Kültür Sanat Evde ve siyasette kadın

Evde ve siyasette kadın

18.11.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bu yıl ikinci kez verilen Duygu Asena Ödülü, Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat’ın ortak çalışması olan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” ile Handan Çağlayan’ın “Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar” adlı kitabı arasında paylaştırıldı.

Evde ve siyasette kadın

İkinci Duygu Asena Ödülü’nü paylaşan Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat’ın ortak çalışması olan “Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” adlı rapora internetten ulaşmak mümkün. Handan Çağlayan’ın doktora tezi olan “Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar” adlı kitabını ise İletişim Yayınları basmış.
Her iki çalışma da kadınların Türkiye’de yaşadığı sorunları yine onların perspektifinden bakarak göstermeye çalışıyor. Çağlayan’ın çalışması, son yıllarda Türkiye’de de gelişme gösteren sözlü tarih alanında. Altınay ve Arat’ın çalışması ise kadınlarla yapılan görüşmelere dayanıyor.

56 ilde 1800 kadınla konuşuldu
Altınay ve Arat’ın 2006 Ocak ve 2007 Haziran tarihleri arasında hazırladıkları araştırma; kişisel, yapısal ve sosyokültürel faktörler çerçevesinde şiddet olgusunu inceliyor.
Üç ana bölümden oluşan araştırmanın ilk bölümü, kadına yönelik şiddetle ilgili niteliksel bir değerlendirme sunarken; Türkiye’de şiddetle mücadele pratiğini tarihsel gelişimi içinde anlatıyor. İkinci bölüm ise alan araştırması sonuçlarını verirken, Türkiye’de aile içi şiddetin yaygınlığına ilişkin bulguları gösteriyor. Son bölümde yapılması gerekenler konusunda öneriler sunuyor.
Kapsamı, kadınların eşleri tarafından maruz kaldıkları fiziksel şiddetle sınırlandırılan araştırma, toplam 56 ilde 1800 evli kadınla yüz yüze gerçekleştirilen görüşmelerle, 27 ilden 50’ye yakın kadın kuruluşu ve 150 kadar kadın temsilcisiyle yapılan mülakatlara dayanıyor.
“Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet” adlı rapor, çok önemli bulguları ortaya çıkarıyor. Öncelikle kadına yönelik şiddeti, toplumsal çevre içinde farklı düzeylerdeki etkileşim faktörleriyle ele almasıyla ve ortak merkezli-döngüsel bir çerçeve içinde değerlendirmesiyle dikkat çekiyor.
Araştırma; bireylerin yaşamlarındaki şiddeti, resmi ve resmi olmayan biçimlerde, kurumsal ve yapısal yetersizlikler bağlamında ele alınan şiddeti, sosyal çevreye dair yaşanılan ve sosyal ilişkilerle kültürel normlarda yer bulan şiddeti ayrıştırarak bu geniş döngünün nedenlerine dair fikriyatımızı yeni göstergeler ve bulgular ışığında zenginleştiriyor.
Kadına yönelik şiddetin yaşanmasına neden olan bireysel nedenler yanında, şiddet ortamında geçen bir çocukluk (şiddeti doğrudan görmek ya da şiddete tanık olmak), erkeğin paranın üzerindeki gücü ve karar verici özelliğinin yarattığı aile içi çatışmalar gibi nedenler de ön plana çıkıyor.

Kürt sorunu içinde kadın
Kadınların yaşadıkları şiddet deneyimini kimseyle paylaşmamaları, “Doğulu kadınlar daha çok eziliyor” görüşünün bu araştırma sonucundaki bulgularca doğrulanmaması, “Haklı görülecek dayak yoktur” düşüncesinin yaygınlığı, devletin şiddeti önlemede yeterli mekanizmalarının olmayışına dair görüş birliği ve kadınların aile içi şiddet olgusunu yine aile içinde çözülmesi gereken bir sorun olarak görmemeleri ise araştırmanın çarpıcı bulgularından.
Handan Çağlayan’ın “Analar, Yoldaşlar, Tanrıçalar” adlı kitabı ise Kürt siyasal hareketi içindeki kadınların politik katılımını ve kadınlık kimliğinin yeniden oluşturulması süreçlerini göstermeye çalışan bir araştırmaya dayanıyor.
Araştırma, 1980’lerden beri Türkiye’de en önemli sorunlardan biri olarak karşımıza çıkan Kürt sorunu bağlamında, meselenin en dinamik ve birincil öznelerinden biri kabul edilen kadınların kendi kimliklerinin kurgulanış aşamalarını ele alıyor.
Politik ve aktif bir katılım göstererek seslerini duyurmaya çalışan Kürt kadınlarının katılım biçimlerini, Kürt siyasal hareketinin ideolojik dönüşümü, farklı politik dil gelişimi ve hareketlilik söylemi içinde incelerken, çok önemli noktalara ışık tutuyor Çağlayan.
Bu araştırma, politik yapılardan ve süreçlerden tarihsel olarak dışlanmalarına karşı çıkan Kürt kadınlarının tarihin içinde yer almak istemeleri, bunu yaparken de siyasetin hem öznesi hem de nesnesi olmaları karşısında yaşadıkları açmazları, yeni duyarlıklarını ve düşüncelerini gösteriyor.
Çağlayan aynı zamanda ‘80 sonrası Kürt siyasal hareketinde kadınlığa dair söylemlerin bir ‘yeni kadın’ kimliği yaratma sürecine dair analizlerde bulunduğunu söyleyerek ve kadınların Kürt siyasal hareketi içindeki farklı temsiliyet biçimlerine göndermede bulunarak önümüze çok değerli ve aydınlatıcı bilgiler sunuyor.