herhangi bir işin yapılması veya yapılmaması yönünde bir içeriğe sahip olmayan “vallahi” “billahi” şeklindeki sözler hükümsüz sayılır ve bu tür yeminden dolayı kefaret gerekmez. Ancak ağız alışkanlığı ile devamlı olarak yemin edenlerin bu kötü adeti en kısa sürede bırakmaları gerekir.
Hazreti Peygamber’den bir dua
Allah’ım bana öğrettiğinden beni faydalandır. Fayda verecek bilgiyi bana öğret ve ilmimi arttır. Fayda vermeyen ilimden, korku duymayan kalpten, kabul edilmeyen duadan, doymayan nefisten, insanı maddi ve manevi huzursuzluğa düşüren açlıktan, hıyanetten, tembellikten, cimrilikten, korkaklıktan, düşkün ihtiyarlıktan, sıkıntılı yaşlılıktan. Sana sığınırım.
Esmâ-i hüsnâdan: el-Basîr
Basîr kavramı esmâ-i hüsnâdan biri olarak “görmeye konu olan şeyleri bütün özellikleriyle idrak edip gören, hiçbir şey kendisinden saklanamayan” şeklinde tarif edilebilir. Kuran ayetlerinde genellikle “kullarını gören, kulların günahlarından haberdar olan, yaptıklarınızı gören” şeklindeki ifadelerle yer almıştır. İnsanoğlunun görme kabiliyetine sahip olması, Allah’ın Basîr isminin bir tecellisidir.
Bayezid Camii
İftar duası
“Allah’ım! Senin rızan için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin”
Ramazan Sokağı’nda Goncagül gecesi