Gündem 1 milyon oy tehlikede

1 milyon oy tehlikede

21.08.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

1 milyon oy tehlikede

1 milyon oy tehlikede





MERSİN’DE karşımıza önemli bir sorun çıktı. Evden uzakta eğitim gören 1 milyon genç, kütükleri memlekette olduğu için 3 Kasım’da oy kullanamayabilir.



"Mesleğim var ama iki yıldır işsizim. İki çocuk okutuyorum. Kafayı yiyeceğim" diye isyan eden vinç operatörü Balcı, Mersinlilerin durumunu özetliyor aslında
Mersin’de işsizlerin çığlıkları bir sağanak gibi yağdı üstümüze. Her yerde işsizlik önde gelen sorundu, ama Mersin’de topluluk ve şikayetler, feryatlar hepsinden yoğundu. Notlara bakıyorum, sadece ben 26 kişiyle konuşmuşum, hemen hepsi işsizlik ve politikacılardan şikayet üzerine. Açık öğretimden iktisat mezunu 36 yaşındaki Sevil Babacan çevremizde toplananların ortasında bağıra bağıra, gözlerinden öfke fışkıra fışkıra konuşuyor. Özetin özeti: "Bu eğitim sistemi gençlere tuzak. Verdikleri diploma hiçbir işe yaramıyor. İki yıldır işsizim. Bütün politikacıların değişmesini istiyoruz, bunlar gitsin, gençlerin önü açılsın."

‘Genç liderler gelsin’
Ayakkabıcı İrfan Tepeaşan: "Çiftçi ölmüş, esnaf ölmüş, milyonlarca genç okulu bitirmiş, işsiz. Kadınlarımız evde köleleştirilmiş. Böyle bir toplumla Avrupa’nın kapısından nasıl gireceğiz?"
Eşinden ayrılmış, üç çocuk annesi Gülseren Kaya: "Annemi yöneten beni de yönetiyor, bir de çocuğumu yönetecek. Artık genç yöneticiler istiyoruz. Kendileri (milletvekilleri) 3 milyar alıyor, işçinin 180 milyonunda gözleri var. Üç liderin arasına kıstırıldık." Ayşe Suna: "Eşimin emekli maaşıyla iki çocuk okutuyorum. Nasıl geçindiğimi bir ben bilirim. Çocuğum fakir diye okumasın mı? Hırsızlık mı yapsın?"

‘Tek umudumuz sizsiniz’
Eşinin 200 milyonluk maaşıyla 4 nüfusu geçindirmekten bunalan Halide Yardım, liseden sonra çocuğunu okutamayacağını söylüyor, "Eğitimde fırsat eşitliği nerede?" diye soruyor.
Vinç operatörü Şahistan Balcı, "İki yıldır boştayım. Mesleğim var. Ankara’yı, İstanbul’u dolaştım iş yok. İki çocuk okutuyorum. Kafayı yiyeceğim. Çıldıracağım ben yahu" diye bağırıyor, çıldırmanın eşiğinde neredeyse; gözleri dolu, sesi boğuk. Bağırarak sorguluyor: "Hiçbir parti bana güven vermiyor. Hiçbirinin programında işsizliğe karşı bir proje yok." İki yıldır işsiz olan Mustafa Engin, derdini anlatmak için Mersin’den kalkıp Adana’ya gelmiş; "Milliyet TIR’ına yetişemedik, yine buraya döndük. Bizi dinleyen yok, tek umudumuz sizsiniz" diyor.
Avrupa’ya çalışan TIR şoförü Emin Başak: "Batı’daki fabrikalar biraz da bu tarafa yapılsın. Gençlerin yüzde 80’i ülkeden gitmek için fırsat kolluyor." Türk Ticaret Bankası’ndan çıkarılanlardan Kemalettin Fidancal: "Ekonominin lokomotifi 80 yıllık bankayı tasfiye edenlere yazıklar olsun! Bankayı bu hale getirenler, 150 bin insanı işsiz bırakanlar utansın."
İşçi emeklisi Muhittin Kaya tipik Arap şivesiyle adeta azarlarcasına konuşuyor: "Parti marti yok, hepsi öldü gitti, bitti. İki dilim baklava çalan çocuğa 19 yıl verilirse, 19 banka soyana, Türkiye seninle gurur duyuyor, denilirse, ben neyleyim bu memleketi! Ben olsam, utancımdan milletin huzuruna çıkmam, intihar ederim vallahülazim."

‘Ne yüzle oy istiyorlar’
Başörtülü, temiz yüzlü hanımcık Ayşe Dora, iki kez Bahçeli’yle görüştüğünü, damadına iş vaadinde bulunulduğunu ama 2 yıldır bir şey olmadığını söylüyor ve "Damadıma yanıyorum. Yedi çocuk, inşaatlarda sürünüyor."
Tekel’den 9 yıldır emekli Meral Vazo: "Bugün emekli aylığımı aldım, çocuklarıma et götüremiyorum. Kocamın da emekli maaşı var, geçinemiyoruz. Benim maaş devlete gidiyor, elektrik, su, telefon. Hangi yüzle oy isteyecekler?"
Mersin çok dertli ve hareketli; özellikle kadınların çokluğu ve öfkesi dikkat çekti.



Göçle gelenler ve öz Mersinliler, gerilimin tırmandığı yerde susuyor; hiç kimse kavgayı patlatacak o cümleyi söylemiyor. Ama açlık, sessiz kalmayı zorlaştırıyor
Nevruz’dan sonra seyyar esnafı yasakladılar. Nevruz’da ölen iki Kürt seyyar satıcı olduğu için diyorlar. Zaten adamlar aç, bir de arabalarını ellerinden aldılar.
- Mersin köy görünümüne bürünmüştü beyefendi, iyi oldu yasaklanması.

Babam insanlar aç. Sen ne diyorsun?
- Yok yok, iyi oldu.
Her hallerinden belli ki, Mersin’in "kent görünümünden" yana olan buranın yerlisi, diğeri ise "Güneydoğulu vatandaşlarımızdan".
TIR’ın içinde iki cepheli bir kalabalık. Daha esmer olan taraf Mersin Valisi Akif Tığ’dan şikayet ediyor: "Önceki yıl Cumhuriyet Meydanı’nda kutlanmıştı Nevruz. Olay çıkmamıştı. Ama bu seferki vali kutlamaları yasakladı. Ankara’dan ek kuvvet getirdi. Gerilimi onlar yaratıyor."
Mersin’in yerlileri bu anlatılanlar karşısında sessiz duruyor biraz. Ama gençten bir çocuk MHP’li olduğunu söyleyip başlıyor kontra-nutka: "Biz Enver Paşalardaaan, Nihal Atsızlardaaan..."
Her iki taraf da gerilimin keskinleşmesini istemiyor; son cümle söylenmeden susuluyor. "Hep bunlardan mı konuşacaksınız?!" diye sinirle bir amca dalıyor konuşmaya: "Burada parasızlıktan bir arkadaşımız intihar etti hanımefendi!"
Zekeriya Saydam, arkadaşı Ahmet’ten bahsediyor. Önceki gün evde ölü bulunmuş. Nasıl intihar ettiğine Adli Tıp bakacak, ama intihar nedenini herkes biliyor:
"Ziraat Bankası’na kredi borcu vardı. Adamın çok üstüne geldiler, sonunda bu oldu. Karısı üç çocuğa nasıl bakacak şimdi?"
Böylece başlıyor acıklı müsabaka. Genç bir laborant kadın, 100 milyon maaşa çalıştığını söylüyor, öbürü 50 milyona. "Beni yaz" diyor biri: "Bu vatan için 18 ay askerlik yaptım. İşsizim. Bekçi babamın maaşına bakıyoruz hepimiz. Altı aylık evliyim."
Tabii eşi de hamiledir... "Evet, hamile."
"Lise 1’den terk. Ne iş olsa yaparım! Bu arada AKP’ye vereceğim oyumu."
Neden? "Nedeni yok. öyle!"
Güneydoğu’dan göç alan Mersin’in varoşları yavaş yavaş şehre iniyor. Yerliler ve göçmenler bir arada yaşamaya çalışıyorlar. Ama işsizlik nedeniyle ekmek küçülünce, nefreti büyütmek kolaylaşıyor. Şehrin içine doğru toplu konut benzeri yüksek binalar... Varoşlar şehre iniyor. Fakirleşen yerliler, bir şeyden hıncını almak istiyor. İşte o zaman da... insanın dili varmıyor.



Körfez Savaşı’na kadar bölgenin en zengin şehirlerinden olan Mersin, savaştan sonra her bakımdan tükenmiş...
Mersin, narenciye bahçeleri, canlı ekonomisiyle Çukurova’da farklı bir konuma sahipti. Körfez Savaşı öncesine kadar altın yıllarını yaşadı. Ama savaş, ticareti bitirmiş. Güneydoğu’dan da göç alınca sosyo ekonomik dengeler altüst olmuş. O güzelim narenciye bahçeleri beton yığınına dönüşmüş. Evden geçilmiyor. Ne var ki satsan satılmıyor, kiraya versen para etmiyor.

Başkana isyan var
Mersin’de Mersinli oranı yüzde 14’e inmiş. Öylesine bir mozaik oluşmuş ki, herkesin sorunu farklı. Mersin’i bu hale eski Belediye Başkanı Kaya Mutlu getirdi diyenlerin sayısı çok fazla. Kulağı fazlasıyla çınlatıldı. "Turistik bir yatırım yapılmadı. Tarım kentiydik, o da yok oldu. Sanayii Adana’ya kaptırdık. Ticaret öldü. Liman sinek avlıyor" diyorlar...
Her kentte olduğu gibi Mersin’de de bir göz boyama caddesi var. Gerisi dökülüyor. İşsizlik Mersin’de de had safhada. TIR’a gelenlerin çoğu ya işsiz ya da çocuklarına iş arıyordu. Milli Eğitim Bakanı Nusret Tekin giderek puan kaybediyor. Öğretmenlik bekleyen üniversite mezunlarından sonra kayıt için bağışa zorlanan veliler de seslerini yükseltmeye başladı.
Üniversitelerde 1.5 milyon öğrenci öğrenim görüyor. Bir milyondan fazlası, ailelerinden uzakta okuyor.

Çok önemli uyarı!
Söz seçimden açılınca, önemli bir uyarıda bulunuyorlar: "Seçim kütüklerimiz burada. Ama seçimde üniversite için başka kentlerde olacağız. Şimdi buradan oraya gidip kayıt olmak hem zahmetli, hem masraflı. Aynı şekilde seçimde oy kullanmak için buraya gelmek de zor. Buna çare bulunmalı. Akdeniz sahillerinde çalışan, aynı durumda yüz binlerce genç var. Onlar da benzer gerekçeyle oy kullanamayacak. Hükümet ya da Yüksek Seçim Kurulu bu konuyu ivedilikle gündemine almalı. Gençleri, oy kullanmak için ilk kez bu kadar istekli görüyorum. Hevesleri kırılmamalı.

Eğitimde dert çok
Mersin’de eğitim sorunlarını gündeme getirenler diğer kentlere göre çok daha fazlaydı. İşte başlıcaları:
• Üniversiteye girişte ortaöğretim başarı puanı kaldırılsın.
• Beden Eğitimi dersleri boş geçerken öğretmenler yıllardır işsiz. Bu kafayla mı olimpiyatları alacağız!
• Öğretmenler yetersiz, sınıflar kalabalık. Eğitimin sahibi yok...
• Okuyan kızlar hep işsiz. Bu yüzden ilgi giderek azalıyor.
• Öğrenciler dershaneye gitsin diye özellikle kötü eğitim veriliyor!

Bunlar da diğerleri...
Mersin’in eğitim konusu dışında başka ciddi şikayetleri de var:
• Devlet göç alan kentlerin sorunlarıyla hiç ilgilenmedi.
• Körfez Savaşı bizi bitirdi. Bir yenisi iyice yok eder.
• Geçen yılki selin yaraları hala sarılmadı.
• Milletvekillerinin parti değiştirmemesi için yasa çıksın.
• İşportacılara kalıcı yerler verilsin.
• Fakir çocuklara önlük, kitap, defter verilsin...


Mersin’e göç edenler, "İş, ekmek yok" diye isyan ediyor. "Neden dönmüyorsunuz" diye sorunca da "Ne toprak kaldı ne akraba, artık biz buraya mahkumuz" diyorlar


Çukurova bölgesinde Adana’yla beraber en yoğun göç alan il Mersin. Terörün yoğun olduğu dönemlerde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan başlayan göçle insanlar hem canlarını kurtarmak hem de iş bulabilmek umuduyla bölgeye gelmişler. Bir kısmı sayıları dört bini bulan ve tarıma dayalı olarak faaliyet gösteren küçük işletmelerde ucuz fiyatlarla çalışmış. Pek sosyal güvenceleri de olmamış. Kimileri seyyar satıcılıkla geçinmeye çalışmış. Büyük çoğunluk ise günübirlik işlerle karnını doyurmaya çabalamış.

‘Gidip ne yapacağız?’
Ekonomik krizle beraber daralan iş sahaları Mersin’e göçenlerin zaten zor olan hayat şartları iyi güçleştirmiş. Gerek Milliyet TIR’ına gelip dertlerini anlatanlar gerek bizim ziyaret ettiğimiz kahvelerde konuşanlar ortak dertlerini şöyle dile getiriyor: ‘İş yok, ekmek yok. Yasakladılar seyyarlık da yok. Peki biz ne yapalım?’ Soruyoruz kendilerine: ‘Yeniden geldiğiniz yerlere dönmek gibi bir projeniz var mı?’
Kızıyorlar, tepki gösteriyorlar: ‘Devlet de bunu istiyor zaten. Valilikten adamlar geliyor, gidenlere para desteği vereceğiz diyorlar. Geri gidip de ne yapacağız? Ne toprağımız kaldı, ne akrabamız. Biz buraya mahkumuz arkadaş.’ Bir de polisin Kürt kökenlilere kötü davrandığından yakınıyorlar. ‘Biz de bu ülkenin nüfus kağıdını taşıyoruz. Ayrım yapmasınlar’ diyorlar.

Selin’in derdi büyük
Her ilde olduğu gibi yüzlerce vatandaş bize dertlerini anlatmak için etrafımızda. Biraz ilerimizde bir anne ve kızıyla göz göze geliyoruz. Gözleri bize iletmek istedikleri bir mesaj olduğunu söylüyor ama yanımıza gelemiyorlar. Sonunda davet ediyoruz ve başlıyorlar anlatmaya: ‘Adım Selin Biçer. Yeditepe Üniveritesi’nde burslu okuyorum. Ama bursum sadece okul ücretiyle sınırlı. Ailem bana para yollayamıyor. Kitap parası var, yemek parası var, kısaca İstanbul’da yaşama parası var. Burs aradım bulamadım. Ayda 65 milyon liraya tezgahtarlık yapıyorum ama o zaman da derse vakit kalmıyor. Lütfen yazın diyor.’ Kalabalığın arasından resmen insanların bacaklarının altından sürünerek küçük bir çocuk ulaşıyor yanımıza. Adı Serdar, 9 - 10 yaşlarında. Boyacılık yapıyormuş, sandığını almışlar.

‘Bana iş bul ne olur’
Şimdi boş, eve ekmek götüremiyormuş. ‘Sana bir telefon numarası yazdıracağım. Pazar günleri bu telefonda bekleyeceğim. Bana bir iş bul ne olur’ diyor. ‘Okul’ diyorum, ‘ekmek parası’ diye cevap veriyor.
HADEP özellikle varoş kesiminde çok kuvvetli. İyi organize olup insanların sorunlarına çözüm bulmaya çalışıyor. Ancak burada Çukurova’nın genelinde olduğu gibi CHP ve AKP atağa kalkmış gözüküyor. Geçen seçimlerde en fazla milletvekilini çıkaran MHP de burada hala varlığını koruyor. DYP’ye de şans tanınıyor ama geçen seçimlerde 2 milletvekili çıkaran ANAP’ın bölgede hızla eridiği gözleniyor.



Adana gibi yoğun göç alan Mersin’in ilk sıradaki sorunu işsizlik. Irak’a uygulanan ambargo yüzünden ekonomisi olumsuz yönde etkilenen Mersin, narenciye bölgesi olmasına karşın, son yıllarda ihracattaki tıkanıklık nedeniyle beklenen geliri alamamış. Mersin, yüzde 90’ı tamamlanan marinanın hizmete girmesiyle artık turizmden de gelir sağlamayı hedefliyor. Seyyar satıcılığın yasak olduğu Mersin’de, TIR’ın çevresindeki tartışmaların odağında da bu konu yer aldı.

‘Hırsızlık mı yapayım?’
Okuldan istenen 100 milyon lirayı ödeyemediği için ayakkabı boyacılığına başlayan Serdar Eser, polisin her defasında kendisini döverek sandığını elinden almasından şikayetçi oldu. Yetiştirme yurdunda büyüyen, Malatya Üniversitesi Resim Bölümü’nden mezun olan Hamdi Çalışkan da, iş bulmak için girmediği sınav kalmadığını, sonuç alamayınca hurda toplayarak ailesinin geçimini sağlamaya çalıştığını söyledi. Çalışkan, "Bebeğime nasıl bakacağım? Hırsızlık mı yapayım?" diye sitem etti.

‘Çöpten besleniyorum’
İsmail Beyaztaş’ın "dilek kutusu" için yazdığı kağıtta şu satırlar yer alıyordu: "Okuyan üç çocuğum var. Emekliliğime 18 ay kala işten atıldım. İş bulamıyorum. Çöpten ekmek kırıntısı topluyoruz. Ayda 20 milyon liraya razıyken, bu yoksullukta seçim için katrilyonlar harcanıyor." Kanser hastası İbrahim Karlıdağ da, bir tv programında sanatçı Hande Yener’in verdiği yardım sözünü yerine getirmesi için iki yıldır beklediğini söyledi.



Yorucu, ama bir o kadar ders niteliğindeki kulvarın son durağı, Mersin’deyiz. Yerel halk tarafından mevsim normalerinin altında diye tarif edilen, ama 35 dereceyi bulan, nemin sağanak yağış gibi ıslattığı bir ortamda ve inanılmaz ilginin ortasındayız. Büyük şehirlerin, derdi de büyük olur deyişini haklı çıkarırcasına, tek söz edemeden dinliyoruz, dinliyoruz.. İki saati bulan dertleşmeden çıkan sonuç şu; politikacılar halka dinleteceklerine, halkı dinlesinler. Çünkü onlara duyulan öfke ve sosyal patlama sınırda.

‘Süper lig bize hayal’
Sportif startımızı Mersin İdmanyurdu ile yapalım. 19 yıl önce 2. Lige düşen ve Türkiye Kupası’nda final oynama ve Avrupa kupalarında onurunu yakalamış Mersin, bu sezon 2. lig A Kategorisi’nde... Ama Belediye desteği dışında geliri olmadığı için, gayya kuyusuna düşmüş. Sanayi kenti olmasına rağmen fabrikaların çoğu İstanbul’dan yönetildiği için yardım yok. Mersinli’nin cebi zaten boş. "Bu nedenle Süper Lig hayalden öte değil" diyor Mersinli...
Her kentte olduğu gibi, Mersin’de de sporu bu cümleler ile geçebildik. Çünkü işçisi, memuru, öğretmeni saatli bomba gibi. Güner Sayılır ev hanımı. Ücret dengesizliğinden yakınıyor ve ekliyor: "Ofisteki memur ile yolda çalışan Köy Hizmetleri memurunun aldığı aylık arasında dağlar gibi fark var. Bu fark, 500 milyona kadar çıkıyor. Neden ?". Bir öğretmen sokuluyor ve "Memur ismini veremez" gerçeğinden hareketle derdini açıyor: "35 öğretmen sürüldü, şimdiye kadar. Gerekçe gösterilmedi. Ama hepsi sendikalı, ilginç değil mi ?"
Ve bizce en dikkat çekici sorunlardan biri. Hülya Çiller ev hanımı (Soyadının yararı da yok). Gazeteci eşinden boşanmış. 13 yaşında kızı var ve 40 milyon lira nafaka alıyor. "Nasıl mahkeme açıp da, itiraz edeyim. Hangi parayla" diyor, ekliyor: "Devlet emekliye bile enflasyona göre zam yapıyor. 4 yıldır bu nafakayı alıyorum, niye her sene enflasyona göre ayarlanmıyor?"
30 yaşında serbest meslek sahibi Murat Yoğurtçu’nun önerisi de farklı: "Nasıl olsa, bankalar hortumcular tarafından batırılıyor. Bunu engellemek için, bankalar, potansiyeli olan gençlere 4 - 5 milyar kredi açsın, iş kurma olanağı tanısın. Para çalınacağına bir işe yarasın."

‘Onuruma dokunuyor’
Emeklilerin derdi ortak. Söz Aziz Argun’da: "Vergi iadesi onuruma dokunuyor. Maaşımın karşılığındaki iade 2 milyon. Bunun için fiş toplamak ağrıma gidiyor. Kaldırsınlar."
Emin olun, tüm dinlediklerimizi yazsak, yeni bir gazete çıkarmak gerekir. Kusura bakmayın, seçebildiklerimiz bunlar. Son söz, TIR’ın Fikret Koç liderliğinde Ethem, Fikri, Coşkun, Şükrü, Rıfat, Abdullah ile İrfan’dan oluşan personeline. Milliyet terbiyesi ve kişiliğine yakıştıkları için teşekkürler.