Gündem 12 Eylül’ün 36. yıldönümü

12 Eylül’ün 36. yıldönümü

12.09.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Tarih 12 Eylül 1980... Türk Silahlı Kuvvetleri, yönetime el koydu, Evren ve komuta kademesi ‘Bayrak Harekât Direktifi’ doğrultusunda darbeyi gerçekleştirdi TBMM feshedildi, vekiller tutuklandı, gözaltı süreleri 90 güne çıkarıldı. Anayasa askıya alındı, basın susturuldu. Darbe yönetimi 1983’e dek görevde kaldı

12 Eylül’ün 36. yıldönümü

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 12 Eylül 1980 günü yönetime el koydu. Sağ-sol çatışmaları ile oluşan kargaşa ortamı, hemen her gün yaşanan, ülkenin pek çok yerinde de kitlesel olarak da görülen silahlı çatışmalar, bu çatışmalara karşı siyasetçilerin birbirleriyle olan kavgaları darbenin gerekçesi oldu. Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in, ‘bütün olayların darbeden sonra bıçak gibi nasıl kesildiği’ sorusu ise yanıtsız kaldı.

Cezaevleri doldu

Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve komuta kademesi, bir dönem Amerikalıların üs olarak kullandığı, bugün ise MİT’in denetiminde olan Gölbaşı’ndaki eski Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı’nda hazırladıkları ‘Bayrak Harekât Direktifi’ doğrultusunda darbeyi gerçekleştirdi. Siyasetçiler bir bir tutuklanırken, siyasi parti binaları ve sivil toplum kuruluşlarının kapısına kilit vuruldu. Ev, işyeri, sokak, dernek, federasyon, konfederasyon gibi kurum ve kuruluşlardan toplanan, önceden isimleri kimlikleri de belli olan binlerce kişi Türkiye’nin dört bir tarafındaki yanındaki askeri ve sivil cezaevlerine konuldu. Cezaevleri doldu. İşkence, uluslararası kuruluşların raporlarına yansıdı.

Haberin Devamı

1 milyon kişi fişlendi

12 Eylül öncesinde, 1978’de 809 kişi öldü, 6 bin 984 kişi yaralandı. 1979’da bin 108 ölüm, 5 bin 467 yaralama, 1980 Eylül’e kadar da 2 bin 27 ölüm ve 4 bin 266 yaralama olayı meydana geldi. 12 Eylül ve sonrasında ise 650 bin kişi gözaltına alındı. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. 7 bin kişi için idam istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişi idam edildi. 71 bin kişi düşünce suçundan yargılandı. 58 bin kişi örgüt üyeliğinden yargılandı. 30 bin kişi ‘sakıncalı’ diye işlerinden, 14 bin kişi ise vatandaşlıktan çıkarıldı. 23 bin dernek kapatıldı.

Gözaltı süresi 90 güne çıktı

Gözaltı süreleri 90 güne çıkarıldı. Adil yargılanma hakkı tamamen kaldırılarak Sıkıyönetim Komutanlıklarınca Sıkıyönetim Mahkemeleri kuruldu. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 30 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. Yargılanan gazeteciler toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapse mahkûm oldu. 300 gazeteci saldırıya uğrarken, 3 gazeteci silahla öldürüldü, 31 gazeteci cezaevinde yattı. 12 Eylül 1980-6 Kasım 1983 arasında gözaltında veya cezaevinde ölenlerin sayısı 183, açlık grevinde ölenlerin sayısı 5 olarak kayıtlara yansıdı.

Haberin Devamı

1 numaralı bildiriyle Meclis feshedildi

12 Eylül’ün 36. yıldönümü


TBMM, Evren ve arkadaşlarının yayımladıkları 1 numaralı bildiri ile feshedildi. Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in de aralarında bulunduğu siyasetçiler yasaklı hale geldi. Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildi. Yurtdışına çıkışlar ile ikinci bir emre kadar 05.00’ten itibaren sokağa çıkmak yasaklandı. 7 numaralı bildiri ile siyasal partiler, dernek ve sendikalar faaliyetten men edilirken, yöneticileri gözaltına alındı.

15 Ekim 1981 tarihinde tüm siyasi partiler feshedilerek, menkul ve gayrimenkulleriyle Hazine’ye devredildi. MGK’nın 52 sayılı kararı ile sıkıyönetim komutanlıklarının kararlarını tartışmak, sözlü veya yazılı demeç vermek, makale yolu ile beyan ve yorumda bulunmak yasaklandı. DİSK, TÖB-DER, TÜM-DER, Barış Derneği kapatıldı, yöneticileri ve üyeleri hakkında gizli örgüt üyesi oldukları iddiasıyla davalar açıldı ve hükümler verildi. Güvenlik soruşturmaları nedeniyle pek çok öğretim görevlisi ve öğretmen başta olmak üzere çok sayıda yetişmiş insanın görevlerine son verildi.

Darbenin savcı ve hakimleri FETÖ’cü çıktı

12 Eylül’ün 36. yıldönümü

Haberin Devamı

12 Eylül’ün ardından Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinden işkence, kötü muamele, ölüm haberleri geldi. Ancak mağdurların hiçbir şikâyeti değerlendirilmedi, askeri savcılar, askeri mahkemeler bu iddiaları görmedi, soruşturmadı, dava açmadı, açılan bir iki dava da beraat ile sonuçlandı. Şikâyet eden dayak yedi. Bu arada sivil savcılıklara yapılan şikâyetler de aynı şekilde ya failler bulunamadığı ya da delil yetersizliğinden kapandı. 12 Eylül davasının açılmasına giden süreçte yapılan soruşturmalar Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kararlarıyla takipsizlikle kapatıldı. 2000’li yılların başında Savcı Sacit Kayasu, darbeciler hakkında dava açtığı için mesleğinden oldu.

Haberin Devamı

- SAVCI YİĞİT AÇIĞA ALINDI: 25 Kasım 2008’de Alpaslan Arslan isimli bir vatandaş Serik, Abdulhakim Özgen adlı vatandaş ise 9 Mart 2009’da Dörtyol Cumhuriyet Başsavcılığı’na, MGK üyelerini şikâyet etti. Dilekçelerde, Evren hakkında bir dönem soruşturma yapan eski savcı Sacit Kayasu’nun meslekten ihraç edildiği, ancak AİHM’nin savcıyı haklı bulduğu anımsatıldı. Dilekçelerde, 1980 darbesinin yol açtığı sarsıntı sonrasındaki işkencelerden Evren’in sorumlu olduğu iddia edildi. 12 Eylül ürünü Sıkıyönetim Mahkemeleri’nin ardından önce DGM, ardından Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250. maddesiyle yetkili özel mahkemeler kurulmuştu. DGM’lerin kuruluş kanununa, ‘1 Mayıs 1984’ten itibaren işlenen suçlara bakar’ hükmü konulduğundan, Evren ve arkadaşlarının DGM’de yargılanamayacağı varsayılıyordu. Özel yetkili savcılık, Evren ve diğer Konsey üyeleriyle ilgili inceleme yapılmasının soruşturma açılmasının mümkün olmadığına karar verdi. Soruşturma, özel yetkisi olmayan Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Nuri Yiğit tarafından yapıldı. Ancak Yiğit 2006’da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Nuri Ok gibi, 12 Eylül’ün esasına bile girmeden 25 Mart 2009’da takipsizlik kararı verdi. Kararda, yine Anayasa’nın geçici 15. maddesindeki yasal imkânsızlık vardı. Takipsizlik kararını verenlerden Yiğit, HSYK kararıyla, 15 Temmuz sonrası açığa alınanlar arasındaydı.

Haberin Devamı

- DAVAYI AÇAN SAVCI: Evren ve Şahinkaya hakkındaki davayı 3 Ocak 2012’de özel yetkili eski Ankara Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin açtı. Çetin, iddianamesinde, hayatta kalan dönemin Milli Güvenlik Konseyi Başkan ve üyesi olan iki şüphelinin “Anayasa’yı değiştirmek” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını talep etti. Hayatta olmayan MGK üyesi orgenerallerden Osman Sedat Celasun, Nurettin Ersin ve Mehmet Nejat Tümer hakkında takipsizlik kararı verildi. Davayı açan savcı Çetin 15 Temmuz’dan sonra HSYK kararıyla önce açığa alındı, ardından 31 Ağustos 2016 tarihli kararla meslekten ihraç edildi.

Meslekten ihraç edildiler

12 Eylül davasına ilk bakan mahkeme, özel yetkili Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Mahkeme heyetine hakim Süleyman İnce başkanlık ederken, hakimler Gürcan Acar, Abdulkadir Çakır, Muhammet Alabaş ve Ali Ertan üye olarak aynı mahkemede görev yaptı. Mahkeme Başkanı İnce, üyeler Acar, Alabaş ve Ertan HSYK’nın 24 Ağustos tarihli kararı, üye hakim Çakır ise HSYK’nın 31 Ağustos tarihli kararıyla meslekten ihraç edildi. Mahkemede, iddia makamında, eski Ankara Cumhuriyet Savcıları Cemil Tuğtekin ile Selçuk Kocaman görev yaptı. Tuğtekin 24 Ağustos 2016, Kocaman 31 Ağustos 2016 tarihli HSYK kararlarıyla meslekten ihraç edildi. Kocaman, Evren ve Şahinkaya hakkında ağırlaştırılmış müebbet verilmesini içeren esas hakkındaki mütalaayı da vermişti. Dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Albay Muharrem Köse, 15 Temmuz sonrası FETÖ’nün darbe girişiminin planlayıcısı olduğu gerekçesiyle tutuklandı ve Milli Savunma Bakanlığı kararıyla meslekten ihraç edildi.

EVREN’İN İFADESİNİ ALAN SAVCI

1980 darbesinin üzerinden 30 yıl geçtiği 2010’da Anayasa’nın geçici 15. maddesi referandum sonucu kaldırıldı. Darbecileri koruduğu belirtilen 30 yıllık cezasızlık zırhı da tarihe karıştı. Referandumun ardından dönemin MGK’sının hayatta kalan iki üyesi Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturmada, Evren’in ifadesini alan dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hüseyin Görüşen idi. Görüşen, 15 Temmuz ve öncesinde FETÖ soruşturmasında HSYK kararıyla önce açığa alındı, sonra da 24 Ağustos 2016’da meslekten ihraç edildi.

2010 referandumunda halk yargılansınlar dedi

2010 referandumunun ardından 12 Eylül dönemiyle ilgili başlatılan işkence soruşturmaları iç hukukta ‘cezasız’ kaldı. Mağdurlar için de yeni bir gerekçe bulundu: Zaman aşımı...

Dava, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam ederken, Terörle Mücadele Kanunu 2014’te değiştirildi. Bu kanun uyarınca görevlendirilen mahkemeler de kaldırıldı. Dava dosyası Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Evren ve Şahinkaya hakkında 18 Haziran 2014’te karar verildi. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, iki sanığı ayrı ayrı müebbet hapse mahkum etti. Gerekçeli kararda, işkenceler, kayıplar, ölümler ayrı bir başlıkta ele alındı. Ancak sanıklar hakkında bu iddialarla ilgili bir dava açılmamıştı. Mahkeme de bu iddialarla ilgili açılmış bir dava bulunmadığından gerekçeli kararında herhangi bir değerlendirme yapılamadığını belirtmekle yetindi.

Süresi doldu

Karar, hem sanık vekilleri tarafından hem de mağdurlar tarafından temyiz edildi. Ancak Yargıtay bir türlü dosyayı karara bağlamadı. Karar kesinleşmemişken, Kenan Evren 9 Mayıs 2015’te, Tahsin Şahinkaya 9 Temmuz 2015’te öldü. Yargıtay 16. Ceza Dairesi, aradan 2 sene geçtikten sonra, 21 Haziran 2016’da kararı bozdu. Daire, iki sanığın ölümleri nedeniyle davanın düşürülmesi kararını yerel mahkemeye bıraktı ve dosyayı kapattı. Kararda, 12 Eylül 2010 referandumuyla kaldırılan darbecileri koruduğu varsayılan Anayasa’nın geçici 15. maddesinin zamanaşımına tabi olduğu belirtildi. Darbeye teşebbüs suçuna öngörülen 30 yıllık zamanaşımı süresinin işlediği ve aslında refendum tarihinde zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle iki sanık hakkındaki davanın açılmaması gerektiğine işaret edildi.

Umutlandırmıştı

2010 referandumunun ardından 12 Eylül dönemiyle ilgili başlatılan işkence soruşturmaları iç hukukta ‘cezasız’ kaldı. Mağdurlar için de yeni bir gerekçe bulundu: ‘Zamanaşımı’. Hâlbuki Evren ve Şahinkaya hakkında dava açan savcılık, ‘işkence’ konusunda mahkemeye gönderdiği yazıyla herkesi umutlandırmıştı. Savcılık, Anayasa, AİHS ve AİHM’nin içtihatları uyarınca kamu görevlilerinin faili olduğu yaşama hakkının ihlali, işkence ve kötü muamele suçlarında zamanaşımı uygulanamayacağı ve af düzenlemesi yapılamayacağının altını çizmişti. Yazının gönderildiği savcılıklardan da zamanaşımı kurallarının işletilmeyerek makul sürede davaların açılıp yargılamaların bitirilmesi talep edilmişti. Ancak tüm bunlar zamanaşımının işletilmesine engel olmadı.

Bireysel başvuru çözüm olmadı

Türkiye, 1950’de imzaladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu sözleşme uyarınca verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını, Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklik ile 2004 yılında iç hukuka uyarladı. Bunu değerlendiren Yargıtay, 2004’ten önce, 12 Eylül döneminde işlenen suçların zamanaşımına tabi olduğuna karar verdi. Yargıtay’ın bu kararı, adli yargıda peşi sıra verilen kararların adeta yol göstericisi oldu. İşkence mağdurları, bu kararlara karşı bireysel başvuru yolunu kullandı. Ama bu kez de Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu değiştirildi. Bireysel başvurular için 23 Eylül 2012 tarihi ‘kırmızı çizgi’ yapıldı. Değişiklikle, Anayasa Mahkemesi’nin bu tarihten önce kesinleşen kararlara bakma yetkisi alındı. Tüm başvurular reddedildi.

Basın ve STK’lar susturuldu

12 Eylül’ün 36. yıldönümü


Sivil toplum kuruluşlarına ve basına baskıcı bir sansür uygulanırken, haber ve yazıları nedeniyle birçok gazeteci tutuklandı, yargılandı, mahkûm edildi. Basın yayın organlarına defalarca kapatma cezaları verildi. Sıkıyönetim komutanlıkları, on binlerce kitabın imhasına karar verdi. Yayın tek elden, TRT’den yürütülmeye başlandı ve yönetimi de askerler tarafından devralındı. Meslek örgütleri bağımsızlıklarını yitirdi. Türkiye Barolar Birliği Adalet Bakanlığı’na, Türk Tabipleri Birliği Sağlık Bakanlığı’na, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Bayındırlık Bakanlığı’na bağlandı. Hâkim ve savcıların bağımsızlığı; şüpheli, sanık ve avukatların savunma hakkı yok edildi, adil yargılanma hakkı bırakılmadı.

1983’te faaliyete geçti

Kuvvetler ayrılığı ilkesi çiğnenerek, yasama, yürütme, yargı erkleri tek elde toplandı. TBMM, 6 Aralık 1983’te faaliyete geçebildi. Bu tarihe kadar darbeyi yapan komutanların görev yaptığı MGK görevde kaldı. Komuta kademesi, 1982 Anayasası’yla MGK’nın her türlü tasarrufunu anayasal saydı, böylece kendini korumaya aldı. Anayasa’nın geçici 15. maddesine, MGK üyeleri hakkında ceza davası açılamayacağı hükmü eklendi.

Geriye onların hikâyeleri kaldı

12 Eylül sonrasında 50 vatandaş idam edildi. İdam edilenlerden 16’sı sol, 8’i sağ görüşlü, 24’ü adli suçlu, biri ASALA, biri de siyasi suçlu olarak kayıtlara geçti.

12 Eylül’ün 36. yıldönümü

- 50 İDAM: 12 Eylül 1980 sonrası 50 kişi idam edildi. Ölüm cezalarının infazlarına ilişkin onama kararları, Milli Güvenlik Konseyi, Danışma Meclisi ve TBMM tarafından verildi. İdamlar, 7 Ekim 1980’de Ankara’da Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu ile başladı ve devam etti. İdam edilenlerden 16’sı sol, 8’i sağ görüşlü, 24’ü adli suçlu, biri ASALA, biri de siyasi suçlu olarak kayıtlara geçti. Erdal Eren, Serdar Soyergin, Necati Vardar, Veysel Güney, Ramazan Yukarıgöz, Mustafa Özenç ile işkence sonucu öldürülen Zeynel Abidin Ceylan, Behçet Dinlerer, Enver Karagöz, Satılmış Şahin Dokuyucu, Hasan Asker Özmen’in aileleri 12 Eylül davasına da müdahil oldu. 12 Eylül darbe davasının karar duruşmasının yapıldığı gün, 31 yıl önce askeri yönetim tarafından idam edilen Ali Aktaş’ın idam öncesi ailesine yazdığı ve 31 yıldır ailesinden saklanan mektubu da annesi Ganime Aktaş’a teslim edilebildi.

- TAHİR CANAN: 24 yaşındayken 1977’de 2 gün gözaltında kaldı. Gaziantep’te 1978’de sağ görüşlü iki kişinin öldürülmesi

12 Eylül’ün 36. yıldönümü
üzerine 1979’da yeniden gözaltına alındı, 1 Haziran 1979’da tutuklandı. Adana Sıkıyönetim Askeri Mahkemesi tarafından 36 yıl ağır hapis cezasına mahkûm edildi. 32 yıl cezaevinde kalarak 1980 mağdurları arasında bir rekora imza attı. Gözaltı süreçleri, askeri ve sivil cezaevlerinde işkencelere maruz kaldı. O işkence yöntemlerinden bazılarını şöyle sıraladı: Gözbağı. Kaba dayak. Ayak ve el falakası. Elektrik şoku. Sigara söndürme.

- İLHAN ERDOST: Mahkemede ifade veren eşi Gül Erdost, “12 Eylül sonrası 7 Kasım 1980’de eşim İlhan Erdost gözaltına alındı. Gözaltı ve daha sonra gördüğü işkenceler neticesinde eşim vefat etti. Bu dönemde eşime yayıncı olmasının da etkisiyle hakaretler edildi. Sadece işkenceyi yapan maşaların değil, başta Raci Tetik olmak üzere işkenceye sebep olanların da yargılanmasını istiyorum. Bu davanın sembolik iki kişi ile sınırlı olmaması gerektiğini düşünüyorum” dedi.

- ABDULLAH GÜLBUDAK: Cezaevinde yaşamını yitirenlerden biri de Abdullah Gülbudak. 12 Eylül’den birkaç ay sonra bir gece evine geldiği sırada sivil polisler tarafından gözaltına alındı. Gülbudak, TÖB-DER genel merkez yöneticisiydi. Sırf TÖB-DER yöneticisi olması nedeniyle 8 yıl hapis cezasına mahkûm edildi. Dev-Yol ana davasında da yargılananlar arasındaydı. Tutuklu olduğu dönemde Mamak Askeri Cezaevi’nde kaldı. TÖB-DER davasındaki cezasının kesinleşmesi üzerine Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne nakledildi. Cezaevinde sağlığı bozulan Gülbudak, tutuklandıktan 3 yıl sonra hayata veda etti.

- MUSTAFA KAHYA: 12 Eylül öncesinde Diyarbakır’da 1 yıl edebiyat öğretmenliği yaptı. Daha sonra açığa alındı. TÖB-DER yöneticisiydi. 13 Nisan 1982’de İstanbul’da gözaltına alındı. 44 gün sorgulandı. Çeşitli işkencelere maruz kaldı.

- SABRİ ALTAY: Evli olduğu halde bekar bir kadınla ilişki kurduğu belirtilen Altay’ın, bu kadınla evlenebilmek için eşini silahla öldürdüğü iddia edilmişti. Mahkeme, Altay hakkında idam kararı verdi. Karar 1975’te Yargıtay tarafından onandı. Altay, 1982’de idam edildi.

- MUSTAFA PEHLİVANOĞLU: Ankara Balgat’taki bir kahvehane baskınında 5 kişinin öldürüldüğü olayla ilgili suçlanmıştı.

12 Eylül’ün 36. yıldönümü
Ancak baskında kullanılan silahların başka bir örgüte ait evde bulunduğu belirtilmiş, Pehlivanoğlu da “İfademi işkence yoluyla verdim” beyanında bulunmuştu. İkna olmayan mahkeme heyeti, 1980 darbesinden önce Pehlivanoğlu hakkında idam kararı verdi. Pehlivanoğlu bir süre sonra hükümlü olduğu Mamak Askerî Cezaevi’nden kaçtı, ancak 18 Ağustos 1980’de Kütahya’da yakalandı. 7 Ekim 1980’de, 22 yaşındayken idam edildi.

Berfo Ana, oğlu Cemil’i bulamadı

1 Temmuz 1921’de Göle’de doğdu. Hayatını kaybettiği 21 Şubat 2013’e kadar, 12 Eylül 1980’den sonra kaybedilen oğlu Cemil Kırbayır’ı bulmaya çalıştı. Evren ve Şahinkaya, sağlık raporlarını gerekçe göstererek, GATA’daki yataklarından duruşmalara sesli ve görüntülü olarak bağlanırken, o ise 91 yaşında tekerlekli sandalye ile de olsa duruşmaya gelerek, oğlunun kaybından sorumlu tuttuğu iki sanık emekli generalle yüzleşti. Kendisi ölmesine rağmen hâlâ oğlu bulunamadı.